Etiket arşivi: ölüm

Hastalık da Varmış,Ölüm de,Kalım da

Hayat her zaman güzel poğaça kokulu çocukluk anılarını getirmezmiş burnuna.
Hastalık da varmış,ölüm de kalım da.
Ben poğaça kokularıyla annemi yad ederken, o vakitlerde babamın yorgun kalbi acıyormuş meğersem.
Cumartesi gecesi sebebini bilemediğim başka bir düşünce hali ve uykusuzluk vardı bende.
Aynı akşam arkadaşımın annesinin Mersin Tıp Fakültesine götürüldüğünü fakat yoğun bakımda yer olmadığı için tekrar ambulansla Toros Devlet Hastanesine götürülürken kalbinin durduğunu öğrenmiştim.Çok şükür ki şok vererek geri getirmişlerdi.
Arkadaşım yaşadığı andan çok korkmuş,panikten cihazların adını unutmuş ağlıyordu.Monitör ekranından bahsediyorken arkadaşıma teselli olması için;
“Korkma babamda aynı rahatsızlıktan iki defa mücadele etti,monitörde kalp ritmini takip ediyorlar,atlatır inşallah,Allah yardımcımız olsun” dedim.
O gece stresliydi,uyuyamadım.Sabaha karşı dalmışım.
En korktuğum; gece çalan telefon ve sabah erken çalan telefondur.Telefonum erken saat çalmaya başladı.Normalde hayatta bakmam.Bakasım tuttu,baktım kızım arıyor.
“Anne ananem aradı dedemi gece ambulansla Mersin Tıp Fakültesine kaldırmışlar,beni çağırıyorlar.Yoğun bakıma almışlar.”
Rüya sandım,dona kaldım,
Yataktan doğrulamadım.
“Ne diyorsun? Ne olmuş?”
“Ananemi ara ben çıkıyorum anne.”
Poğaçaların kraliçesini aradım.Bendeki paniği fark eden annem,hipertansiyon hastası olmasına karşın soğukkanlılıkla
“Dur,korkma.Akşam sol kolu ağrıyordu,kuluncum ağrıyor, biraz ov dedi,ovdum,krem sürdüm,10 dakika geçmedi çok terlemeye başladı.Tansiyon hastalığı yok ama tansiyonunu ölçtüm 16 çıktı.Çarpıntısı da olunca taşikardi ilacını verdim,baktım ağrısı daha da artınca kalk hastaneye gidelim dedim,inat etti.Yav abartma geçer dedi ama ambulansı çağırdım,Geceden beri buradayız.İyi ki de getirmişim”
“Kalp krizi mi?” dedim
“Yok kalbi temiz,yoğun bakıma aldılar.İçeri almıyorlar zaten sen gelme.Ne olduğunu söyleyecekler ararım ziyaret saati gelirsin” dedi.
Ben kalakaldım.Şikayetler kalp krizi belirtisiydi ama annem “kalbine baktılar temiz” demişti.”Romatizmal ağrı mı değil mi ona bakacaklar” demişti.
Temizdi babamın kalbi zaten.Atardı içine,sessiz sessiz,gülümseyerek kürek kürek doldururdu içine.Ve herkes acı dolu,çile dolu,stresten gevremiş kalbinin içini bemberrak sanırdı böyle.
Arkadaşımın annesi geldi aklıma,meğer aynı saatlerde ambulansla aynı hastaneye getirilmişler.Fakat yoğun bakımda yer yok denilmişti onlara,ve onun annesinin kalbi yorgunluğa dayanamayıp yolda durmuştu.Çok şükür geri getirmişler,o güçlü kadında hayata tutunmayı başarmıştı.Dünden beri çok tuhaf duygular içindeyim.
Ya bu nasıl bir şey? Müsabaka gibi.Maraton gibi.
Kalpler yorgun…Yüzler sahte gülümsemeler altında,kürek kürek doluyor acılarla…
Sessiz sessiz gidiyorsun maratona.
O yoğun bakımda yer yok denilen kişi arkadaşımın annesiydi,çok da severdim” pamuk anne” derdim.
Bu babam da olabilirdi.O kadar tuhaf ki ne ağlayabildim ne de sevinebildim.Dondum öylece.Babamın kızıyım işte dimdik duruyorum,annem ağlıyor.
“Babana bir şey olursa ortada kalırım bana kimse de sahip çıkmaz” diyerek içli içli ağlıyor.İçim parçalanıyor,tepki veremiyorum,yutkunup konuşamıyorum.
Dayanamadım,lavabo bahanesine uzaklaştım oradan.
Telefonum çaldı,kardeşim aradı.
Kardeşlerim İstanbul’da olunca babamın daha önceki doktoruna ulaşmaya çalışıyorlar “takipli hastanızın operasyonunda sizinde olmanızı istiyoruz” demek istemişler fakat ulaşamamışlar.Durumu bildirdiler.
Tekrar geri döndüğümde annem işte organik Anadolu kadını.
Hiç dışarıdan yemek yemez.Tuttu poşetten bir şişe su çıkarttı
“Al su iç” dedi.Aldım içtim,elime tuttu 7 yıl sonra sizlere Cumartesi günü anlattığım poğaçalardan tutuşturdu.
Ah annem ben o boğazıma yumruk gibi dizilmiş bu acıyla o poğaçayı nasıl yiyeceğim ki şimdi.Poğaçaları görünce bir yumruk daha dizildi.
Derken yoğun bakımın kapısı açıldı.Babamı kısa süreliğine görün diye getirdiler.Elimde poğaçalar,sol yanımda poğaçaların kraliçesi, sağ yanımda kod adı “Angel” kanatsız meleğim.Daldık içeri,sedyede ameliyattan çıkan babam, hiç ağlamayan çınar ağacı gibi adam, başladı ağlamaya.Sol elimde kaldı poğaça,nereye de koyacağımı bilemedim, sağ elimi tuttu babam.Buz gibi elleri,benimse yanıyor ciğerim.
Annem ağlama niye ağlıyorsun derken o da ağlıyor.Dedesini babası gibi gören kanatsız melekte ağlıyor.
Babam şunu diyor;
“Geceden beri dua ettim,inşallah daha önceki ameliyatımı yapan doktor rast gelir dedim.Allah’ım dualarımı kabul etti,kendi doktorum geldi” diyor ağlıyor.
Sol elimde poğaçalar sağ elimde buz gibi babamın eli.
Tuttum ilk defa öptüm alnından..
Ağlayan babam tıpkı ben…Ağlayışını daha fazla görmemizi istemediği için suratını çevirdi ve sedyeyi götürdüler.
Babam giderken boğazıma dizilen yumruklar açıldı birer birer.
Gözlerim çözüldü aktı ardından damlalar birer birer.
Velhasıl hayat her zaman güzel poğaça kokulu çocukluk anılarını getirmezmiş burnuna.
Hastalık da varmış,ölüm de kalım da.
Her canlı ölümü tadacaktır illaki ama yinede her ölüm erken ölümdür…
Allah ömür versin Annelerimize,
Babalarımıza ve Evlatlarımıza..

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Terörist Kalpli Adam

 

Biliyor musun mevsimlerden kış ve ben ilk defa üşümüyorum Anne.

Oysa üşürdüm ben, hemde çok üşürdüm. İliklerim donardı.Soğuktan ağlardım.

Gözyaşlarım pınarlarında donardı.

Sanırsın Cudi dağında bir teröristin kalbine kapatmışlar.

Gözyaşlarım içime akardı korkudan.İçime akan içimde boğardı beni.Dışarı aksaydı da değişen olmazdı ki.
Celladım gözyaşlarımı doldururdu bir cezveye, kaynatıp yine dökerdi gözlerime.


Kurtulamazdım onun ne ayazından, ne de kan kokan odalarından.

Bütün şiddetini kusardı,kalbinin soğuk odaları.
İlk defa üşümüyorum biliyor musun Anne.

Sabah Nur dağına götürecekler beni.Üzerime Nur yağacakmış öyle dediler.Ve kucağıma düşecekmiş Güneş.
DüŞünsene sarılıp yatacağım ona.

Sen beni merak etme Anne.
Nasıl olsa o soğuk, kan kokulu odalardan kurtuldum.


Bak her yer toprak kokuyor…
İlk defa üşümüyorum Anne.
İlk defa…

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Bilirim Siz Ölüleri Seversiniz.

 

Ölmek lazım sayılmak için, sevilmek için,hatalarının unutulup iyiliklerinin anımsanması için ,”şu fotoğrafta da ne güzel gülümsemiş canım benim” demeleri için.
Ölmek lazım “ya baksana nelerde yazmış bırakmış, anlatmış,satırlarında seni,beni,onu anlatmış, meğer kendisini bizden saymış,anlamamışız sessizliğin tınısını çığlıklarıyla harmanlamış, ama kimselere garibim sesini duyuramamış” demeleri için.
Ölmek lazım işte “beni ne çok severdi,ne emek verirdi, birlikteliğimiz için neler yapmıştı ben ona hak etmediği onca kötü şeyi yapmama ve canını acıtmama rağmen,bana hayata karşı dimdik durmayı o öğretmişti,şimdi beni onun gibi kim sevecek,kim çekecek,kim anlayacak ruhumu,beynimi kim düzenleyecek “diyerek ağlayanları duymak için ölmek lazım dostum…

Tıpkı sizi sevenlerin öldüğü gibi ölmek lazım işte.Bilirim siz ölüleri seversiniz,ölümü sevmezsiniz.Fakat ölüler sizi ölene kadar severler, öldükten sonra sevmezler.
Neden mi ?
Çünkü onların katili zaten sizlersiniz.Bu yüzden siz ölümü de sevemiyorsunuz işte,siz korkarsınız ölümden.
Siz yapay dünyanın kabadayıları,siz yaratıcının nefes üflediği kalbin size bahşedilen, gönderilen masum insanların sevgisini hunharca kullanıp ezerken ancak yapay dünyada celallenip dayılanırsınız. Kırarsınız,dökersiniz alemin en iyisi kralı biziz diyerek..
Kimse sizi öldüremeyecek kadar dürüstsünüzdür,yaşamayı hak ediyorsunuzdur çünkü.
İyisinizdir,hoşsunuzdur,yanlışların alayı size yapılmıştır da siz harikasınızdır.
Geceleri akıl melekeleriniz kafanıza balyozla vurur “yalan söylüyorsun ! yalan konuşuyorsun ! sus artık yalan konuşma,neler yaptın bir baksana ” diye diye geceleri kimseler yok iken yastıkları kucaklatıp ağlatırlar sizi içten içten.
Çünkü bilirsiniz kendinizi fakir tesellisiyle kandırmaya çalıştığınızı,kimsenin bilmediğini de sanırsınız ya biraz güç toplarsınız,aptalca uyuşturur bu sanrılar sizi.
Sabahın hayrına uyanacağınıza gecenin şerrini taşırsınız aydınlıklara.Güçlü olmak için insan kalbi kıra kıra yaşarsınız.
Ağzınızdaki dilin kıvrımlarıyla,envan çeşit yalanlara bezenerek
aptalca aktarırsınız fakir tesellilerinizi ,etrafınızda size kendini heba etmiş masum varlıklara.

Siz ölüleri seversiniz işte.Onlarda zaten siz onları bu şekilde seversiniz belki diye ölmek istediler…Siz dünya gözüyle sevmediniz ,kalp hakkını vermediniz diye yaratıcılarının şefkatli kollarına sığınmak için,sağlıklı halleriyle her gün çektirdiğiniz duygusal acılar yüzünden ölmek için dua ettiler..Gün gün eridiler,kimi üzüntüden hastalığa kaldı sırasını bekledi,kimi
kalbinde alacak hesaplarıyla onca acı ve ızdırapla yaratıcısına kavuşmak ümidiyle kendi kararıyla çekti gitti..

Zihnini yokluyorsun ve gülüyorsun değil mi ? “Çok şükür diyorsun olmadı öyle bir şey..Belki de sen farkında değilsin olacak..Etrafına bir bak,sorgula,yokla bakalım..
Sırasını bekleyenlerin değil de kendi kararıyla bu yaşamdan çekip gidenin, ya da gidecek olanın suç ortağı sensin işte ..Söylesene kaç tane kırdığın kalp var,kaç tane kalbinin içine akıttırdığın göz yaşı döken insan var ?
Sırada kaç tane ölmek için dua eden var ?
Ya da seni ölümüne sevdiğini söylerken,yaşamın getirdiği ağırlıkları varlığınla unutmaya çalışan,seni kendine anlamlandırırken yaşam enerjisini sana boşaltan,elinde tuttuğun,kandırdığın kaç kişi var ?
Kötü hallerini gördüğün halde görmemezlikten geldiğin,
Sevginden kollarından mahrum kaldı diye sağda solda şefkatli kol arattırdığın kaç sevgi açı masum var ?
Sana ihtiyacı olduğunu söylediği halde işim var diyerek keyfe aleme dalmaya gittiğin duymamazlıktan gelerek ağlattığın kaç kişi var ?
Sevgisizlikten delirttiğin için intiharın kollarına kendini bırakan, masumken günahkar ettiğin daha kaç can var ?

Siz ölüleri seviyorsunuz işte ,ancak öldükten sonra keşkelerle ağlıyorsunuz arkalarından başka yaptığınız bir bok yok.
Ancak kendinizi seviyorsunuz,gariban kalpleri paraya tapan yanlarınızla katlediyor gönderiyorsunuz hastalıklara ve ölüme.

Geceleri halen akıl melekelerin geliyorsa ,sana hatalarını yüzüne vuruyor ayna oluyorsa çok şanslısın.
Sırf sen onu bu dünyada sevmeyip,ezdin diye ölmek isteyen onca masum can var ya ; direne direne artık o gece akıl melekelerini görememiş duyamamışlardı.
Kalk geç olmadan, bak aynaya ve vur o bencil,egoist korkak suratına !
Ardı ardına vur tokatları.Hani yaratıcının nefes üflediği kalbin sana bahşettiği gönderdiği o masum insanların sevgisini hunharca kullanıp ezdin ya; işte onun için tükür o kertenkele suratına ve ağlattığın kalpler için ağlayarak af dile yaratıcından..
Unutma aslolan ölüleri sevmek,öldükten sonra sevmek,kıymet bilmek,kendini bir mezar taşına konuşarak affettirmek değildir .
Aslolan diriyken kıymet bilmektir,diriyken üzmemektir,diriyken incitmemektir,diriyken sevmektir,diriyken yarasına merhem olabilmektir,göz yaşını silebilen yakın bir el olmaktır,iki elin kanda da olsa ona koşturan ayak olmaktır,eksiğini tamamlayabilmektir. Hatalar insan içindir, olur da göz yaşını akıttıysan diriyken ağlattığından af dilemektir.

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

MUTLU ÖLMEK LAZIM AZİZİM

 

note paper on cork board

Geceleri açan bir çiçek gibiyim aslında ben..Tıpkı Kardelen çiçeğinin,üstünü örten o buz gibi karları delip de açtığı gibi.Ben de katran karası gecelerin sessizliğini delerek açıyorum ruhumun taç yapraklarını.Adımı “Gece gelen” koymuştu vaktiyle biri.”Sen hep geceleri çıkıyorsun ortaya,gündüzleri hiç yoksun” diye söylenirdi sürekli.Sonra,sonra okudukça yazdıklarımı,bana “Gece Delen” demeye başlamıştı.Çünkü geceleri çok az kişiler görürdü beni.

Sıcak ve şefkatli elleriyle tüm kök hücrelerimi okşasın diye, kokuşmuş yalnızlıklara inat,gündüzleri sadece güneşe karşı verirdim bedenimi.
Bugünlerde ise geceyi bu kadar severken,sevmediğim tüm ayazlar geceme yapışır oldu.Geceler daha bir soğuk artık.
Sanki “yeter artık açma şu yapraklarını” dercesine yerime çakıyor beni..Soğukları ise hiç sevmez benim bu bünyem.Soğuk ve Gece.Ürkütüyor beni,sevdiğim ve sevmediğim ikisi bir araya gelince..
Soğuktan ve yalnızlıktan olsa gerek,çok da uyuyasım geliyor bu aralar.Bir soğuk bile yetebiliyor beni mutsuz etmeye.Ve korkuyorum uyurken,ya soğuktan mutsuz ölürsem diye.

Kendime kahve yaptım şimdi.Gece mavisi bir kupam var elimde,üzerinde beyaz ışıldayan yıldızlar.Sanki kupa değilde gök kubbe.
Bir kaşık gece,bir kaşık aşk ve alabildiğine hece..

Kahvemi yudumlarken şu an seni duyuyorum mesela “aaa o ne biçim laf ağzından yel alsın,yakışıyor mu hiç ölüm kelimesi sana ” diyorsun.
Bunları demeyi lütfen bir kenara bırak artık.Dünyaya direk mi kalacağız ki ?Bari iki dakika realist ol..Üstelik aklıma gelmişken; hani bu ölenlere hep bir ağızdan “ölüm sana hiç yakışmadı” diyorsunuz ya,bu ölümün yakışanı da ne demek yahu?
Çok saçma değil mi ? Gıcık kapıyorum bu hareketlerinizden.

Bak şu insanlara açlık yakışıyor, mutsuzluk yakışıyor,acı yakışıyor,hüzün yakışıyor,kaygı yakışıyor,yalnızlık yakışıyor,hastalık yakışıyor da bir ölüm mü yakışmıyor ?
Hem bırak Allah aşkına, bu dünyada ölüm çocuklara yakışıyor da bana mı yakışmayacak ?
Üstelik çocuklar ölünce hiç olmazsa  melek oluyorlar.Ben ise tam uyku haline girmiş,vakti geldiğinde dirilmeyi umut eden,belki de bir hastane de,bilime katkı da bulunmak adına seçilmiş mezarsız bir kadavra olacağım.
Belli mi olur bir patlama anında kimliksiz de,kimsesiz de ölebilirim.Yada bir kadına şiddet davasında..Yada bir trafik canavarının kollarında.

Tabi ya uykum da bile,bir anda epilepsi krallığının prensine yenik düşüp ölebilirim mesela.
Hadi seçip beğenelim mi en yakışanından ?
Dünyanın türlü halleri var,her şekilde ölebileceğin gibi,uykunda da ölebilirsin.Uyku zaten yarı ölüm hali demek değil midir ?
Hayır düşündüğün gibi ben aslında ölmekten korkmuyorum da…
Ben uyurken ya İlhamettin gelir de “bak şerefsize uyumuş” diyerek ilhamlarımı alıp başkasına verirse.   İlhamettin’in hemen ardından ya Azrail gelir de beni uykumda kendine aşık edip götürürse… Tabi sen düşünme benim gelecek İlhamettin’i mi,Azrail’i mi ..Onlar benim kelebek kanatlı düşüncelerim.

Şaka bir yana da evet ben bu gece de uyumayacağım…Çünkü biliyorum ki güzel ve naif yaralı yürekler,gecenin karanlığına gizlenirler.Belki yine naif bir yüreğin çığlığı ulaşacak kulaklarıma…Hem uyursam duyamayabilirim.
Yazık değil mi beni o naif yüreğin çığlıklarıyla buluşturan gecelere..Araya gidecek bu güzelim sessiz geceler,kevgirden süzülen heceler..
Hem uyursam,bir daha yaşayamayabilirim gecenin sessizliğini,güzelliğini…Bunlardan mahrum kalabilirim.
Mesela gece uykumda ölürsem;etrafımı yanıltıcı ve gerçek dışı sahte sesler kaplayacak.
Canımın acısından uyuyamadığım günler de,ne iç sesini,ne de dış sesini duyamadıklarımın sahte sesleri o sesler.
Çok gürültülüler.Duymak istemiyorum.Anlaşılacak ve çekilecek gibi değiller zaten.Aynı gündüz gibiler..Ben ki gürültüyü hiç sevmem..
Bana yaşadığımı anlamam için, incitilmiş yüreklerin,dışarıya duyuramadıkları güzellik dolu iç sesleri lazım azizim…Kulağını verirsen dilden dökülenlere acının dibine gidersin. Kulağını verirsen kalplere, o vakit güzelliklere gidersin.
Kulak vermek lazım kalplere.Gündüzleri bütün kalpler gürültünün içinde hoyrat,asabi,çılgın,bezgin ve savaşçı.O beni güzelliklere götüren sesler ise hep gecenin içindeler.
Gel de bu dibine kadar naif yürekleri saklayan sessiz ve karanlık geceleri sevme..

Bu arada uyumuyorum diye,kendimi teselli ettiğimi,ölümü teğet geçtiğimi,Azrail’i sevmediğimi de düşünme sakın.
Belki uykusuzluktan ölmeyebilirim ama,elimde sayısını hatırlamadığım kahve kupasını tutarken,uykularımın ölümünü izlerken,tuhaf gelebilir fakat bütün bunlar olurken,mutlu ölmek adına büyük bir hazzın eşiğindeyim ben.
Biliyorum ölüm bir gün sizin deyiminizle bana da yakışacak,bu sebepten ölümden yana hiç tasalanmıyorum…Sende ölecek miyim diye tasalanma.
Mesela işte tam da Balzac gibi kahve içerken,en yakışanından yazı yazdığım şu masa da da ölebilirim değil mi ama ?
Zaten benim isteğimle olacak olsaydı Tanrı beni şu an çoktan almış olurdu.

Düşündüm de “Her Ölüm Erken Ölümdür” diyen Cemal Süreya’ da gitti.
“Oysa herkes öldürür sevdiğini” diyen Ramiz Dayı da gitti.
“Zaman en değerli hazineniz.Sevdiklerinizle bir aradayken sevginin, o anın mutluluğunu yaşayın.” diyen Beki İkala da gitti.Ne taş gibi babayiğit adamlar gitti..Ne kanatsız melekler gitti..Bende dünyaya direk kalmayacağım illaki.
Diyorum ki; Sende anlayıver artık,olumsuzluklara kendini kaptırıp “yeter artık dayanamıyorum,ölmek istiyorum” diye naralar atmaktan vazgeç..
Sen ölümden korkan ey korkak!! Öleceğim diye hayatı kendine de,etrafına da zehir etmekten diyorum vazgeç artık…

Zaten az bir zamanımız var.Türk filmlerinden etkilenmiş zavallı bir seyirci gibi,hasta olduğunu öğrendin diye vaktini ona buna söverek,kendini içkiye,uyuşturucuya vererek,Tanrıya gücenip de posta koyarak vaktini harcama.Vade işi bunlar,ne kadar yatırım o kadar kâr.
Gitmek için acele etme azizim, her hangi bir yerde bu söylediklerim hoşuna gitmese de,tam da yaşamayı sevdiğin yerde,gitmen gerektiği için gideceksin zaten.

Ölüm aşk gibidir azizim.Ne vakit geleceği,seni senden alıp gideceği hiç belli olmaz .
Şöyle anımsa düşün bak;onca insanlar gelmiştir yüreğine,yüreğine gelen insanlar gibi ömrün de daha çoktur ya hani gençsin bulmuşsundur hep bir bahane…Türlü bahanelerle,korkuyla kaçarsın seni sevenden,aşktan,sevmekten,sevişmekten..Hoyratça üstünü örtersin hep sebeplerin.Kafama göre özgürce takılıyorum,tadına varıyorum sanırken hayatı biri gelir çakılıverirsin yerine,kımıldayamazsın,kaçamazsın, gözlerine baka kalırsın, soluğun kesiliverir aniden.Sonra bulamazsın bir bahane, sevmeye başlarsın,sevmişsindir kaçmak istemezsin artık sevdiğinden.
Yaşamayı sevmeye başladığın an da,seni senden alıp götürmeye gelecek işte biri.Ve sen istesen de istemesen de artık aşıksındır Azrail’ine.

Vakit erken,kalplere pranga vurup daha çok iş var yapılacak derken,affetmeyi bile ertelerken,bir de bakmışsın yürekte onca kin ve nefretle kalbini temizleyemeden ölüvermişsin aniden..
Dedim ya;ölüm aşk gibidir işte.Ne vakit geleceği,seni senden alıp gideceği hiç belli olmaz.

Yaşamak da benim şu elimde tuttuğum kahve gibidir işte azizim,içtikçe tadına doyum olmaz.

Ne demiş Cemal Süreya ; Mutlu uyumak lazım azizim,Madem uyku yarı ölüm halidir.

Evet anlıyorsun bak,uykusuzluk bana bahane…Mutsuzluklarım ise şahane.

Mutlu olmak için içiyorum bu katran karası gecenin kahvesini de.

Sen mutlu et yanı başındakini mutlu uyusun.Yok mu yanı başında mutlu edeceğin kimse ?
O halde ara ve sesini duyurarak mutlu et ve onun mutluluğuyla mutlu ol.
O da mı yok ?
Desene sen de bizdensin.
Geceler bizim..Üstelik bugün de en uzun gece…
Yine gündüz bizden intikam alıyor..
Hadi yap bir kahve…Kendini mutlu et..

Bir kaşık GECE,bir kaşık AŞK ve alabildiğine HECE….

cms

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

İYİ Kİ VARLAR..

book-coffee-hot-love-it-nature-Favim.com-270516

Düşüncelere gömüldüğümüzde yaşamla ilgili doğru sorular sormak gerek..Doğru sorgulama biçimiyle yaşam bizi ciddiye alır ve yanıtını verir.
Geçmiş haftalarda,aylarda,yıllarda yaşadığımız hangi günün daha kötü bir gün olduğunu düşünmek ruhsal uyanışımızı engeller.
Eğer yaşadığınız kötü günlere şahit olan insanlar varsa onlarında bu konuları anımsatmasına izin vermeyin.
Yaşadığınız kötü günleri hiç kimselere anlatmayın..
Kendinize bile…
Bizim tek ihtiyacımız olan RUHSAL UYANIŞ..
Ruhsal inançlarımızın bizi desteklemesi ve yaşamımızın bir parçası haline gelmesi bizim elimizde.
Bazıları halen “yapamıyorum böyle yaratılmışım ben buyum” diyor ,ay böyle mır mır mır,hayır efendim yapamıyorum diye bir terim zikretmek zaten en başta yasak olandır.
Terk et yapamıyorumları.
Yapacaksın..
Gün içinde olumlu düşüncelerinize muhalefet olan tezatlık sunanlar olabilir olacaktır,pes etmek yok..
O kişilerin isimlerini bir deftere not edin ve oradan uzaklaşıp sesli olarak “olumlu düşüncelerimin gücünü kıramadın ve kıramayacaksın” diyerek ismine koca bir çarpı atın.
Bunlar sizi olmak istediklerinizden,sahip olmak istediklerinizden alıkoyan insanlardır.
Onları ayıklayın iç dünyanıza barikat koyun ve barikatın dışında kendi konuşsun kendi duysun.Zira konuştukları bizim için tehlikeli olduğu için biz duymayalım.
Bu tip insanlar güç kırıcılardır bu yüzden yapamıyor olduğunuzu görün,yapamadıklarınızı yaradılışınıza endekslemeyin.
Sitemli sözlere ve duygusal sömürü stillerine de teslim olmayın.
Erkekler,kadınlar,para,vaatler,ilişkiler,sağlık,cinsellik,iş,aile,evlilik,çocuk,yatırım gençlik,yaşlılık,ölüm v.s hakkında inandığımız ne varsa bunlar bizim içsel inançlarımızdır.
İnançlarınızı olumlu yönde besleyen destekleyen insanlarında isimlerini yazın ve onlarında isimlerinin altını çizin.Onlar bize ve bu dünyaya lazım insanlar.
Bu yüzden inançlarımızı olumlu yönde besleyen destekleyen bu insanlara ihtiyacımız vardır.
Ve iyi ki varlar..Bu tip insanlarla oturup sohbet edip kahve için zaman geçirin,iyi yönde enerji alıp verin…Ve lütfen var oldukları için de teşekkür edin.
İyi ki varlar…
Varlıkları hep olsun..Çoğalsınlar..
“Yeryüzünde iyi ki varsın” dediğimiz teşekkür ettiğimiz o insanlardan olmak da sizin elinizde.
Çıkarın aklınızdan sonu “mıyorum,miyorum” ile biten her şeyi.
Sevgi ve mutlulukla 🙂 kalın sağlıcakla.

 
Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş