Kategori arşivi: Aşk

Sana Sonsuz SEVGİ Bırakıyorum.

Dingin daha dingin..
Duru daha duru..
Ruhunun şu anda deneyimlediği duygular, senin içsel zenginliğine bağlıdır.
Bir kişi geçmiş yaşamlarını ancak kendisini bir transa daldırarak veya meditasyon yoluyla hatırlayabilir.
Bunun için dingin daha dingin olmayı seçiyoruz..
Duru daha duru..
Varlığınızın her anının tadını çıkarın,
Kendinizi geliştirin ve yeni şeyler öğrenmeyi bırakmayın.
KAVGA ETMEDEN,BİRBİRİNİZİ YARGILAMADAN,HIRPALAMADAN,BÖLÜP PARÇALAMADAN..
Birbirinizi tanıyamıyorsanız işe elementleri tanımaktan başlayabilirsiniz.
Birbirinizi anlayamıyorsanız işe Dünyayı anlamaktan başlayabilirsiniz.
Dünyanın yaşam enerjisi ATEŞ, TOPRAK, AĞAÇ ( TAHTA ), SU ve METAL..
Bu elementler olmazsa Dünya olmaz..
Dünya olmazsa SEN olmazsın..
Bu yaşam enerjimizi kaybetmememiz için tek bir şeye ihtiyacımız var…
KALBİMİZDE Kİ BİRİKMİŞ SEVGİ ENERJİSİNİN SALINMASINA..
Sal gitsin karışsın ateşe,suya,metale,toprağa,ağaca,
Karışsın Akılda ki Eril enerjiler Kalpteki Dişil enerjilere …
Tabiat Ana Senden Bu Aşkı Yıllardır İstiyor ,
Aç Kalbinin Kapılarını Sana Sonsuz SEVGİ BIRAKIYORUM
Sakın kalbinde tutma…
Git dağıt,bulaştır bunu tüm Dünyaya .

Cansel Işık

Paylaş

Çalınmış Hayat ve Çalınmış Düşünce Yoktur

Kendinizi yaşadığınız acılar ve mutluluklar ile kenara çekip sınıflandırmayın.
Yaşadıklarınız sadece size özel değil,farkında değilsiniz belki ama ,aynı hayatın 5 sahne eksiğini ya da fazlasını yaşayanlarla yaşıyorsunuz bu kainatta.
Ünlüler ve ünsüzler,ezikler ve güçlüler diye bir kavramda yoktur aslında.Bu kavramı destekleyenler hep aldananlardır.
Yaşanmış hayatın bilançosuna göre sağlıklı ve sağlıksız insanlar vardır sadece.İhtiyaçlarımız aynıdır,
Mücadelelerimiz bile aynıdır.
Çünkü insan olanın mutlak benzeşen bir hayatı ve vermesi gereken sınavı vardır.
Herkes; sınavı seçtiği bölüme göre değil,yaşadığı çizgiye göre değerlendirilir.
Dolayısıyla bir gün; başkalarınca yaşanmış bir hayatın,ve başkalarınca yazılmış bir kitabın da özet kısmında rastlayabilirsiniz kendinize.Rastlamadıysanız henüz sizin hayatınızı yaşayanlar daha sizi yazmamışlardır.
Çalınmış hayat ve çalınmış düşünce yoktur.
Yazılmamış hayatlar ve hayata geçirilmemiş düşünceler vardır.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Son Kapı

“Kendilerine resul gönderdiğimiz insanlara, resullerinin çağrısına uyup ona göre amel edip etmedikleri hakkında elbette hesap soracağız. Gönderilen o elçilere de, tebliğ edip etmediklerini soracağız.” Araf, 7/6).
 
Eğer siz yaratıcınız olan Allah’ı (Tanrı’yı) biliyorsanız insanların yaratıcısıyla arasına girmeyin.İnsanın Allah’la iletişimlerini kesecek,soğutacak eylemlerden kaçının.Nitekim 4 kitap adına yaratılmışlara gönderilmiş elçiler gerçeği vardır.Elçisini bilen bırakın kainatta elçisinin peşinden gitsin.Çünkü kişinin kavmini bilip de sevmesi Allah katında suç teşkil etmez,bilakis insanın kavmini sevmesi ve sahiplenmesi güzel bir şeydir.
Ve şunu hatırlayın ki her canlı için son kapı Allah’ın huzurudur.
Lakin yaratıcı, insanın kavmine ve inancına olan sevgisi için ; “Kim ki kendi kavmine(soyuna) olan sevgisinden ötürü başka kavimlere asabiyet,ırkçılık ve zorbalık yapıyorsa onu kavminizin içinde  uyarın,durdurun.Durduramıyorsanız sahip çıkmayın,destek olmayın ve dışlayın.
Aksi takdirde sahip çıkarsanız, onun kendi soyu ve inancı için,kendisi dışında yarattığım ve farklı elçiler gönderdiğim, farklı soylara sahip olan kullarıma zulmetmesine yardımcı olmuş olursunuz.” diyor.
Ayrıca herhangi bir konuda yaratıcısına karşı isyan edip kendi nefsine zulmetmiş bir yakınını sevip sahip çıkmakta iman kardeşliği için pek selametli davranış değildir.
 
Bu sebepten ben kimselerin ırkına ve inançlarına saldıranları hoş karşılamayan biriyim.
Elçisini bilen bırakın kainatta elçisinin peşinden gitsin.
İnançlarının uğruna başkalarına zulmetmedikçe elçilerinin getirdiği amelleri yerine getirsinler.Karışmayın.
Elçilerinin peşinden gitmeliler,soylarına ve inançlarına sahip çıkmalılar.
Çünkü bunu çeşit çeşit ırktan yarattığı ve peygamberler gönderdiği insanlardan,
kainatın yaratıcısı istemiştir.
Ne dedik ; HER KAVİM VE CANLI İÇİN SON KAPI ALLAH’IN (TANRI’NIN) HUZURUNA AÇILACAKTIR.
Cansel Işık/Manyakaşkıngelini
Paylaş

Bilirim Siz Ölüleri Seversiniz.

 

Ölmek lazım sayılmak için, sevilmek için,hatalarının unutulup iyiliklerinin anımsanması için ,”şu fotoğrafta da ne güzel gülümsemiş canım benim” demeleri için.
Ölmek lazım “ya baksana nelerde yazmış bırakmış, anlatmış,satırlarında seni,beni,onu anlatmış, meğer kendisini bizden saymış,anlamamışız sessizliğin tınısını çığlıklarıyla harmanlamış, ama kimselere garibim sesini duyuramamış” demeleri için.
Ölmek lazım işte “beni ne çok severdi,ne emek verirdi, birlikteliğimiz için neler yapmıştı ben ona hak etmediği onca kötü şeyi yapmama ve canını acıtmama rağmen,bana hayata karşı dimdik durmayı o öğretmişti,şimdi beni onun gibi kim sevecek,kim çekecek,kim anlayacak ruhumu,beynimi kim düzenleyecek “diyerek ağlayanları duymak için ölmek lazım dostum…

Tıpkı sizi sevenlerin öldüğü gibi ölmek lazım işte.Bilirim siz ölüleri seversiniz,ölümü sevmezsiniz.Fakat ölüler sizi ölene kadar severler, öldükten sonra sevmezler.
Neden mi ?
Çünkü onların katili zaten sizlersiniz.Bu yüzden siz ölümü de sevemiyorsunuz işte,siz korkarsınız ölümden.
Siz yapay dünyanın kabadayıları,siz yaratıcının nefes üflediği kalbin size bahşedilen, gönderilen masum insanların sevgisini hunharca kullanıp ezerken ancak yapay dünyada celallenip dayılanırsınız. Kırarsınız,dökersiniz alemin en iyisi kralı biziz diyerek..
Kimse sizi öldüremeyecek kadar dürüstsünüzdür,yaşamayı hak ediyorsunuzdur çünkü.
İyisinizdir,hoşsunuzdur,yanlışların alayı size yapılmıştır da siz harikasınızdır.
Geceleri akıl melekeleriniz kafanıza balyozla vurur “yalan söylüyorsun ! yalan konuşuyorsun ! sus artık yalan konuşma,neler yaptın bir baksana ” diye diye geceleri kimseler yok iken yastıkları kucaklatıp ağlatırlar sizi içten içten.
Çünkü bilirsiniz kendinizi fakir tesellisiyle kandırmaya çalıştığınızı,kimsenin bilmediğini de sanırsınız ya biraz güç toplarsınız,aptalca uyuşturur bu sanrılar sizi.
Sabahın hayrına uyanacağınıza gecenin şerrini taşırsınız aydınlıklara.Güçlü olmak için insan kalbi kıra kıra yaşarsınız.
Ağzınızdaki dilin kıvrımlarıyla,envan çeşit yalanlara bezenerek
aptalca aktarırsınız fakir tesellilerinizi ,etrafınızda size kendini heba etmiş masum varlıklara.

Siz ölüleri seversiniz işte.Onlarda zaten siz onları bu şekilde seversiniz belki diye ölmek istediler…Siz dünya gözüyle sevmediniz ,kalp hakkını vermediniz diye yaratıcılarının şefkatli kollarına sığınmak için,sağlıklı halleriyle her gün çektirdiğiniz duygusal acılar yüzünden ölmek için dua ettiler..Gün gün eridiler,kimi üzüntüden hastalığa kaldı sırasını bekledi,kimi
kalbinde alacak hesaplarıyla onca acı ve ızdırapla yaratıcısına kavuşmak ümidiyle kendi kararıyla çekti gitti..

Zihnini yokluyorsun ve gülüyorsun değil mi ? “Çok şükür diyorsun olmadı öyle bir şey..Belki de sen farkında değilsin olacak..Etrafına bir bak,sorgula,yokla bakalım..
Sırasını bekleyenlerin değil de kendi kararıyla bu yaşamdan çekip gidenin, ya da gidecek olanın suç ortağı sensin işte ..Söylesene kaç tane kırdığın kalp var,kaç tane kalbinin içine akıttırdığın göz yaşı döken insan var ?
Sırada kaç tane ölmek için dua eden var ?
Ya da seni ölümüne sevdiğini söylerken,yaşamın getirdiği ağırlıkları varlığınla unutmaya çalışan,seni kendine anlamlandırırken yaşam enerjisini sana boşaltan,elinde tuttuğun,kandırdığın kaç kişi var ?
Kötü hallerini gördüğün halde görmemezlikten geldiğin,
Sevginden kollarından mahrum kaldı diye sağda solda şefkatli kol arattırdığın kaç sevgi açı masum var ?
Sana ihtiyacı olduğunu söylediği halde işim var diyerek keyfe aleme dalmaya gittiğin duymamazlıktan gelerek ağlattığın kaç kişi var ?
Sevgisizlikten delirttiğin için intiharın kollarına kendini bırakan, masumken günahkar ettiğin daha kaç can var ?

Siz ölüleri seviyorsunuz işte ,ancak öldükten sonra keşkelerle ağlıyorsunuz arkalarından başka yaptığınız bir bok yok.
Ancak kendinizi seviyorsunuz,gariban kalpleri paraya tapan yanlarınızla katlediyor gönderiyorsunuz hastalıklara ve ölüme.

Geceleri halen akıl melekelerin geliyorsa ,sana hatalarını yüzüne vuruyor ayna oluyorsa çok şanslısın.
Sırf sen onu bu dünyada sevmeyip,ezdin diye ölmek isteyen onca masum can var ya ; direne direne artık o gece akıl melekelerini görememiş duyamamışlardı.
Kalk geç olmadan, bak aynaya ve vur o bencil,egoist korkak suratına !
Ardı ardına vur tokatları.Hani yaratıcının nefes üflediği kalbin sana bahşettiği gönderdiği o masum insanların sevgisini hunharca kullanıp ezdin ya; işte onun için tükür o kertenkele suratına ve ağlattığın kalpler için ağlayarak af dile yaratıcından..
Unutma aslolan ölüleri sevmek,öldükten sonra sevmek,kıymet bilmek,kendini bir mezar taşına konuşarak affettirmek değildir .
Aslolan diriyken kıymet bilmektir,diriyken üzmemektir,diriyken incitmemektir,diriyken sevmektir,diriyken yarasına merhem olabilmektir,göz yaşını silebilen yakın bir el olmaktır,iki elin kanda da olsa ona koşturan ayak olmaktır,eksiğini tamamlayabilmektir. Hatalar insan içindir, olur da göz yaşını akıttıysan diriyken ağlattığından af dilemektir.

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Spirituel Tekamül

Dünyaya kan, savaş, açlık, vesvese, fitne, hastalık ve kötülük getirenler kadar, unutma dünyaya barış, sükûnet, huzur, şifa, mutluluk, neşe ve iyilik getirmekle görevli olanlarda var.

Bu görevlilerden biri neden sen olmayasın ki. Belki de henüz ruhunun evrendeki var oluş amaçlarından ve vazifelerinden bihabersin.”Peki ama nasıl olacak bütün bunlar” diye soranlar görüyorum hep.

İyilik ve kötülük savaşırken, dünya tektonik titreşimlerle insanlığa mesaj yollarken sen dünyanın sonunun geleceği günü oturup seyretmekle sadece kötülüğe katkıda bulunmuş olursun. Bunun bilincinde olmak bile bir katman ileri adım atmaktır.

Yaşamında yer alan bir kötüyü ve doğabilecek kötülükleri mağlup etmek mi istiyorsun ?

O halde yaşamının içinde barış, sükunet, huzur, şifa, mutluluk, neşe ve iyilik barındıran davranışlarını bütünün hayrına çoğaltmalısın.

Buna engel teşkil eden komşun ya da arkadaşın ya da meslektaşın ya da çok sevdiğin birisi karşına çıkarak iyiliklerinin gücünü kırmak amaçlı ne söylerse veya ne yaparsa yapsın, fark etmez sen akıl ve kalp çerçevesi içinde kalarak seçtiğin tarafın yolunda hizmet etmeye devam etmek zorundasın.

Senden istenilen tek şey koşulsuz ve tereddütsüz sadece kendin olmandır.Sana gönderilen sevgi enerjilerinin kıymetini bilerek,aynı zamanda benliğinle bütünleşerek sende koşulsuz sevgiye hizmet etmelisin.

Bir süre sabırla oluşturduğun iyilik ve sevgi çemberiyle yaşamında var olan kötüleri ve sana yansıyarak çevrene dağılan kötülüklerin yönünü değiştirebildiğini göreceksin.

Ve içindeki öz ruhtan zaman zaman sesler duyacaksın.Yani iç sesin bir sonraki atman gereken adımını yine sana bildirerek yönlendirecek..

Şunu da ilave etmek gerekir ki ;İnsanların “iç sesim beni yanıltmaz” diyerek yanılmışlığı da maalesef mevcuttur.İşte buda yorgun bir zihinden ve stresten ötürüdür.

İyiliğin hizmetkarı olmak için zihnini ve bedenini sürekli tazelemek zorundasın.

Bilinçli ve uyanık bir zihninin olması ise yine sana bağlıdır.

Herhangi bir düşüncenin etkisinde olmadan sakinleşerek iyi kötü tüm düşünceleri aşmalısın.

Şöyle ki ; bir düşünceye odaklandığımız an zihnimizden içeriye doğru, düşüncenin ötesindeki öz benliğimiz olan bilincimize yükleniriz, buna çoğumuz derin düşünceye dalma deriz.Diğer adıyla yani kontamplasyon.Bu durumda zihin hem konsantrasyon hem kontamplasyon evresinde iken öz benliğimiz olan bilincimiz aşırı efor sarf eder ve zihin yorgunluğu yaşarız.İşte bu yüzden zihnimizi ve bedenimizi yenilemek için sükunete,sessizliğe ve huzura ihtiyacımız olduğunu unutma.

Sürekli aktif olan bir zihinle bir süre sonra enerjilerini kontrol edemez,şeffaflık ve berraklık ile yaratıcılık evresine geçemez,bunun sonucunda da zekanı kullanamayacak hale gelirsin.Enerjilerini kontrol edemeyenler ise oluşturdukları iyilik ve sevgi çemberini muhafaza edemeyerek kötü enerjilerin etkisine maruz kalıp kötülüklere katkıda bulunmaya başlarlar.

Kötü enerjilerin ne olduğunu artık tüm dünya bilmekte bunu yeniden açıklamayı gerek görmüyorum.

Benim burada anlamanızı istediğim şudur ; Öncelikle kendi dünyasına ve dış dünyaya barış, sükûnet, huzur, şifa, mutluluk, neşe ve iyilik getirmek isteyenlerin, derin düşüncelerden ve stresten yorulan zihinlerinin düşünceyi aşma tekniklerine ihtiyaçları vardır. Birleşik alan teorisi yardımıyla düşünceyi aşabiliriz,bunun bir çok yöntemi olduğu gibi,çok basit ve aynı zamanda fazla zamanımızı almayacak olan, her gün 20 dakikalık derin dinlenme teknikleriyle zihnin ötesine geçip düşünceleri aşma becerimizi arttırabiliriz.

Birleşik alandan çıkan doğanın dört temel kuvveti vardır.Bunlar çekim, elektro manyetizma, nükleer kuvvet ve radyasyondur.Bütün bunlara birleşik alan kuramıyla (Teorisiyle) bakarsak farkına varacağımız sonsuz zeka ve enerji kaynağına ulaşabileceğimiz de bir gerçektir.

Dünyaya barış, sükûnet, huzur, şifa, mutluluk, neşe ve iyilik getirmekle görevli olduğuna inanıyorsan bu görev sadece talep edip istiyoruz demekle olmuyor maalesef.

Her birimizin yaratılışımız için sorumluluk alması gerekiyor.Bunun içinde iyilik kavramlı arzuladığımız dünyayı yaratmamızı engelleyen her şeyi temizlememiz gerekiyor.

Bu evrende tamamen aydınlanmış ruhi varlıklar olamasak da dünyada sadece spiritüel tekamül ile ilgili görevlerini icra etmek ve diğer ruhi varlıkların spiritüel tekamülüne yardımcı olmak için yaşayan aydınlanmış ruhi varlıkların  olduğunun bilincine varmalıyız.Onlar dünya insanının spiritüel manzaralarından nefret etmekteler ve şiddetle spiritüel tekamüle ihtiyacımız olduğunu belirtmekteler.

Çünkü spiritüel tekamül sayesinde bireyler kendilerinin, başkalarının ve dünyanın yararları için yeteneklerini kullanmaya başlayacaklardır.

Yaşadığımız evren işte biz insanlara bu yönde gönderilmiş mesajlarla doludur.Önemli olan  aklımızı ve zekamızı kullanarak,o mesajları okurken kelimelerin arkasındaki anlamı okumaya çalışmamız gerektiğidir.

Belirli bir frekansa geldiğimizde dünyaya daha faydalı olabileceğimiz için, bu okuma eylemi esnasında kalbimizin beynimize nüfuz etmesi gerekmektedir.

Bizim algılayabildiğimiz,içinde yer aldığımız boyut 3 cü boyuttur. Görsel zekamız ve beynimiz 3 boyuta göre şekillenmiştir.Bütün bunları 4 cü ve 5 ci  boyuta hazırlık olarak düşünün.

Çünkü sonu gelecek sandığınız dünyanın sadece 3 cü boyutu sona erecek.4 cü ve 5 ci boyuta titreşim ve frekanslarla ulaşmak dünyamızın altın çağa girdiği şu dönemlerde artık sizin elinizde.

Sevgiyle ve şefkatle kalın…

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini
Facebook'ta Paylaş

Paylaş

Kedinin Ruhumla İlişkisi

gmölı

Kedi acıkınca miyavlıyor.Gidip kedinin önüne yemeğini koyuyorum.Kedi yemeğini yerken sevgiyle bakıyor gözlerime.Yemeğini bırakıp gelip avuçlarımın içine kafasını sürtüyor.Patilerini kaldırıp omzuma yerleştiriyor.Kafasını okşuyorum.Usulca gidip yemeğini yemeye devam ediyor.O yemeğini yerken eski kedim geliyor aklıma.

Kendi halinde sabahtan akşama kadar çalan radyoda bir şarkı başlıyor.
“Zalim kader yine ördün ağlarını,bitsin yeter ! Hak etmedim ayrılığı”
Boğazım düğümleniyor.Kedi hissetmesin diye bir köşeye geçip sessizce ağlıyorum.Şarkı bitiyor inadıma çalıyor sanki Sezen Aksu.
“Tut ki karnım acıktı anneme küstüm,tüm şehir bana küstü.Bir kedim bile yok anlıyor musun ? Hadi gülümse”
O gülümse dedikçe sesimi kısa kısa daha da çok ağlıyorum.

Eski kedim için mi ağlıyorum,yoksa bir kedi yüzünden kaybettiğim senin için mi…
Yoksa senin yüzünden ölen kedim için mi…
Şarkılar çaldıkça anlamsız bir durum kafesliyor ruhumu.

“Şu kedi kadar sevmedin beni” demelerin aklıma geliyor.
Bir kediyi kıskanarak öldürüşünü ve sonra çekip gidişini düşündükçe öfkeleniyorum.
Seni de bir kedi kadar sevmiştim oysa.
Ama sen bir kedinin önüne yemeğini koyar gibi tenimi önüne koymamı istedin hep.
Şimdi düşünüyorum da, şayet senden payıma düşen sevgi, önüne koyduğum yemek karşılığında düşecekse,bil ki kediler karnı açken de tokken de seviyordu beni.
Buna sevmek diyorsan gör ki tıpkı kedilerin beni sevişi gibi demek ki ben de çok sevmişim seni.
Fakat sen kedi gibi sevmiyordun beni.
“Düşün beni düşüneyim seni,sev beni seveyim seni” gibiydi senin sevgi anlayışın.
Bu arada hani sebebi olduğun,uzunca bir zaman beni terk etmeyen o gerilim baş ağrılarım vardı ya,senden sonra yok oldular.Üzülebilirsin.
Şimdi bak sessizce ağladığım için olsa gerek yada eski kedimi kıskançlığından zehirlemiş olduğunu hatırladığım için olsa gerek,yada anımsadığım sen olduğun için yine başım ağrımaya başladı.Sevinebilirsin.
Olduğum yere uzanmak zorunda kaldım,baş ağrım geçer umuduyla gözlerimi kapattım.
Şimdi yanımda olsaydın kesin şunu da derdin “şu nankör kedi için ağladığın kadar ben ölsem ağlamazsın”.
“Keşke kedinin yerine sen ölseydin” demek geliyor içimden.Sonra “Tövbe” diyorum .”Allah versin hakkını” diyorum.
Ben bunları düşünürken,karnını doyuran kedim yatağımın üstüne çıkıyor, bacaklarımın üstünden yürümeye başlıyor.
Sanki bilir gibi,ağrıyan başımın üstüne göğüs kafesinin tüm sıcaklığını vererek yatıyor.Birde nankör derdin kedilere.Kıskanıyorsun biliyorum.Kıskan.
Şu kedi kadar sevmedin beni diyordun ya,acaba şu kediler kadar beni anlamadığın için, ruhumu göremediğin için olabilir mi ?
Bunları benim düşündüğüm kadar düşünmeni isterdim.

Bil ki kedinin ruhumla ilişkisi senin tenimle olan ilişkini tek geçer.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

DERDİNİN GAMINI O’na BIRAK

bbdc8522a771bffa3478156808bf5fc0

Ey kendini ararken,fanilerin karanlık kuyusuna düşmüş,ışığını kaybetmiş insan…
Kendini boşuna arama…
Sen; aslında insanlığın derdini kendine dert eylediğin yerdesin…
Kendi derdinin gamıyla inlerken de vesvesenin kölesisin…
Kendi derdinin gamına çöreklendiğin vakit, insanlıktan kopup bittiğin yerdesin.
Nefsin sana mesaj verir der ki; sen ne zaman sefa süreceksin ?
Halbuki senin ışığın,senin sefan, sırlı perdenin ardındadır bilmezsin.Işığa erişenlerden duyar da kime inanacağını bilmez,işitmek istemezsin.
Bilir gibi olursun da içini kemiren vesveselerden ötürü bilmemezlikten gelirsin.
Hep verilmiş sıkıntıları görür de,suallerine yanıt bulamayınca isyan edersin.
Bil ki o sevgili sana sıkıntı veriyorsa; seni sevdiğindendir.Bilir ki sen acı çektikçe bütün fani dünyadan sıyrılıp ona sarılacaksın.
Ve o bilir ki ruhunla beraber her yerin karanlıktadır..O bilir ki karanlıkta sen o’nu arayacaksın.
Ve o bilir ki cennetinden kovulanlar da karanlığın içinden sana doğru gelmekte ve seni kazanmak için türlü illüzyonlarla seni ele geçirmek istemektedir…
Nefsine gelir yerleşir bir iblis ve başlar en çetin savaşın. İblisle girdiğin savaşı bir tek o görür ,bir tek o izler. Unutma, iblise galip gelmek istiyorsan senin bu savaşta tek yardımcın yine Allahtır.Eğer ki ilahi emirlere karşı gelmeye başlarsan iblis kazanır.
Sen de bil ki nefsin bir demirdir,ve demir tavında dövülmelidir. Fani hayat seni dövdükçe,o bilir ki nefsine yerleşen iblisi ezerek ona ulaşacaksın. Nasıl ki etrafından bir insana seslenmeden kendisinin dönüp sana cevap vermesini beklemek akla mantığa ters ise, Hak katında da değerin, Allah’a ne kadar seslendiğin ya da ne kadar içten seslendiğin ile doğru orantılıdır. O’na ulaşınca da o bilir ki karanlıkta kalan her yerin aydınlanacaktır.O yüzden iblisle olan savaşında hep senin kendisini çağırmanı bekler. Bu yüzden senin akli kemalinle kendisine doğru koştuğunu, kapısını çaldığını görmek ister..
Aslında hummalı bir aşktır Allah ile arandaki bağ..Bunu senin keşfetmeni ister..Bu yüzden her vefalı aşık gibi hummasına vefalı bir aşık ister..Unutma ki aşk, güçlü bir bağlılık hissi ve kişisel bağlanma duygusudur.Şeytanı şeytan yapan ise kibirdir.Yeter ki kibrini bırak ve Allah’ın aşkına nail olmasını bil.
Kendince sürekli “Benim içim temiz ve ben dürüstüm” diyorsun,buna rağmen bazı geceler,feryadını duyuramadığını mı düşünüyorsun ?Yoksa sen, her yarattığının çağrısına yetişenin,senin imdadına yetişmeyeceğini mi düşünüyorsun ? Belki de seni tam vefa ile tamamlanamadığın için gözlüyor ve o’na tamamlanarak ulaşmanı bekliyordur.. Şayet vefan da varsa bir kusur bunu sen tamamlayacaksın.
O’na ulaşamıyorsan,neden ulaşamadığının farkında ol.Nefsine ezilip,vesveselere yenilip,iblise eğilip önünü göremediğin için olabilir mi ?
Bu o’na ulaşmayı yeteri kadar isteyip de,sana gönderdiği meleklerine inanıp da isimleriyle çağırmadığın için olabilir mi ?
O’na aşk ile bağlanmaktan,onun aşkının peşinde sürüklenmekten korktuğun için olabilir mi ?
Belki de varlığını inkar edenleri dinleyerek,onlara kısmende olsa kulaklarınla katıldığın içindir.
Eğer nefsinin zevklerine kapılıp da kirlendiğini düşünüyorsan, seni bağışlamasının imkansız olduğunu düşünüyor da utancından tövbe etmeye yüzün varmıyorsa ,işte o vakit iblisin kötü ruhlu çocukları ruhunu ele geçirmek için harekete geçeceklerdir.
Unutma ki kibirli İblise,birinci sura kadar yaşayacağı için nesil verilmiştir. İblisin çocukları ise atalarının istediklerini ve verilen vazifeleri yapmakla görevlidirler.Bu nedenle İblisin çocukları beden ve ruhları ele geçirerek Ademoğullarını inançlarından uzaklaştırıyorlar.
Rablerinin onlara göndermiş olduğu kitapları sürekli çalıp,ele geçirdikleri, yönettikleri ruhlar aracılığı ile ayetleri çıkarlarına göre değiştirip, insanların akıllarını karıştırıyorlar.
Bağırıp çağırmak,tokat atmak gibi cahiliye şiddet adetlerini göze güzel kılıp,musibetleri arttırıyorlar.
Çünkü onlar fitneler çıkararak,İslamiyeti bitirmek ve Ademoğullarını kendi krallıklarına köle yapmak arzusundalar. Şu anda bile yeryüzünde ki en büyük emellerini İblisin hizmetine girmeyi kabul etmiş ruhlar sayesinde yavaş yavaş gerçekleştirmeye başlamış durumdalar.
Etrafına bak ne de çoğaldı ele geçirilmiş ruhlar değil mi ? Oysa uzun zamandır görüyoruz ki Allah’ın korudukları selâmetteler,korumadıkları ise sapıtmış durumdalar.
Şaşkınız yaşadığımız kainatta olup bitenlere.
Buna yaşadığımız dönemlerden örnek vermek gerekirse en basit örnek;akıl almayacak rakamlara ulaşan,ardı arkası kesilmeyen şiddet,taciz,tecavüzlü cinayetler üzerine gelen haberler ve ülkeler üzerinde ki bozguncuların kan döktüren etkilerini gösterebilirim.
Hemen yanı başımızda 38 günlük bir erkek bebeğe bile tecavüz edip ölümüne neden olabiliyorsa bir Ademoğlu ve bundan bir başka Ademoğlu utanç duyarak “Allah varsa ve bu olanlara,bu sapıklara neden izin veriyor?” diyerek haykırıyorsa şirk koşmadan,günaha girmeden döküp düşünmek gerekir.
Ve sen her sıkıştığında “Lanet olsun” diye böğürerek haykırdığın o kelimeye ve ettiğin beddualara dikkat et olur mu.Allah hiçbir zaman bu sapıklıklara izin vermez,insanlar ruhlarını cennetten kovulan iblise kaptırır ve Allah’ın izin vermediği ne varsa onları yapar.Lakin iblisin çocuklarının oyunlarına kapılmamak ve onlarında gazabından korunmak yine senin elinde.
Bu kötülüklere neden izin veriyor diye sorguladığın Allah sana kötülüklerden korunabilmen için kendisine ulaşabileceğin anahtarı vermiştir. Sen o’na ulaşan kapıyı açmak ve İblisin illüzyonlarına kapılmamak için işte tam da bu nedenle dilinden Esma-ül Hüsna’yı hiç düşürmemelisin.Esma-ül Hüsna senin bu hususta koruyucu kalkanındır.
İblisin oyunlarına büyülenerek kapılırsan fani dünyada iblisin gazabından,Gaipte de Allah’ın azabından korkmalısın.Fakat fani dünyada iblisin tuzaklı gazabından korunmak istiyorsan önce Allah’a sığınmalısın. Allah’ın karşısına çıkmaktan,her ne olursa olsun o’na aşk ile bağlanmaktan sakın korkma.Evet onun günahkar kullarına olan  azabından kork ama,o’na onun isimleriyle hitap ederek günahlarından tövbe etmek için  yardım istemekten,konuşarak huzuruna çıkmaktan korkma.Yardım istediğin gibi de hatalarından ve de yanlışlarından ötürü af dilemekten,tövbe etmekten sakın sakın korkma.
Olur ki; Allah’a olan aşkından ötürü seni hakir görenler de olacaktır. Seninle kim dalga geçerse geçsin,kim hakir görürse görsün,tövbe ederken duyduğun seslere sakın kulak asıp aldanma.O sesler ki cennetten kovulanların ele geçirmeye çalıştığı,bir kısım fasık Adem oğullarının ele geçirilmiş bedenlerinin sesleridir,işte onlara sakın inanma..
Onlar da ruhları ve bedenleri ele geçirilmeden önce zaman zaman Allah’ın birliğine,meleklerine,peygamberlerine inandıklarını dilleriyle tasdik etmişlerdir, fakat ne hikmetse kötülük yapmaktan ve günah işlemekten asla vazgeçememişlerdir.
Yeryüzünde iyilik ve kötülük savaşırken,işte onlar Evveli’ni çalmaya gelirler senden, Âhiri’ni görememen için de konuştuklarıyla zihnine perde çekerler, Zâhiri‘ne ulaşamayasın diye de fitnelerle seni yolundan çevirip kendilerine çekmek isterler.Münafık insanlardan oluşan o kötülük ordusu,içindeki o bilinmez,görünmez boşluğu kaplamak için Bâtın’a yani içindeki o boşluğa düşünceleriyle,yarattıkları vesveselerle yerleşmeye çalışırlar.Sen iyilik ordusundan ayrılır da,fasık bir toplum olan kötülük ordusuna katılırsan Allah seni doğru yola erdirmez. Işığından mahrum kalır,kendini karanlık kuyularda arar arar durursun.
İşte Evvelini,Âhiri’ni,Zâhirini,ve Bâtın’ını kaybetmek istemiyorsan, seni yaratanla her gece hangi dilde konuşabiliyorsan konuş,fakat Ademoğluna secde etmeyen iblisin kibirli çocuklarının,sana unutturmaya çalıştığı Allah’ın 99 ismini sakın sakın unutma.O 99 isim ki senin kalp gözünün açılışını sağlayan anahtardır.Kalp gözün açıldıktan sonra hiçbir rehbere zaten ihtiyacın kalmayacaktır..Senin yaratana olan aşkından rahatsız olanların hepsi,Esma-ül Hüsna’nın faziletlerine gelince,gözünün önünden anlamsızca gülerek geçerler.Çünkü onlar fanilerin karanlık kuyusuna senden önce düşmüşlerdir ve Esma-ül Hüsna’dan bihaberlerdir..
Şöyle baktığın zaman onlar Allah’ın yaratmış olduğu insan dışı varlıklara,paranormal hadiselere,Meta Fiziğe de inanırlar da büyülere bile kaptırıverirler kendilerini.İşte sen Allah’ın cennetine nail olmak istiyorsan büyülerden uzak dur,yapandan da yaptırandan da sakın kendini.
Tövbe ederken sana gülenlerin kahkahalarını ise; duyma,kapılma,yanılıp şaşma.Hatta seni yaratanla arandaki bağın arasına hiçbir iblisin illüzyonu etki edip o bağı koparmasın diye de arandaki bağa her gün dualarla kör bir düğüm at ve o düğüm Allah ile aranda daha güçlü bir bağ oluştursun.Ve iste ki kalp gözün açılınca o düğüm hiç çözülmesin,her o’na ulaşmaya çalıştığında,bir dua ile bir düğüm daha at.Bir dua,bir düğüm derken göreceksin,hem ışığa yaklaşacaksın hem de kendini ararken düştüğün fanilerin karanlık kuyusundan kurtulup Aşk ile aradığın kendine ulaşacaksın.
İnsanlar birbirleriyle doğru şekilde evrensel gücün istediği gibi birlik olduğu zaman, kendi çevreleri içerisinde birliğin ek bir gücünü keşfedecekler.Bu güç şuurlarımızın ötesine geçtiğimizde,bizlere tıpkı iblisin yolunda birlik olup ilerleyenlerin,kötülüğün etkisinden topluca kurtulamadıklarını gösterdiği gibi..Allah’ın yolundan gidenlerin de iyiliğin etkisi altında korunduklarını gösterecektir.Ve insanlar görecekler ki;bu güç doğanın kendisi içerisinde kök salmıştır ve herkesi etkiliyordur.Eğer iyiliğin etkisi altında korunmak istiyorsan, Hak bilinciyle kalbini Hakka tam anlamıyla teslim etmek zorundasın.Gaipten önce fani dünyada ki sınavlarında senden beklenen işte budur.
Ve lütfen fani dünya içinde yüreğini saran hüzünler,sadece aciz Ademoğullarının derdi için olsun. Dilinden zikrettiğin dualar ise insanlık için bulduğun çözüm olsun.Bulduğun çözüm ise insanlığın kanayan yaralarına şifa olsun.. İnsanlığın derdini kendi derdin bil ve Allah’a ulaşmak için ne gerekiyorsa yap…Çünkü Aşk,İlahi Kutsal Frekans birlikteliğidir.
Yaşadığımız evrendeki değişimler,insanlardaki değişimler,gün gün seni rahatsız etmekte ve korkutmakta.Güncel yaşantında insanlarla diyalog halinde iken, farkına vardıkların seni endişelendirmekte.Fani dünyada din,dil,ırk,mezhep farkındalıklarını mesele halinde görmekten lütfen artık vazgeç. Sen aciz bir kuldan başka bir varlık değilsin.Allah evrensel bir güçtür ve bu yüzden gizlidir.Seninle beraber tüm canlıları yaratmıştır.Nefsinden ötürü,İblisle beraber lanetlenmek istemiyorsan Allah’ın Sev dediklerini sevecek,uzak dur dediklerinden uzak duracaksın.
Der ki ;Araf Suresi 180 ayetinde “İSİMLERİN EN GÜZELİ ALLAH’INDIR.O HALDE O’NA O GÜZEL İSİMLERLE DUA EDİN”.(Araf Suresi 180)
Kendi derdinin gamına ise,oturup sakın kuruntu ile vesvese yaparak ağlama.Seni ağlatacak kadar derin ise gamın,kederin Esma-ül Hüsna zikri ile Allah’a bırak… Çünkü Esma-ül Hüsna ile o’na ulaşacak,ulaştığın zaman ise arınacak, hayat bulacaksın….Ve emin ol, o’na ulaştıkça da ışıl ışıl parlayacaktır yüzün ve gözün…Yeter ki Allah aşkıyla dolsun özün.

 

https://www.youtube.com/watch?v=ye6-tHDr-0E

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

MUTLU ÖLMEK LAZIM AZİZİM

 

note paper on cork board

Geceleri açan bir çiçek gibiyim aslında ben..Tıpkı Kardelen çiçeğinin,üstünü örten o buz gibi karları delip de açtığı gibi.Ben de katran karası gecelerin sessizliğini delerek açıyorum ruhumun taç yapraklarını.Adımı “Gece gelen” koymuştu vaktiyle biri.”Sen hep geceleri çıkıyorsun ortaya,gündüzleri hiç yoksun” diye söylenirdi sürekli.Sonra,sonra okudukça yazdıklarımı,bana “Gece Delen” demeye başlamıştı.Çünkü geceleri çok az kişiler görürdü beni.

Sıcak ve şefkatli elleriyle tüm kök hücrelerimi okşasın diye, kokuşmuş yalnızlıklara inat,gündüzleri sadece güneşe karşı verirdim bedenimi.
Bugünlerde ise geceyi bu kadar severken,sevmediğim tüm ayazlar geceme yapışır oldu.Geceler daha bir soğuk artık.
Sanki “yeter artık açma şu yapraklarını” dercesine yerime çakıyor beni..Soğukları ise hiç sevmez benim bu bünyem.Soğuk ve Gece.Ürkütüyor beni,sevdiğim ve sevmediğim ikisi bir araya gelince..
Soğuktan ve yalnızlıktan olsa gerek,çok da uyuyasım geliyor bu aralar.Bir soğuk bile yetebiliyor beni mutsuz etmeye.Ve korkuyorum uyurken,ya soğuktan mutsuz ölürsem diye.

Kendime kahve yaptım şimdi.Gece mavisi bir kupam var elimde,üzerinde beyaz ışıldayan yıldızlar.Sanki kupa değilde gök kubbe.
Bir kaşık gece,bir kaşık aşk ve alabildiğine hece..

Kahvemi yudumlarken şu an seni duyuyorum mesela “aaa o ne biçim laf ağzından yel alsın,yakışıyor mu hiç ölüm kelimesi sana ” diyorsun.
Bunları demeyi lütfen bir kenara bırak artık.Dünyaya direk mi kalacağız ki ?Bari iki dakika realist ol..Üstelik aklıma gelmişken; hani bu ölenlere hep bir ağızdan “ölüm sana hiç yakışmadı” diyorsunuz ya,bu ölümün yakışanı da ne demek yahu?
Çok saçma değil mi ? Gıcık kapıyorum bu hareketlerinizden.

Bak şu insanlara açlık yakışıyor, mutsuzluk yakışıyor,acı yakışıyor,hüzün yakışıyor,kaygı yakışıyor,yalnızlık yakışıyor,hastalık yakışıyor da bir ölüm mü yakışmıyor ?
Hem bırak Allah aşkına, bu dünyada ölüm çocuklara yakışıyor da bana mı yakışmayacak ?
Üstelik çocuklar ölünce hiç olmazsa  melek oluyorlar.Ben ise tam uyku haline girmiş,vakti geldiğinde dirilmeyi umut eden,belki de bir hastane de,bilime katkı da bulunmak adına seçilmiş mezarsız bir kadavra olacağım.
Belli mi olur bir patlama anında kimliksiz de,kimsesiz de ölebilirim.Yada bir kadına şiddet davasında..Yada bir trafik canavarının kollarında.

Tabi ya uykum da bile,bir anda epilepsi krallığının prensine yenik düşüp ölebilirim mesela.
Hadi seçip beğenelim mi en yakışanından ?
Dünyanın türlü halleri var,her şekilde ölebileceğin gibi,uykunda da ölebilirsin.Uyku zaten yarı ölüm hali demek değil midir ?
Hayır düşündüğün gibi ben aslında ölmekten korkmuyorum da…
Ben uyurken ya İlhamettin gelir de “bak şerefsize uyumuş” diyerek ilhamlarımı alıp başkasına verirse.   İlhamettin’in hemen ardından ya Azrail gelir de beni uykumda kendine aşık edip götürürse… Tabi sen düşünme benim gelecek İlhamettin’i mi,Azrail’i mi ..Onlar benim kelebek kanatlı düşüncelerim.

Şaka bir yana da evet ben bu gece de uyumayacağım…Çünkü biliyorum ki güzel ve naif yaralı yürekler,gecenin karanlığına gizlenirler.Belki yine naif bir yüreğin çığlığı ulaşacak kulaklarıma…Hem uyursam duyamayabilirim.
Yazık değil mi beni o naif yüreğin çığlıklarıyla buluşturan gecelere..Araya gidecek bu güzelim sessiz geceler,kevgirden süzülen heceler..
Hem uyursam,bir daha yaşayamayabilirim gecenin sessizliğini,güzelliğini…Bunlardan mahrum kalabilirim.
Mesela gece uykumda ölürsem;etrafımı yanıltıcı ve gerçek dışı sahte sesler kaplayacak.
Canımın acısından uyuyamadığım günler de,ne iç sesini,ne de dış sesini duyamadıklarımın sahte sesleri o sesler.
Çok gürültülüler.Duymak istemiyorum.Anlaşılacak ve çekilecek gibi değiller zaten.Aynı gündüz gibiler..Ben ki gürültüyü hiç sevmem..
Bana yaşadığımı anlamam için, incitilmiş yüreklerin,dışarıya duyuramadıkları güzellik dolu iç sesleri lazım azizim…Kulağını verirsen dilden dökülenlere acının dibine gidersin. Kulağını verirsen kalplere, o vakit güzelliklere gidersin.
Kulak vermek lazım kalplere.Gündüzleri bütün kalpler gürültünün içinde hoyrat,asabi,çılgın,bezgin ve savaşçı.O beni güzelliklere götüren sesler ise hep gecenin içindeler.
Gel de bu dibine kadar naif yürekleri saklayan sessiz ve karanlık geceleri sevme..

Bu arada uyumuyorum diye,kendimi teselli ettiğimi,ölümü teğet geçtiğimi,Azrail’i sevmediğimi de düşünme sakın.
Belki uykusuzluktan ölmeyebilirim ama,elimde sayısını hatırlamadığım kahve kupasını tutarken,uykularımın ölümünü izlerken,tuhaf gelebilir fakat bütün bunlar olurken,mutlu ölmek adına büyük bir hazzın eşiğindeyim ben.
Biliyorum ölüm bir gün sizin deyiminizle bana da yakışacak,bu sebepten ölümden yana hiç tasalanmıyorum…Sende ölecek miyim diye tasalanma.
Mesela işte tam da Balzac gibi kahve içerken,en yakışanından yazı yazdığım şu masa da da ölebilirim değil mi ama ?
Zaten benim isteğimle olacak olsaydı Tanrı beni şu an çoktan almış olurdu.

Düşündüm de “Her Ölüm Erken Ölümdür” diyen Cemal Süreya’ da gitti.
“Oysa herkes öldürür sevdiğini” diyen Ramiz Dayı da gitti.
“Zaman en değerli hazineniz.Sevdiklerinizle bir aradayken sevginin, o anın mutluluğunu yaşayın.” diyen Beki İkala da gitti.Ne taş gibi babayiğit adamlar gitti..Ne kanatsız melekler gitti..Bende dünyaya direk kalmayacağım illaki.
Diyorum ki; Sende anlayıver artık,olumsuzluklara kendini kaptırıp “yeter artık dayanamıyorum,ölmek istiyorum” diye naralar atmaktan vazgeç..
Sen ölümden korkan ey korkak!! Öleceğim diye hayatı kendine de,etrafına da zehir etmekten diyorum vazgeç artık…

Zaten az bir zamanımız var.Türk filmlerinden etkilenmiş zavallı bir seyirci gibi,hasta olduğunu öğrendin diye vaktini ona buna söverek,kendini içkiye,uyuşturucuya vererek,Tanrıya gücenip de posta koyarak vaktini harcama.Vade işi bunlar,ne kadar yatırım o kadar kâr.
Gitmek için acele etme azizim, her hangi bir yerde bu söylediklerim hoşuna gitmese de,tam da yaşamayı sevdiğin yerde,gitmen gerektiği için gideceksin zaten.

Ölüm aşk gibidir azizim.Ne vakit geleceği,seni senden alıp gideceği hiç belli olmaz .
Şöyle anımsa düşün bak;onca insanlar gelmiştir yüreğine,yüreğine gelen insanlar gibi ömrün de daha çoktur ya hani gençsin bulmuşsundur hep bir bahane…Türlü bahanelerle,korkuyla kaçarsın seni sevenden,aşktan,sevmekten,sevişmekten..Hoyratça üstünü örtersin hep sebeplerin.Kafama göre özgürce takılıyorum,tadına varıyorum sanırken hayatı biri gelir çakılıverirsin yerine,kımıldayamazsın,kaçamazsın, gözlerine baka kalırsın, soluğun kesiliverir aniden.Sonra bulamazsın bir bahane, sevmeye başlarsın,sevmişsindir kaçmak istemezsin artık sevdiğinden.
Yaşamayı sevmeye başladığın an da,seni senden alıp götürmeye gelecek işte biri.Ve sen istesen de istemesen de artık aşıksındır Azrail’ine.

Vakit erken,kalplere pranga vurup daha çok iş var yapılacak derken,affetmeyi bile ertelerken,bir de bakmışsın yürekte onca kin ve nefretle kalbini temizleyemeden ölüvermişsin aniden..
Dedim ya;ölüm aşk gibidir işte.Ne vakit geleceği,seni senden alıp gideceği hiç belli olmaz.

Yaşamak da benim şu elimde tuttuğum kahve gibidir işte azizim,içtikçe tadına doyum olmaz.

Ne demiş Cemal Süreya ; Mutlu uyumak lazım azizim,Madem uyku yarı ölüm halidir.

Evet anlıyorsun bak,uykusuzluk bana bahane…Mutsuzluklarım ise şahane.

Mutlu olmak için içiyorum bu katran karası gecenin kahvesini de.

Sen mutlu et yanı başındakini mutlu uyusun.Yok mu yanı başında mutlu edeceğin kimse ?
O halde ara ve sesini duyurarak mutlu et ve onun mutluluğuyla mutlu ol.
O da mı yok ?
Desene sen de bizdensin.
Geceler bizim..Üstelik bugün de en uzun gece…
Yine gündüz bizden intikam alıyor..
Hadi yap bir kahve…Kendini mutlu et..

Bir kaşık GECE,bir kaşık AŞK ve alabildiğine HECE….

cms

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

AŞK AKILLI BİR ADAMIN ELİNDE İSE

f46

“Psikojenez prensibine göre temelde tek yanlışın var” dedi.
“Nedir o ? ” dedim
“Senin gibiler pek kimsenin işine gelmez” dedi.
“Neden ?” dedim.
“Haddinden fazla akıllısın” dedi.
“Biliyorum hiç iyi değil bu durum” dedim.
“Aptalı oynarsın ama akıllı olmaktan yine kurtulamazsın”
“Çünkü sen aptalı oynadıkça içini kurtlar kemirecek.” dedi.
Hemen ilave ettim;
“Bir de bakmışsın etrafımda bir kaç tırtıl sürüngen,kalbimi öğlen yemeği, beynimi akşam yemeği yapma niyetindedir değil mi ? ” dedim.
“Seni bu yüzden seviyorum fakat özlediğin aşka da işte bu yüzden hasret bırakıyorum,çünkü sen kendin gibi akıllı adamları seviyorsun, lakin aşk akıllı bir adamın elinde ise,sistem akıllı bir kadına göre işlemeyecektir ” dedi.
O gözlerime bakarak sigarasını yaktı,bende suratına dahi bakmadan kahvemi yudumladım.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

HERKESİN HERKES’SİZ YAŞAMASI

ssss

“Sensiz yaşayamam” diyene “herkes herkessiz yaşayabilir ” demek bana nedense saçma geliyor.
İnsan birine karşı bir şey hissetmiyorsa,sevmiyorsa tabi ki onsuz yaşayabilir.
“Bensiz yaşayabilirsin” demek ilişkiye dair his taşımayan taraf için her zaman daha kolaydır.
Sensiz yaşayamam diyen taraf, zihninde ayrılık sahnesini canlandırdığı vakit,karşı tarafa beraber yaşanmışlıklarından biriktirdiği ile anlam yükleyerek o kelimeyi sarf eder.
Ve duygularından emin olarak ne istediğini bildiği için, pek tabi “sensiz yaşayamam” diyebilir.Bu bir acizlik değildir.
Çünkü insanoğlu herkesi aynı ölçüde sevemeyeceğini ve sevgisiz yaşayamayacağını çok iyi bilir.Herkesi onun yerine koyamaz.
Herkes herkessiz pek tabi yaşayabilir ama sevmiyorsa bu mümkündür, seni seven kişi seninle yaşadıklarını bir başkasıyla bir daha aynı dozda aynı coşkuyla yaşayamaz.
“Sensiz yaşayamam” diyenin bir deneyimlemesi,bir bildiği vardır.
Çünkü bir yanı daima buruk olarak sende kalacaktır.
Sen onun için “SEVGİ” demeksindir.
Ve insanoğlu SEVGİSİZ YAŞAYAMAZ.
Yaşayanlar ise ,insanlıktan nasibini almamış dediklerimiz misali daima eksiktir.Ve o eksiklikleri hiç bir zaman dolmaz.
Eğer istediğin sevmek ve sevilmek değilse kimsenin gönül bahçesine gereksiz yere macera olsun diye girme..
Kalbimiz yangın yeri…
Sevdası hep yarım kalmış,sevgisiz yaşayan ruhların eseri.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

BEKLEME YAPMA !!

13094427_10209651943123572_9181205937121220483_n

İki kişilik mutluluk projelerinin genellikle ufak nüansları olur,
Sizin gözünüz ışıl ışıl parlarken,her ne olursa olsun mutluluk adına davranışlarınız da,her beklentiniz de,her katılımınız da, eğer karşınızda ki kişi kendi ihtiyacını karşıladıktan sonra,sosyal aktivite ve kaliteli zaman paylaşımında çeşitli bahaneler ile sizi yalnız bırakıyorsa, bir kahvaltı masasında bile ufacık bir masum öpücükte “dur bir yaaa kendime geleyim şimdi değil ” diyerek,bir buhranlık tavırlar sergiliyor yüzünüzü yere düşürüyorsa, onun belirlediği mutluluk projesinde ki o kişi emin olun siz değilsinizdir.
Bazı insanlar mutluluk projelerinde figüran olarak zaman geçirmekten keyif alır.Ve siz onu mutluluk projesi için hayatınıza alırken o sizi geçiş projesi yaparak hayatına katmıştır.
Unutmayın;hayat kimsenin kendine gelmesini bekleyecek kadar merhametli değil,size acımaz hızlıca akıp gider.Bekleme yapmayın.

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

AŞK KIŞ UYKUSUNA YATMAZ,ÖLÜM UYKUSUNA YATAR SEVGİLİ.

dsgfg

Seninki ne biliyor musun sevgili ;kış uykusuna yatıp ta ,aşkı baharlara bırakmak.
Ben seninle her mevsim,tutunacak dallarımız olacak ve öyle yaşlanacağız sanıyordum.Bilirsin ben hep seni sevmek isterdim.
Uzaklığını,uzak durduğunu gördükçe de, nedense inatla da sevilmek..
Ve sen buna öfkelenirdin.
Sen uyumak isterdin”uyanınca” derdin.”Uyanınca”… “Söz bak” derdin “Birazcık uyuyayım” dediğinden sonra geçip gitti zaten o güzelim yıllar.Bir uyudun uyanmadın bir daha yıllarca.
Fani işlerin buhranlarıydı seni benden alıp götüren,aşkı uykularda öldüren.Geçerdi her dert,mevsimlerin gelip geçtiği gibi,günlerin gelip geçtiği gibi…İnsan ömrünün iyi kötü geçip gittiği gibi.Bir şeylerden ışık alırsın da,gözlerin açılır belki diye, özenle özellikle anlatırdım bunları sana..Ama fani işler kafanı bozardı,küserdin yine herkese.Hayır,bana da küserdin sanki suçum varmış gibi.
Benim de kafamı bozar,yorardın fani işlerle.Yok edesim gelirdi seninle beraber her derdi de.Günler geçip giderken mesela kalmazdı öyle büyük bir sıkıntı.Sıkıntısız günlerde hani dikkatimden kaçmazdı,gözlerini açardın da yine ertelerdin bize dair her şeyi.
Bunu okuyanda çaresiz derdin var sanacak sevgili.Kabul edelim,seninkisi gözümün üstünde niye kaşım var diyerek ota poka kendince sıkıntı üretmekti.
Tüm güzellikler yaşamamız için bizi bekliyordu,el ele verip,ucundan tutup çabalamak yerine , aşkın 4 mevsiminden birini, kalbini uyutarak benden çaldın işte sevgili.Sonra ikincisi,üçüncüsü derken; aşkı kış uykusuna bir yıl daha yatırdın.Bana seninle yaşayacak mevsim bırakmadın sevgili.Ben çalınan mevsimlerimin peşine düşmek ve hep huzuru beklemek zorunda kaldım yıllarca.
Öyle günler olurdu ki zaman geçiyor diye korkardım, bu derin uykudan uyanmanı, mutlu olmanı isterdim.Hatta ateş püskürmesin,yine çıldırmasın canımı yakmasın diye,usulca severdim,usulca öperek uyandırırdım seni .Sense her uyandığında,nedense aşkı hep ertelerdin,sevmeleri ertelerdin,dokunmayı ertelerdin,gülümsemeyi ertelerdin,önemsizmiş gibi gösterirdin herkesin ulaşmaya çalıştığı Aşkı.
Değersizmiş gibi davranırdın birde, herkesin içine ulaşabilmek için çabaladığı,can attığı kalbime. Ben sana bir değil,bin adımları aşıp geldim de sevgili, sen öfkeleri ateşleyip,yakıp yıktın, kış uykusuna yatan ayılar misali.Sana gelen ayaklarımı anlamsız bir şekilde kırdın.
Sana kaç kez söyledim a hayırsız laf dinlemez,kalbimin yerine burnunun dikini mesken yapmış,bildiğini okuyan sevgili..Aşkın ateşi,öfkeyi sevmez ey kalbi küf tutmuş sevgili..Sevmez işte.
Hani sen uyanınca cemre düşecekti ya,şöyle çocuklar gibi, dağ bayır koşup ta,salıncaklar kurup sarmaş dolaş sallanacağız,baharın kokulu çiçeklerini beraber koklayacağız diye sözler verirdin ya.
Cemre düşecek diye beklerken,ben bir uyumuşum ki sorma sevgili.Nasıl uyumuşsam,yıllar gençliğimden alıp gitmiş.Uyandığımda ağlıyordum, nefes alamıyordum,kendimi çok kötü hissediyordum,sana seslendim ama beni duymadın.Tutamıyordum zamanı,battıkça batıyordum. “Kalk sevdiğim,her yer bataklık,kurtar bizi ” dedim sana, “kalk geçip gidiyor zaman,tut elimi ” dedim.
Ne göz yaşlarım sana ulaştı,nede çığlıklarım..Duymadın beni sevgili duymadın…Fakat görüyordum,gözlerin açıktı,boşluklara sapladığın o gözlerini çeviremedim kendime doğru,anladım ki yine fani işlerin dertlerini düşünüyordun.
Sen cemre düşecek diye beklerken,sonbahar dalları kırıp gitmişti sevgili,bırak salıncak kuracak dalları,artık tutunabileceğimiz tek bir dal kalmamıştı.Sen uyurken ben bir daha uyuyamadım işte sevgili.
Var gücümle bizim için,huzur için,aşk için bir daha haykırdım “GİT BAŞIMDAN GİT” dedin,”HUZUR VER BANA” dedin anladım ki beni duymak istemedin.Hem niye öyle bağırdın ki bana ? Zaten sen fani işlerin derdini düşünürken ben gidiyordum ki sevgili.Ben giderken biz gidiyorduk.Bitiyorduk yani.Ölüm gibi korkuttu beni.Sırf bu yüzden uyandırmak istedim seni.Gitmek istemezken,bataklık denilen zamanın içinde sürükleniyor gidiyordum.Oysa ben uyandığında yalnızlıktan korkma diye ağladım…Gör ve kurtar bizi istedim.Anlamadın ki sevgili.
Bundan sonra sen sakın rahatsız olma hemi ,uyumaya devam et kış uykusuna yatan ayılar misali.
Haaa uyanır da gün ayarsa, sakın aşksız kaldım diye ağlama oldu mu.
Çünkü ben artık o ertelediğin aşkı başka bir şehrin,başka bir mevsimine,başka bir kalbine yolladım.
Sırf sen kafanı dinle,huzurlu ol diye.
Ama şunu da unutma ki ;
AŞK KIŞ UYKUSUNA YATMAZ,ÖLÜM UYKUSUNA YATAR SEVGİLİ..

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

KOD ADINIZ MUTLULUK MU ?

MUTLULULUK
Yaşam denilen aslında, insanların yanılgılı seçimlerinden geriye kalan tecrübeler zinciridir. Bazılarımız bu yolculuğu acılı,bazılarımız tatlı bir şekilde sürdürürken,bazılarımız bu yolculuğa karmakarışık,gel gitli bir şekilde devam eder.Yaşamlarında mutlu olabilecek bir kaç kareyi gel-gitlerle tecrübe etmiş olanlar, ilk zamanlar da nostaljik fırtınalara kapılsa da,kısa zamanda toparlanırlar.Bir süre sonra da geçmişin can yangınlarını tebessümle anıp,geçmiş yaralarına,hüzünlerine sarılıp asla avunmazlar.Hatta yol almak için,hatırlamak bile istemezler.
 
Fakat bazılarımız vardır ki anlamsız bir şekilde geleceğine yönelmektense, geçmişine çakılıp kalırlar.Çıkartmaya çalış,mümkün değildir, çıkartamazsın.Unutmak istediğini de söyler,perişandır hatta.Üzülürsün o haline.Böyle olmak istemediğini de söyler.Motive et,yardım et,tezat bir portre ile mümkünsüz,imkansız hale gelirler.Çünkü kabul etmese de,doğru ya da yanlış orada mutlu olduğunu keşfetmiştir.
 
Eğer geçmişine çok sık dalmaya başlamışsan, bu yaşadığın şimdiki zamanın içinde,sarılacak tutunacak bir şeylere ihtiyacın olduğunu gösterir.Gelenler hep gideni arattırmış olsa da,giden gitmiş olsa da kalbin oraya taşınır ve geçmişin anıları ile mutlu olmaya çalışırsın.Çünkü mutlu olmaya ihtiyacın vardır.Mutsuzluktan korkarsın.Çalınmıştır sevdan,koparılmıştır zorla hayatından.Unuturum sanıp silmeye çalışmışsındır.Mutsuzluk bulutlarında kalıp,onsuzluğun fırtınalarında,afetlerde kalıp çok savaş vermişsindir.Fakat kalmıştır acısıyla,derin yaralarıyla ruhunda..İşte mutsuzluk bu yüzden korkutur insanı, gelecek aşkın sancılarında.
 
Geçmişine sığınırsın, çünkü mutluluk adına biri varken yanında, her çabana rağmen seni mutlu eden biri yoktur aslında hayatında. Bir de mutluluğu hak ettiğinin bilincindeysen, artık yeni bir insan tanımaya da,hayatına almaya da cesaretin olmaz.Yanı başındaki adı geleceğin olan kişiyle yol arkadaşlığına dair,yanıtlarını bulamadığın sorgularından sonra pişmanlıkların başlar.Ne sevmeye geliyordur,ne sevişmeye.Sineye çeker gibisindir.Soğutmuştur aslında seni ilgisizliği,sevgisizliği..Gitsen olmaz,kalsan olmaz,ayrılsan olmaz.Yapay tebessümler eşliğinde ruhunla uzaklaşır gidersin geleceğinden,senin bile haberin olmaz..
 
Hayatına kod adı mutluluk olarak gelen kişi hep alıcıysa, verici değilse malesef arafta kalır gibi kalırsın.Gözünü bir açarsın ki; zihninde bir zamanların acısı olmuş, şimdi ise seni tebessüm ettiren bir geçmiş,kıvrım kıvrım kıvrılmaya başlamıştır hayallerinde,onu nasıl öptüğünü,onun tarafından nasıl şehvetle karşılık gördüğünü hayal ederken bulursun kendini.
 
Eğer gözyaşları içine akan birisiysen,gelecek denilen kişi gelmiş ve artık yanı başında olmasına rağmen, sana koca bir yalnızlık yaşatıyorsa,ilgisiz bırakıyorsa,geçmişini düşünmek istemesen de engel olamazsın,aklın geçmişine kayar, geçmiş sevdanı anımsarsın özlemi,yokluğu acı verse bile.
Çünkü sevilmenin ne olduğunu bilirsin.Geçmişi sana iz olarak bırakan kişi ile,olur olmaz kedi köpek gibi kavga bile etmiş olsan,o itişip kakışmalar çok masum gelmeye başlar sana. İşte o an hissedersin bir zamanlar ellerin üşüyor diye onun kalbinin de nasıl üşümüş olduğunu,hasta olduğunda senin için nasıl çırpındığını.Mutlu etmek için etrafında nasıl pervane olduğunu.
 
Yanı başında ki kod adı mutluluk olan kişi, elini bile tutmazken,türlü bahaneler ile güzel anları ertelerken, tam da o an da gelir geçmişin seni teselli eder gibi  aniden kucaklar.Hele ellerini kavrayıp ısıttığı günler vardır ki, aklına gelir seni mutlu eder.Kokusunu anımsarsın,sarılır yatarsın yastığına, kokusuyla yatarsın sırf seni yalnız bırakmasın diye.
 
İşte böyle böyle, yanı başındaki kod adı mutluluk olan kişinin ilgisizliği yüzünden,kalbin hep geçmiş yangınına teslim olarak yaşamaya alışır.Gittikçe daha çok hoşuna gider bu durum.Başı boşsundur,boşluktasındırBir sürü neden vardır seni geçmişine doğru itekleyen,onun hayali kucağı seni sarıp sarmalar,hep ayakta tutar.
 
”Çok şükür “dersin “iyi ki sevmişim,iyi ki aklımda kalmış,ya o’da olmasaydı ?”
 
Geçmiş yangınların bile, kod adı mutluluk olanın yaktığı kadar yakmaz artık canını.Kimseler bilmez , mutluluğunun sırrıdır o , kimselere söylemek istemezsin,yanı başında nefes alan kişi de dahil bilsin istemezsin.O saatten sonra seni mutlu eden bir tek kişi vardır artık hayatında.Mutlusundur artık.Kimse bozamayacaktır.Kimse elinden alamayacaktır.
Uykusuz geçen gecelerin yerini,tatlı bir uyku isteği almıştır,hatta o kadar değişir ki davranışların,kod adı mutluluk olan insanın artık yanı başında olmasını, yatmasını istemezsin,sırf ona dair her şey rüyana girsin diye,odalardan oda beğenir,geleceğinden kaçarsın,tek başına yatmaya başlarsın.
 
Bir çoğumuza garip gelir belki bu durum,muhtemelen etrafınızda da vardır bu durumda insanlar,etrafa bakmaya da gerek yok gerçi,belki sende bu durumdasındır.
 
Empati ile bakarsak eğer;
 
Muhteşem sevdanın,zoraki ayrılığını yaşayan aşk mağdurlarının içinde,zoraki pasifleştirilmiş bir sevda vardır ki;bu yüzden yaşamına mutluluk adına gelen yeni kişi tarafından yaşatılan sevgisizlik,ilgisizlik ve kırıcı davranışlar onları geçmişlerine sığınmaya iter.
 
Eğer kod adınız mutluluk ise;hayatına girmeye karar verdiğiniz biri varsa yada hayatında olduğunuz biri varsa,lütfen giden sevgiliyi arattıracak kadar,nasıl olsa beni seviyor,sevmese yanımda olmazdı diyerek SEVGİSİZ,İLGİSİZ davranmayın.
 
Şu ölümlü dünyada mutlu olmak ve mutlu etmek için yaşıyorsunuz.Mutlu olmadığınız sürece mutlu da edemezsiniz.Unutmayın ki; sizi mutlu eden insana, bir insanı mutlu etmenin ne demek olduğunu, mutlaka sizden önceki başka bir insan öğretmiştir,bu yüzden mutsuz ederek siz de mutsuz etmeyi öğretmeyin.Aynı çatı altında olsun yada olmasın,mutsuzum dediğiniz vakit kendinizi sorgulayın.Mutsuz ettiğiniz kişiyi fark edip bulacaksınız karşınızda.
 
Hayatına kod adı mutluluk olarak girdiğiniz kişi,sizi eskisi kadar mutlu etmiyor ve uzaklaşmışsa sizden, bu tamamıyla sizin eksikliğinizdir.Kod adınız mutluluktur ama sizi mutlu ederek mutlu olmaya çalışan insana yaşattığınız hayata bakın.Koskoca bir mutsuzluk işte.Eğer halen geç kalmamış iseniz,yakaladığınız yerden tutun onarın.Kolay olmayacaktır ama pes etmeyin.Onu şimdiki zamana döndürüp geçmişinden çıkaramazsanız ,işte kabul edin ki bu sizin salaklığınızın eseridir
 
Aşkın meşk hali her şeyin tamam olduğunu,sorunların,engellerin bittiğini göstermez.Hiç bir şey sonsuza dek sürmez.İnsanların yapmış olduğu seçimler ile, değişime uğrayarak farklı boyutlarda ilerler.
 
Her giden gibi,sizin de içinde bulunduğunuz yaşamdan gidici olabileceğinizi düşünün..Yaşamınızı paylaştığınız kişiye işte sırf bu yüzden güzel izler bırakmalısınız.
Unutmayın,gitmek sadece ayrılmak,terk edilmek yada terk etmek değildir.
 
Şu hayatta sevmek,en baş ilkeniz olsun…Mutlu edin mutlu olun…Lakin sevmiyor iseniz kimsenin hayatına kod adı “MUTLULUK”olarak da girmeyin..Çünkü sevginin olmadığı yerde, mutluluk adına yazılmış olan bütün kodlar,kısa sürede kendini imha eder.

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

SİLİNİYOR TÜM İZLERİN..İNAN Kİ SUÇUM YOK..

zamn2

365 günün içinde,bir güne bir gün yalnızlığımı paylaşmak için yola çıksaydın keşke.
Su vermeyi unuttuğum,ölen çiçeklerimi,ateşte unuttuğum,o simsiyah olmuş tencereleri mi görseydin keşke.
Sen gittikten sonra değişen kapı anahtarlarının sayısını hatırlamıyorum bile.Siliniyor tüm izlerin, inan ki benim suçum yok.Kafamın içinde bir silgi.Siliyor sürekli yaptıklarını, göz yaşlarımın akması için,özenle seçerek söylediğin kelimeleri.
Sonra canım senin ki de iş mi yani böyle ?
Zaten hayat kısa. Bak hem mutlu edildiğim günü de hatırlayamıyorum. Aşk kelimeleri olsaydı unutmazdım belki de.
Hem kim ister içinde fosilleşmiş bir sevgiyle, mutlu olmadan ölmeyi söylesene ?
Kımıltı yok,heyecan yok işte.
İnan köşeden çıksan,bana bakıp gülümsesen,başka bir adam sanırım yani o derece..
İnan ki benim suçum yok.Hiç kızma bu duruma.
Kafamın içinde bir silgi, bana danışmadan her gün siliyor.
Nasıl bir silgi bu ?
Senin gibi aynı ; inat ve laf dinlemiyor.
Sonra insanlar her şeyi unutsa bile,kokusunu unutamaz derlerdi.Ruhumu nasıl orgazm etmişsem artık,hatırlamıyorum kokunu bile.Çok sonra çöpten bir şişe çıkartıp getirdiler.Bu yıllardır atmaya kıyamadığın o adamın kokusu diye.
İnan ki benim suçum yok;hatırlayamadım işte.
Zaman gibi,herkes gibi,belirsizleştirdin kendini bende.
İmzasız acılar var zihnimde faili belirsiz.Bütün bu olanlar benim değil,silginin değil de,senin suçun belki de.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini
Facebook'ta Paylaş

Paylaş

DELİ GÖMLEĞİNİ GİYDİREBİLİRSİNİZ DOKTORCUM ARTIK HAZIRIM…

izmir-de-iki-cocuk-annesi-bir-kadin-intihar-etti-5638147_1511_o

Yaşadığın ülkeyi düşünme Cansel.
Ölenlerin insan olduğuna hele hiç üzülme .Sen aşka bak meşke bak.Kim ne giymiş nerede sevişmiş,1 kilo rakı ipek çarşaflı yataklarda nasıl hangi mezeyle içilirmiş,kaslı kolların, ipek gibi bacakların arasında nasıl dans edilirmiş onlara bak sen.
Aşkın tarifini sevgilisinin tangasına yazan adama bak sen.
Filiz Akının,Müjde Ar’ın geçmişteki don modellerine bak mesela.Erkeğini baştan çıkartmak için onun hangi don modelinden hoşlandığını sorgula mesela.
Tecavüze uğrayan çocukları da kadınları da düşünme.Ekmeği olmayanı da düşünme,80 yaşında bir adamın ayakkabı boyadığını da düşünme,10 yaşında okula gidemeyen çocuğu da düşünme.okul açıldığında defterini kalemini alıpta çantasını ayakkabısını kıyafetini alamayan çocuğu da düşünme.
Yuvasından düşen bir kuş içinde üzülme.
Susuzluktan ciğerin yanıyorsa iç suyunu kana kana,sonra sokakta ki suyunu içen kedinin önündeki su tasına vur bir tekme.
Düşünme işte kadın.Sana ne ki !
Alemin derdi seni mi gerdi ?
Duygularını esrarlı bir çuval ota gömen et beyinli insanlar gibi,
Keyfini her gün iki şişe içkiye sığdıran insanlar gibi
Sende topla boktan satırlarını ve ziktir olup git bak keyfine.
Hem her ne yazıyorsan duygularını aldır da yaz Cansel.
Şiirde neymiş,
Aşkta neymiş,kalpte neymiş ki,hem ölüm tadında ayrılıklardan, efsanevi kavuşamamış sevdalardan sana ne.
Geçimini fahişelikle sağlayan Ukraynalı kadınları Türk erkekleri neden tercih ediyor,evdeki karısını Rus kadınlarıyla neden aldatıyor .
Evdeki karısı fahişe olunca neden öldürüyor bundan sana ne.
Kutsal evliliklerini kurtarmak adına birbirlerinin karılarını düzen insanlardan sana ne.
Bir eşcinsel nasıl oluşuyor,yaşamından sana ne.
İstanbul’un güzelliğinden,batan güneşten,Taksimdeki taksim taksim insan motiflerinden sana ne.
Ailesini bir istasyonda kaybedip sevdiğini trenin altına iten genç kızdan sana ne.
Bir bardak çayın deminden,çınarların asaletinden,kelebeğin ömründen sana ne.
Bir çift göze mühürlenmiş hayattan sana ne.
Tekerlekli sandalyesi yok diye eve çakılan adamdan sana ne.
Dışarıda ki yeşil parklardan, çiçeklerden, temiz oksijenli havalardan sana ne
Yaşanmışlıklardan sana ne ,
Hem bilmez misin geçmişe mazi edilmişe gazi derler.
Yaşanmışlıkların gelmişine geçmişine de at bir kahkaha.
Duyguda neymiş hem duygular orana burana bulaşınca insanlar sana bak konduramıyorlar zaten ki, sunduramıyorlar.
Sadece bildikleri çamur atmak,bok atmak ve bazende sorgulamadan yargılamak.
Ve sonra yardıra yardıra maytaplarken,saygıya paslı bir bıçak sokmak.
Ah tabi hep yaşamı düşündükçe hüzün bulaşıyor o ruhundan kalemine.
Ne çabuk unuttun zira hüzünlenmekte yasak sana.
Sen hüzünlenemezsin.
Maytaplayanlar çoktan aldılar o hakları senden.
Onlar meydanlarda zırıl zırıl ağlarlar,ama sana yakıştıramazlar.
Şiirli fotoğraflarında bile hüzün var,niye çiftetelli oynarken fotoğraf çekilmiyorsun be kadın.
Bundan sonra yazdığın şiirleri yada yazıları göbek attığın fotoğraflara yaz.
Yada dekoltene yaz.
Ah güllük gülistanlık olmayan şu ülkeyi düşünmekten vazgeç artık.
Sevdiklerini incitenleri de düşünme,
Bak kalemine düşen hüznün adını karamsarlık koymuşlar,öğrenemedin mi daha be kadın öğren artık bunu..
Hüznün her çeşidi yasak sana.Yakışmıyormuş anlasana.
Ağlamak yasak.
Düşünmek yasak..
Yada hiç edemiyorsan öfke kus öfkesini kontrol edemeyenlerden azcık öğren de.
Kıçını yalatanlar gibi bastır egonla çarp,çırp kandır edepsizliğinle yardıra yardıra.
Ayıp sana be kadın,ciğerin kan ağlarken açacaksın bir fidayda çok üzüldüm diye oynayacak ve ağlayacaksın ama kahkaha tarzında.Bak nasıl etrafın kalabalıklaşacak.
Evet evet kahkahalar atacaksın şehvetli şehvetli,ah tabi yaa birazdan fazlada baştan cıkartıcı olacaksın,dekoltesinde ki dövmesiyle domalan dudaklarıyla “ille de aşkım gelsin beni delsin” diyenler gibi olacaksın ama sen olamıyorsun be kadın.
Ve sen satırlarına yalandan bir tebessüm koyamayacak kadar yeteneksizsin kabul et ..
Satırların,mısraların ruhu çalınmış bir fahişe gibi kırıtmalı.
Oynak,şeffaf bir dansöz gibi bir o yana bir bu yana.
Ama asla içinde bir Cansel olmamalı.
Kalbindeki acıyı yansıtmasan olacak bu iş.
Zorla biraz kendini.
Kevgire dönmüş yüreğinden damlayan kan damlasını alıp dudaklarına bulayacak,o şehvetli rengin büyüsüyle mutlu etmeyi bileceksin insanları.
Tıpkı padişahın soytarısı gibi.
Anladın değil mi ?
Aslında sen kendi kaleminle bir dar ağacı çizsen de olur mesela.
Bak iyi fikir …
Yaşama dair ne varsa as öldür içindekileri…
Sevindir hadi şu garipleri.

***Deli gömleğini giydirebilirsiniz pek sevgili doktorcum..Artık hazırım..***

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini
Facebook'ta Paylaş

Paylaş

LGBT,ONUR HAFTASI VE ÇOK SAYIN MASKELİ HOMOFOBİKLER

11230724_10207278332344786_1161675284986814_n

Amerikanın 26 haziran 2015 de eşcinsellere sağladığı şu evliliğin yasal olması dünyada ki bütün muhafazakarları çileden çıkartınca,her yıl olduğu gibi bu yılda haziran ayının sonlarında LGBT için düzenlenen onur haftası İstanbul’da da muhafazakâr görüşlü homofobik kitlelerin hedefi haline geldi.Her ne kadar iki aynı cinsin evliliği  kulaklara bir garip gelse de dünyayı ayağa kaldıracak kadar da garip değil.
Memlekette  bir huzursuzluk yaşatılacak ya hiç boş durdukları yok maşallah.İlle çamur yapılacak.
Şu memlekette ottan boktan gıdasını alan çoğunluk nedense ota boka karşı görüşe geçip ortaya ille bir şov yaparak çıkmazsa rahat edemiyor arkadaş ya.
Sanki yaratıcı tanrılar.Sanki yeri göğü onlar yaratmışlar.Bu topraklarda kimlerin nefes alıp kimlerin nefes alamayacağına onlar karar vermekte.
Şu dünyada anlam yüklemekte zorlandığım şeylerden biri de zaten ötekileştirme denilen şu illet kavram.
“Sen neyi ötekileştiriyorsun kardeşim ?” diyerek uçan tekmeyle dalasım var böyle davrananlara.
Nasılda sütten çıkmış ak kaşığı oynamaya bayılıyoruz,soyluluk oynuyoruz.Sadece biz kusursuz kullarız,sadece biz mükemmel insanlarız,sadece biz muhteşem bir ırkız v.s (Hay o ayırım yapan dilinizi eşek arısı soksun )
Hep aynı mavra aynı kokuşmuş haykırışlar.
Ben insanları seviyorum,hayır arkadaşım kim ne derse desin seviyorum.
Yeri göğü yaratan tanrı gibi bir insan yaratabilecek kudrette biri miyim?
Hayır değilim,o yüzden canlı cansız tanrının yarattıklarının hepsini seviyorum.
Bir kere insanları sevmem için yaşadığım ülkeden yada doğduğum şehirden,kasabadan olmak zorunda değil.
İnsanları sevmem için benimle aynı inançta yada dinden olmak zorunda değil,
İnsanları sevmem için benimle aynı cinsiyette olmak zorunda değil.
Ve insanları sevmem için benimle aynı düşüncede olmak ve aynı dili konuşmak zorunda da değil.
Yaratıcıyı inkar etmek gibi bir şeydir insanları ayırarak sevmek.
Olması gereken bu olsaydı Tanrı yarattıklarının zevklerine uyacak aynı tipte özellikte canlılar yaratırdı.
Ve sevgi önemli olmasaydı insanları duygusuz,hormonsuz bir et yığını yapardı.
Bu yüzden yarattıklarını farklı özelliklerde yarattı ki sevgi insanların en büyük sınavı oldu.
Benim insan sevgisine bakış açım böyle bir şey.

Fakat yeri geliyor öyle durumlar gözlemliyorum ki tanrının yarattıklarının arasında insan denilen canlının karaktersizlikler sergileyenlerinede kızıyorum.Fazla sözü uzatmaya gerek yok.Konumuz üçüncü cinsiyetler diye dışladığımız insanlar ve onur haftası..Ve bu insanlardan korkan transfobik ve homofobik insanlar.Artık çoğumuz LGBT nin  toplumda neden bu kadar tepkiler aldığını biliyoruz.
Şu eşcinsellik dile dolanan namı değer eşcinsellik hakkında aslında bilinmeyen o kadar şey var ki,buna rağmen insan bilmediği bir olgudan korkar yada kaygı duyabilir mi ? Bu korkuyu yaşayan homofobiklere şaşkınlıkla bakmaktayım.
Yani lezbiyenlik ve gay dediğimiz iki aynı cinsin birbirini hormonsal davranışlarla duygusal anlamda tamamlamasıyla oluşan şu kavram,yüzyıllardır genel ahlak kurallarını bozduğu gerekçesiyle toplumda her daim  hedef tahtasına koyulup homofobikler tarafından yuhalanmıştır.Bu bir insan evladı için gerçekten çok acı bir durumdur.
Bu konuda aslında çok geniş yazılar yazabilirim.İçimde ki ses yazmam gerektiğini de söylüyor.
Bizler anaerkil toplumdan gelip ataerkil topluma geçtikten sonra toplum olarak her zaman nerede bir çağ dışı düşünce eylem varsa onun izinden gittik ve bunun yere düşen çürük meyvelerini de hepimiz toplum olarak yıllar sonra gördük ama yiyemedik.
Bu aynı şuna benzer aslında doğada bazı hayvanlar doğurduktan sonra yavrularını kabullenmez yanlarına sokmazlar.Bizim toplumumuzda bunların misali.
Çok uzağa gitmeyin kendi aile içi yaşamlarınıza bakın,geçmişlerinize bakın.Dedelerimizden anne babalarımıza gelen yasaklar ve bilinç altlarında korkuyla oluşturulan tabulara bakın.Yan yana görülen bir kız ve bir erkeğin namus yolunda aldığı cezalara ve iftiralara bakın.Dışlanmalara bakın.Bir kız çocuğunun genç bir erkeğe karşı duyabileceği aşk duygusunun adının orosbulukla eş tutuluşuna ve dışlanmasına bakın.Kadın ve erkeğin islami usûle göre sürekli irdelendiği tablolara bakın.

Bu arada bizler öyle berbat bir toplumuz ki aşktan öyle nefret ediyoruz ki sırf bu yüzden Mevlana ve Şems-i Tebrizi gibi kemale ermiş,insanlık için çok güzel olgular bırakan o çok özel insanları bile eşcinsel diye damgalayabilen bir toplumuz.Buradan da anlaşıldığı gibi böylede bir özelliğimiz var.Bilmeden,görmeden gıybet ediyor,günaha giriyor sonrada günahçılık oynayıp insan eti yiyoruz.Böyle iğrenç mahluklarız işte.

Eşcinsellik denilince ilk akıla gelen hep LUT kavminin helakı hikayesidir nedense.Kur’an-ı Kerimde Lut Kavmi Allah tarafından erkek erkeğe seksin yasaklandığı ancak bu yasağa uymadıkları için cezalandırıldıklarından bahsedilir.Ve yine Yine Kur’an’da erkeklerin erkeklerle cinsel ilişkiye girmesi  aşağılık bir davranış olarak anlatılır.Fakat ceza olarak ne söyleneceği, ne yapılacağı herhangi bir Kur’an âyetinde açıklanmamıştır..
Buna rağmen islam konferansı örgütüne üye olan 23 ülke de ise eşcinsellerin alacakları cezalar idam,hapis veya yer yer ömür boyu hapis cezası, para ve kırbaç cezası veya sopa cezasıdır.İşin içine islam girince işte böyle bir tablo çıkıyor.
Homofobiklerin korkularına neyin neden olduğunu anlamak aslında zor değil,bu konuya muhafazakar düşünceyle baktıkları için durum bu hale geliyor.Duruma “MODERN LUT” damgasını vurmadan önce bir kere Lut kavminin ve diğer helak olan kavimlerin neden helak olduğunu iyice tam detaylı araştırıp bilinçlenerek konuşmak gerekir. Yeryüzünde 4300 tane din var ise yer yüzündeki bütün eşcinsellerin yada transların aynı dinde yada aynı inançta olduğunu kim söyleyebilir.

Bana göre Lut hikayesinden yola çıkıp eşcinselliğin günah olduğunu düşünebiliyorsanız buna karşın Allah’ında bu hususta bağışlayıcı olduğunu unutmamanız gerekir.Allah bütün günahları bağışlar.Eğer bir eşcinsel son nefesine kadar eşcinsel ilişkilerine devam edecekse de bırakalım da ne olacağını Allah bilsin biz insanlar hüküm ve ceza kesici olup dışlayıcı tavırlar sergileyip onları insan haklarından muaf kılmayalım..Sonuçta varlar ve var olanlar vardır olmayanlarsa bir rüyadır malesef.Şimdi bu kadar var olan insanları ne yapalım yani geri dönüşüm hakları yok artık bu insanların..
Onlarında yaşam hakları var bu dünyada öyle değil mi amcaaaa 😀
Aşağıdaki fotoğraftaki amcada sanırım düşüncelerime katılıyor.
Şaka bir tarafa da bu fotoğrafı yılın fotoğrafı seçmek lazım dehşetül vahşet yani 🙂 lgbtx

Şimdi konuya birazda neden,niçin diyerek psikolojik yönden çocukluktan başlayarak bakalım.
Sen bundan çok eski bir zamanda okul yolunda bir genç kız ile bir erkek çocuğunu yan yana okula beraber giderken gördüğünde,anormal bir tablo görmüşcesine daha belleğinde aşkı şekillendirememiş o taze beyinli çocuklar hakkında kalkıp büyük bir sorumlulukmuş gibi okuluna ve ailelerine afiş ederek rezil ettiğin vakit, bu çocukların bilinç altında hangi düşünceleri hangi duyguları oluşturduğunu biliyor musun ?
Sonra sen anne baba olarak kızını böyle bir durumda utanç tablosu ilan edip,kızlık muaynesine götürüp üstüne birde evde bir kamyon dayak atıp ceza olarak okuldan aldığında,eğitimini yasakladığında peki geleceğin eşcinsel adayını kendin imarladığını biliyor musun ?
Sonra erkek çocuğu annesi ve babası olup,oğluma helal olsun her ne yaptıysa deyip başkasının kızını sürtük orosbu diye nitelendirdiğinde hangi psikolojik bozukluklara zemin hazırladığını biliyor musun ?

Çocuklarınız heteroseksüel davranışlar sergilediğinde onları suçlayarak,irdeleyerek ayıpçılık oynadığınızda,kendi istediğiniz gibi bir çocuk şekline getirmeye kalkarken,oysa siz hetero anne ve babalar bir erkek ve bir kadın olarak,çocuğunuzun önünde aşkı ve cinselliği suçlaya suçlaya geceleri yatak odanıza çocuğunuza yalan söylediğiniz için zevklerinizden ve gerçeklerinizden utanarak cinselliğinizi yaşamaya gidiyordunuz.Bu hareketlerinizde sizler çok mu masumdunuz ?
Acaba söylediklerinizle yaşadıklarınız çelişmiyor mu burada ?

Sonra çocuğunuz bu kadar utanç belası hata objesi olarak nitelendirilen bacak arasından gelen sesleri duyduğunda içine kapanıp bu seslere yanıt bulmaya çalışırken bunalıma girdiğinde ne yapıyorsunuz ?
Yada bu yanıtları bulmaya çalışırken bedeninin ihtiyacını karşılamaya çalışan,mastürbasyon yaparken yakaladığınız kızınıza yada oğlunuza nasıl tepki veriyorsunuz ?
Bir çoğunun aldığı tepkileri birinci ağızdan dinlediğim için bunları aslında sizlere örneklerle çeşitleyebilirim.
Mastürbasyon yaparken ebeveynine yakalanan bir genç kıza sarf edilen işte o müthiş kişilik geliştiren altın sözler;
-“Allah belanı versin bu kadar iğrenç olmak zorunda mısın şerefsiz !!”
-“Kim sokuyor senin aklına bunları ? Derhal psikiyatriye gidiyoruz hiç itiraz istemem anlaşıldı mı !!”
-“Senin içine şeytan girmiş şeytan !! Git abdest al evin içinde ekmeğe dahi dokunma pislik cenabet !!”
-“Tövbe estağfurullah tövbe bunu da mı görecektim Allahım tövbe aklıma mukayet ol,baban duymasın ikimizi de parçalar “
-“Derslerinde niye başarısız olduğun şimdi belli oldu sen aklını apış arana koymuşsun”
Yada o an sorgusuz sualsiz elinizdeki yeni yıkanmış çamaşırları suratına fırlatıp “”nalet şey babası kılıklı ne olucak” gibi altın sözler..
Sanki siz hiç o anı yaşamadınız.Rahibe geldiniz rahibe gittiniz ya. Vajinanıza hiç dokunmadınız.Dokunursanız da ısırır zaten…
Kaldı ki bir dönem kilisedeki o bakire diye bildiğiniz kendini Tanrıya adamış rahibeleri bile rahipler cinsel açlıkları vesilesiyle amaçları için bir dönem kullanmışlardır.Geçeceksiniz bu öcü gibi göstermeye çalıştığınız cinselliği ayıplama rollerini.

Mastürbasyon yaparken ebeveynine elinde bir porno dergisiyle yakalanan bir genç erkek arkadaşım vardı.

-“abaaaw ne yapıyorsun !!” diye çığlık atan bir de annesi 🙂
Panik yapma annesi deriiin derin nefes al bunlar tamamıyle bir halüsülasyon geçecek, ve az sonra mantı dökecek oğlun..Sonrada börek açmana yardım edebilir. 🙂

İşte çocuğunuz bu kadar utanç belası hata objesi olarak nitelendirilen bacak arasından gelen sesleri duyduğunda,bu seslerin arasına sizden çıkan sesleri de katıştırınca ortaya karışık kuruşuk topluma bozuk ses çıkaran bir canlı çıkıveriyor.
Gün geliyor kendi bedeninden gelen sıvıdan bile tiksinenler mi istersiniz,ayıplanan etiketlenen kız erkek ilişkisinin yerini hem cinsinden karşılamaya çalışanlar mı istersiniz,kızlık zarını koruma derdine hem cinsiyle sevişen kızlar mı istersiniz,dışlanacağını düşünmeden erkeklikten vazgeçip kadın olmaya karar veren mi istersiniz,yalnızlığını ancak kendi cinsinden biriyle paylaşabilecek pısırık içine kapanık ketum insanlar mı istersiniz,daha neler neler var sayabileceğim..Hepsine sorarsanız mutluluk avına çıkmışlardır.Mutluluk ne güzel kelime değil mi?

Bir kız arkadaşım vardı,hiç unutmuyorum onun yaşadığı sahneyi.Tecavüze uğramıştı,hemde öz abisinden uğramıştı.Halbuki bu öz abi kız kardeşini dışarıda bir erkek çocuğuyla görüşüyor diye tekme tokat dövdükten sonrada tecavüz etmişti.Bu hikayeye bir tek ben şahittim.Tecavüzcüsüyle aynı evde yaşamak zorunda kaldığı için durumu tüm aile öğrenmesine rağmen gidecek,şikayet edecek, yaşayacak bir yeri de yoktu garibimin.Buna müsade etmiyorlardı.Ya ölecekti yada susacaktı.
Çok geçmeden erkeklere olan ilgisini kaybetmişti.Bildiğiniz kendi cinsine ilgi duymaya başlamıştı.Onunla bir gün sohbetim sırasında bana her şeyini anlatabilmişti.
“Kimse fark etmiyor bir kızla seviştiğimi çünkü sıradan bir arkadaşım sanıyorlar,bazı günler hatta yanımda kalıyor,yanımda yatıyor hiç akıllarına gelmiyor oysa biz neler yaşıyoruz,bunlara bu müstehak,eserleriyle gurur duysunlar “demişti.
Ne hissettiğini sorduğumda ise “canımın yanmadığını söyleyebilirim,ve kendi cinsimden biriyle öpüşürken sevişirken kirlenmediğimide söyleyebilirim,ama mutlu oluyorum,daha önce olmadığım kadar deli bir mutluluk bu…Bana tepkili bakma lütfen kelepçeyi kendileri hak ederken benim bedenim kelepçelenmeye tahammül edemiyor  ne yapayım bunu da mı yaşamayayım,o ayıp bu ayıp,o yasak bu yasak.Bir erkekle olsan adın orosbu oluyor” demişti.
Bir kaç defada intihar eyleminde bulunmuştu ama başarısız olmuştu.Sonra epey bir zaman görüşemedik.

Yine birden fazla erkek çocuğununda yaşadığı hayat hikayelerine şahit olduğum için bir tanesini örnek verebilirim,diğerini kaldırabileceğinizi sanmıyorum.O yüzden diğer kahramanımızın hikayesinden bahsedemeyeceğim.
Annesi çok despot erkeksi davranan sert bir kadın ve babası ise ev içinde pasifize olmuş bir adam.Anne 6 çocuğunun arasında en son doğurduğu erkek çocuğu üzerinde aşırı bir baskı uygulamaya başladığında, erkek çocuğu tam ergenliğin içine yeni adım atmış durumdaydı.Asla oğlunun konuştuğu kızlara tahammül edemezdi,kızlar o anne için oğlunun ırzına geçebilecek tecavüzcü coşkun gibiydi.Ve çok geçmeden oğlunun yanında gördüğü kız arkadaşının saçını başını yolup, kızı ailesine şikayet edecek kadar bela olmuştu.”Oğlumdan uzak dur seni kahpe” diye çığlık attığı için okulda bu durum herkesin dikkatini çekmişti.Ve çok geçmeden bu katı kurallı annenin oğlu, toplumdan darbesini alan, tecavüze uğramış ruhu yaralı bir gençle tanıştı .Sonuç malum o ruhu yaralı genç ile bu erkek çocuğunun arasında bir bağ kuruldu.Annesi oğlunun yanında eve yemeğe gelen ruhu yaralı gence hiç tepki vermemiş oğlu gibi de sevmişti.Neyse işte hikayenin sonu falan yok bu despot annenin oğlu tecavüze uğrayan erkekleri memnun eden,onları mutlu eden tercih edilen bir erkek olarak hayatına devam etti.Ama o despot annede o pasif babada oğullarının bu yanını hiç bilmediler ve bu arkadaş karşı cinsinden biriyle asla konuşamadı ilgi duyamadı ve hiç evlenemedi.
Gün geldi yaşadığı bu kavramdan suçluluk duymaya başladığında beni aradı.

“Görüşelim “dedi.”Sana çok ihtiyacım var konuşmalıyız” dedi.Kırmadım gittim vakit ayırdım.Kahvesini yudumlarken oturduğu yerden hem denizi kesiyordu hemde konuşmaya çalışıyordu.
“Biliyor musun “dedi.”
“Benim normal erkekler gibi çocuğum olmayacak,olamayacak.Önceleri bu durumu umursamıyordum ama sonraları ister oldum, Fakat bir kadına dokunmaya kalktığımda kusuyorum olmuyor bu şekilde baba olmam imkansız.Bana yardımcı olur musun” dedi.
Ona nasıl yardım edebileceğimi bilmiyordum.Aklına gelen dahiyane fikrini benimle paylaştı.
“Bak” dedi.
“Tıp çok ilerledi.Sen taşıyıcı anne olacaksın cinsel münasebette bulunmadan tüp sistemiyle hamile kalacaksın,inan bana bunu yap ne istersen yaparım,sana istanbul da yaşayabileceğin geri kalan hayatını rahat yaşayabileceğin bir düzen sağlarım.Ama tek ricam var hamilelik doğum ve emzirme sürecinden sonra çocuğu bana bırakacaksın,sen karşısına bir daha annelik imajıyla çıkmayacaksın”dedi..
Şok olmuştum.Bu nasıl olabilir diye düşünüp dururken tamam düşünüp yanıtımı vereceğim diyerek ayrıldım.
Tabi dönüp yanıt veremedim,sessizliğe büründüm.Ve çok geçmeden intiharı seçti…Ama ölmedi..
İşte buda benim nazarımda annesinin abartılı çocuk sevgisiyle cinsel kimliği zedelenmiş travmalı bir insandı..

Bu durumların her hangi birisini çocuklarınızda fark ettiğinizde normalde deli doktoru diye kendiniz için bile gitmeye götünüzün yemediği psikiyatrilerin kapısını çalıyorsunuz değil mi ?
O saatten sonra çünkü kurtarıcıdır psikiyatriler..
Ama psikiyatriler çocuğunuzu anlayarak uygulanması gerekeni size tavsiye ettiğinde de bir tarafınıza takmıyorsunuz o kapısına gittiğiniz psikiyatrileri..
Boşa giden emekler ve bir hiç uğruna rezil olan travma geçiren taze beyinler.
Durumu düzeltmek adına zorla kullandırtılan takipsizlik ile devam eden antidepresan kullanımları ve sonrasında hoş geldin uyuşturucu…Güle güle denge…

Ailesine kendini yakın hissetmeye çalışan çocuklar o hatalarından arınmak için iki gram sevgiyi hak etmek adına kişiliğini kaybediyor,sizlere ya tam teslim oluyor, ne denilirse yapmaya çalışıyor yada tamamıyle asi ve isyankar bir çocuk olarak kendini suçlu hissettiği için sizleri üzerek aykırı davranarak cezalandırıyor.Toplumdan kendini soyutluyor.
Bir süre sonrada yaşama hakkının olmadığını düşünerek ölümü seçiyor.

Nitekim gelişimi boyunca iyi yönde destek almayan taze beyinler toplumun perdesini sizin tabirinizle AR ve NAMUS perdesini isyanlarıyla paramparça etmekte gecikmediler.
Sonra bozulan gençlik ismiyle günümüzün sorunu haline geldiler..Bu toplumun yırtılan perdesinin güneşlik kısmıydı sadece.Birde bunun tül olan kısmı var.Bu kısmı zaten günümüze yani 2015 yılına kadar yaşayan 90 lı çocuklar çok iyi bilirler.(Bir eli yağda bir eli balda olanlar kendilerini dahil etmesinler onlar bilmezler )
90 lı çocukların elinde ise bu perdeden sadece tül olanı kalmıştı.Oraları genişçe anlatmaya gerek yok,güneş ışığına maruz kalan tül perde çürümeye ve yıpranmaya kopmaya mahkumdur zaten.

Eşcinselliğin oluşum ve gelişim evrelerini incelerken,benim bu toplumda gördüğüm eşcinsellik tablolarının oluşum ve gelişim hikayelerini ele alırsak eşcinsellik üç çeşit cinsel yönelimden biridir diyebiliriz.
LGBT nedir çatısını kimler oluşturuyor dersek de bunları şöyle sıralayabiliriz.
LGBT, “lezbiyen”, “gay”, “biseksüel” ve “transgender” kelimelerinin baş harfleridir.İşte homofobiklerin tedirgin olduğu LGBT grupları;

• Eşcinsel: Kendi cinsine ilgi duyan kişi.
• Biseksüel: Her iki cinse de ilgi duyan kişi.
• Lezbiyen: Kadınlara ilgi duyan kadın.(aktif ve pasif olgulu)
• Gay: Eşcinsel erkek.(aktif ve pasif olgulu)
• Travesti: Karşı cinsin giysilerini giymekten hoşlanan kişi. (Türkiye’de transeksüel anlamında da kullanılıyor.)
• Transeksüel: Kendi biyolojik cinsiyetinden memnun olmayıp karşı cinse geçmek isteyen ya da geçmiş kişi.

Yani anlayacağınız homofobikler tarafından hastalıklı diye tabirlenen LGBT bireylerinin çoğunun yukarıda anlattığım çocukluk evrelerinden geçmişlikleri vardır ve eğer eşcinsel bir çocuğunuz var ise de bu aile olarak aslında inkar etmeyelim sizlerin eseridir.Onların suçu değildir.

Şimdi birde LGBT bireylerinden toplumda kabul görmeyen travesti yada transeksüel denilen bireylere gelelim.Bunların yaşamlarının görünen yüzleri ve görünmeyen yüzlerini konuşalım.Transeksüel yada travesti denilince akıla hep fuhuş yapan,gazinolarda şıkır şıkır giyinen,striptiz şovlarında para kazanan,yollara çıkan bedenini satanlar gelir.Ama görünmeyen yüzü böyle değildir aslında.Bir çok travesti genellikle fuhuş yapmaktan hoşlanmaz.Bunu da çocukken 6 yaşında tecavüze uğrayan bir travestiden dinlemiştim.

Demişti ki ;”Türkiye’de insan gibi yaşamak çok zor,hele travesti isen dahada zor.Bir kere kimliğini açıklıyorsan, kendini belli ediyorsan sahip olduğun bir mesleğin var ise işinden oluyorsun.Otomatikman dışlanıyorsun ekmek parası kazanacak hiç bir kapın kalmıyor fuhuştan başka.Ama bize iş verseler çoğumuz fuhuş yapmayız” demişti.
Bu konu içinde aslında tüm Türkiye’ye intiharıyla mesajlar bırakan trans Eylül’ü hatırlayabiliriz.Trans Eylül’ü intihara götüren başlıca sebep; veteriner yardımcısı olarak çalışırken çevre baskısıyla seks işçiliği yapmaya zorlanmasıydı.
Orada da çeteler çalıştırmadığı için annesine görüntülü bir video bırakıp tüm Türkiye’ye bu davranışıyla olması gerekeni içinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışmıştı.
Trans Eylül’ün “Yapamadım, insanlar bana izin vermedi, çalışamadım, bana çok engel oldular ve beni çok mağdur ettiler” diyerek ağlayıp ölüme gitmesi,aslında bizlere Türkiye’de trans bireylerin cinsel kimlikleri nedeniyle yaşadıkları baskıları öğretti..İşte gördüğümüz gibi trans Eylül’de bu uğurda öldü.Peki yoluna giren bir şeyler oldu mu dersek Türkiye için hayır.Daha ne Eylüller bu şekilde ölecek bilinmez.Bunlar görünen tarafları.

Birde transeksüellerin toplumda görünmeyen bireyleri mevcuttur aslında.
Bunlar normal erkek, normal kadın gibi davranıp maskeli yaşamak zorunda kalırlar,ama çoğunlukta toplumda formaliteden karşı cinsle beraberlikler yaşarlar,bu beraberlikler çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanır.Çünkü hissettikleri bir şey yoktur.Ve karşı cinslerine bunu açıkca ifade ederler,eğer toplumun kabul ettiği partnerleri bu duruma olumlu bakarsa,kendi kafasına uyumlu kişiyse,baskı görmemek için dışlanmamak için o kişiyle formaliteden anlaşmalı evlilik yapmak durumunda kalırlar.Her ikisi de yaşamında özgürdür ama evli kalmak şartıyla.Çünkü toplum bu şekilde onları fişleyemeyecektir.

Ve çoğu kamu sektöründe hetero diye bildiğiniz insanların % 65 i bu durumdadır bilginiz olsun.
Ve asla cinsel hayatları,hayatlarını formaliteden birleştirdikleri karşı cinsiyle beraber değildir.
Çünkü erkek olanın ruhunda olmak istediği saklı bir kadın,kadın olanında ruhunda olmak istediği saklı bir adam yaşar.
Ve baskının kalktığı yerde şartlar gereksinimi transeksüel olarak kendi cinsel kimliklerini tespit etmeye başlarlar,bu gelişim çoğunlukta cesaretini ortaya atmış cesur kimliklerde görülür.Ve ameliyatla erkek olan bireyin kadın olmasıyla,kadın olan bireyinde ameliyatla erkek olması şeklinde devam eder.
Transeksüel bireyde ameliyatlar tek başına işe yaramaz tabi ki bütün rolü hormonlar oynar..Bu yüzden erkekten dönenlere östrojen (kadınlık hormonu) kadından erkeğe dönenlerede androjen (erkeklik hormonu ) takviyesi uygulanır.O saatten sonra kadına dönüşen artık gerçek bir kadın duygusunu hormonunu taşıdığı için üçüncü cinsiyet değil artık tam anlamıyla bir kadındır.Nasıl olabilir derseniz de sizlere çocuğu olmayan kadınları ve erkekleri hatırlatabilirim.Şimdi doğurganlığı olmayan hormonları sarsılan bir kadına kadın denmiyor mu ?
Yada sperm sayısı düşük olduğu için eşini hamile bırakamayan erkek erkek olmuyor mu? Olmuyor dersek hakaret olur yani..

Erkeğe dönen kadınlarda erkek duyguları taşıdığı için artık bir kadına tam bir erkek olarak ilgi duymaya başlarlar.
Bir çoğuda toplumdan dışlanmamak için saklanır, kendi özgürlüğünü yaşayabileceği kadarını gizlice yaşar.Ama ne ailesi bilir nede çoluğu çocuğu..Evet görüntüde düzgün giyimli,düzenli bir aile tablosuyla anne ve babası için çoluk çocuğa karışmış dışarıda da bu tür bağlantılarını gizlice devam ettiren erkekler var.
Çalışmak zorunda oldukları için kariyerleri nedeniyle dış görünüşlerini asla değiştirmezler.Homofobikler ve transfobikler yüzünden hiç bir zaman bunu kimselere açıklayamazlar.Bu kadar emin olarak nereden mi konuşuyorum ? Aklınıza bu soruyu sormak geliyor sadece değil mi?
Ben ne takım elbiseli kravatlı karizma erkekler gördüm bilseniz,bana ağlayarak içinde bulunduğu durumu anlatan,ve “olmak istediğim aslında bu” diyerek,sırf akşamları dantelli iç çamaşır giyebilmek için evliliğini sonlandıran ne kariyerli meslek sahibi erkekler tanıyorum bir bilseniz.
Sonra toplumda bir eşcinsel dışlamasında aynı homofobik,transfobik maskeyi takan içine kapanan dışarıda toplum tarafından kabul edilmek için maço,evinde ruhu kadın ,bedeni erkek olan insanlar var hemde sürüsüyle.
Eğer LGBT bireyleri yuhalanıyorlarsa bu ülkede bence yuhalayanlar haksızlar.Ben bunu bilir bunu söylerim.
Kimse görünen yeriyle masumculuk oynamasın.LGBT ye hakaret yaparak saldırıda bulunan siz sayın homofobikler,transfobikler sizlere aslında çok kızgınım ve bu hususta saydıra bileceğim sözlerim var,ağırınıza mı gider yoksa borunuza mı kaçar artık bilemem.
Toplumda bu insanlara bu kadar acı çektirirken siz hiç kendinize baktınız mı ?
LGBT bireylerini dışlarken ötekileştirirken biz heteroyuz diye böbürlenirken o halde
translara ve eşcinsellere ahlak dersi vermeye kalkarken size hatırlatacaklarım var.

Bunları hatırlarken yazarken aklımın sınırları zorlanıyor.
LGBT nin her yıl kutladığı onur haftası bu yıl onurunuzu mu incitti ?
Çok onursuz olan o çok onurlu maskelerinize zeval mi geldi ?.
Onur haftasının mubarek ramazan ayına isabet etmesiyle ortalığı karıştırdınız ya vallahi pes..
Arkadaşının pansiyoner yazlık evlerine yada evli erkeklerin kendilerine bekar evi adı altında actıkları evciklere 14 yaşındaki karı kızları toplu sex icin götüren,viagralarıyla toplu fantazi yapan,sırf önümde iki kadın sevişsin bende zevkin doruklarına cıkayım diye bilmem kaç dolar para ödeyen maskeli zampara şebelekler !!
Sizlerin onur haftasının bahanesiyle Ramazan ayının mubarekliğinden bahsetmesi zaten ayrı bir ironi…
İşin içine cinsellik yada aşk girdi mi nedense 7 den 70 e ahlak bekçisi kesilip dine sığınan bir toplum oluveriyoruz biz.
Yüz milyondan birisinin ağzı amel oldu diye toplumda herkes ahlak bekçisi yada din adamı olup onun bokuyla oynuyor.
Peki sorarım sana her yerde toplum olarak ayrımcı,dışlayıcı,öteleyici,itekleyici ve tahrikleyici olmak zorunda mıyız ?
Sen 7 yaşında ki çocuğa nikah kıyanı seyredeceksin o vakit dinden ahlaktan bahsetmeyeceksin.
Sayısız kadınla nikahsız sex yapıp çocuk peydahlayacaksın,sonra götün yemeyince kürtaj yaptıracaksın.Bunlar günah yada ahlaksızlık değil senin yaşamını şekilleme hakların,özel hayatın bizi değil seni ilgilendirir olacak öyle mi ?

Toplumda tecavüzler üst üste gelirken sesin çıkmayacak,sonra para için onun bunun avradını becerdiğin günleri unutacaksın,gizli kamerada avradını başkasının becermesini seyredince bunlar senin zevkin olacak,sonra birileri lut kavminden bahsedince mÜslüman olduğunu anımsayacaksın,oh ne ala memleket iki medya şarlatanı bir türkü söyleyecek sende nakaratını okuyacaksın.
Çok ahlaklısınız çoook…

Dikkati mi çekti de bir tek şu onur haftası denilen yürüyüşte IRK AYRIMI olmuyor.
Birilerinin hormon dansı başka birilerine kaos için fırsat mı oluyor acaba ?
Bu dünyada 4300 tane din var,her koyun nasıl kendi bacağından asılıyorsa,ben kendi yaşadığım ülkeye bakarak konuşurum..
Bizim ülkemizde apış arasından çıkamamış sizin gibi zihniyetler günahçılık oynamayı nedense çok severler.
Hele ahlak bekçiliğinde üzerlerine hiç yoktur.Evelallah hepsini gördük.

Peki günahçılık ve soyluluk oynayan homofobiklere göre onlar modern Lut ise maskeli zampara şebelekler hangi kavim ?
Zaten bu toplum değil miydi kızların namus zarından ahlak felsefesi yapıp ta Fatihlere, Ahmetlere ,Mehmetlere tecavüz edip lalezarda terk eden…
Simdi o tecavüz edilen Fatihlerin kimisi Ayşe kimisi Neşe oldu işte..
Fatihlerden dönen neşeleriniz bol olur inşallah..

NE GÜZEL OLDU DEĞİL Mİ HER YER 7 RENK GÖKKUŞAĞI GİBİ.RENGARENK…
TOPLUMUN FIRÇASINDAN TUALE DÖKÜLEN ESERDİR İŞTE BU 7 RENK..
VAR OLANI BU YÜZDEN ARTIK YOK SAYAMAZSIN İŞTE..
BU İNSANLARI SENİN KULLANDIĞIN DEVLET HAKLARINDAN MAHRUM BIRAKAMAZSIN.DIŞLAYAMAZSIN !!
VELHASIL SOYLULUK OYNAMAYI BIRAKALIM YEDİĞİMİZ HALTLARA BAKALIM BİZ ÖNCE,
BİRAZDA NE NEDİRCİLİK OYNAYALIM..
OLMAZ MI PEK SAYIN SOYLU HOMOFOBİK..

magelini

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

BİR DEJAVULUK EGO

 

 


Şu insanların egoizm tufanları var ya hani ,işte o tufanlardan  yara aldıkça çoğu zaman kime ne anlatıyorsun diyorum kendime..Biliyorum sende diyorsun bunları.”Demiyorum” deme diyorsun işte.Dürüst ol kendine.Sağ çıktın her enkazdan ama benim gibi uslanmadın sende değil mi ?


Sen şimdi şöyle aşağıya doğru bakıp “aman tanrım ne uzun yazı “diyecek isen seninle bu mevzuları hiç konuşmayalım zaten.Muhtemelen okumayı sevmediğin kadar dinlemeyi de sevmezsin sen.Yoksa senin yapmış olduğun ön yargıyı benim de mi yaptığımı düşünüyorsun ? O halde ikimiz de bırakalım ön yargıyı ve birimiz konuşalım birimiz dinleyelim.Sonra sende bu konuda yaşadıklarını bana dönüp mesajlar halinde yolla ve bende seni dinleye bileyim.
O halde anlaştık teşekkür ederim. 🙂


Biliyor musun ben bu evrende insanların kendileri gibi yaşayan diğer insanları olduğu gibi kabul etmeyişini fark ettiğimde çok irkildim.Hayatın getirdiklerini yada hatalarının getirdiklerini sevgiyle kabullenmeyip sürekli ön yargılarda bulunarak, sürekli bir kısır döngüde geçmiş serüvenlerine saplanarak, yaşadıkları hüsranları,ayrılıkları,kırılganlıkları,mağduriyetleri kafalarında bitiremeyip bunu diğer tanımaya başladıkları yeni insanlarda, açtıkları yeni sayfalarda, yeniden yaşayacakmış evhamıyla, hem kendilerinin hemde diğer insanların hayatlarını mahvetmeye kalktıklarını gördüğümde çoğu kişinin yapmış olduğu o bananeciliği oynayamadım.Neden mi oynayamadım ?


Çünkü mutsuz,umutsuz,suratsız,yenik, bitik ve saldırgan insan görmekten nefret ediyordum.Tıpkı bir vampir gibi o onu dişliyordu oda bir başkasını.Adeta önüne geçilmez bir hastalık gibiydiler.Arada bir beni de dişlemeye kalkıyorlardı.Bu yüzden bu hastalıktan nasibimi almamak adına, kendimi ısırılmaktan koruyarak insanlardaki fark ettiğim yanlışları düzeltmek isteye biliyordum.Çünkü mutsuz,umutsuz,suratsız,yenik, bitik ve saldırgan insanlar diğer insanların yaralarına imza atıp yaşamlarına bu şekilde devam ediyorlar,kin ve intikam duygularıyla mutlu insan sayısını azalttıkça egolarını tatmin edebiliyorlardı.Yenik, bitik ve saldırgan insanların yaraladıkları insanlar ise tanrısını unutmuş mahluklar gibi etrafımı çevirmiş halde dejavu nöbetleriyle hayatımı yaşanmaz hale getirmeye çalışıyorlardı.


Günler gelip geçerken kurtulmaları gerektiğine inandığım o dejavu nöbetlerinden onları çıkartmak isterken,onlarla beraber bu serüvende döşeksiz bir misafir olarak sürüklenmekten tamam kabul ediyorum çok yoruldum.Sonra bu merhamet depomun savunmasızlığı ve tecrübesizliği sayesinde dejavu nöbetli insanların ardı arkası kesilmedi.Biri bitti bir diğeri derken hiç bitmedi.Bir fareden doğmuş yavrular gibi sayıları hızlıca artıyordu.İstemediğim halde etrafım hep aynı cenderede sıkışmış kalmış,aynı savaşın çaresiz çocukları ile dolup taştı.İsteseydim kısaca “canınız cehenneme” diyerek sırtımı dönüp duyarsızca kabuğuma da çekilebilirdim.Bu yaradılışıma ters bir davranış olacağı için bananecilik yapamıyordum,diyemiyordum işte çünkü ben böyleydim.


Ve en kötüsü hayat arkadaşım bile sanki bu hastalıktan nasibini alıp hayatıma öyle girmiş gibiydi.
Evet yoruldum ve çaresi yok değil çıkışı yok değil ve şöyle basmakalıp bakılınca önemsemez isen kafaya takılacak dertte değil.Lakin önemsemediğin ne kadar faktör varsa bir gün aniden savunmasız bir anında dank diye karşına çıkabiliyor.Bu konuda yıllardır ezberlediğim sloganlar beynimde çınlama vazifesini mükemmel olarak yerine getirdiler ” Kendini değiştir hayatın değişsin ” “İçindeki devi uyandır ” “Ufak şeyleri dert etme” ” Düşünce gücünü kullan ” “Yaradan senin kalbinde ve sen asla pes etme ” “İçindeki cevherin farkına var ”


Farkına vardık elbette ama kendimize o cevherden bir şey bırakmadık sanırım.Zaten kendinle beraber o cevheri başkalarına kullanmak değil miydi buradaki maksat ? Sen içindeki cevherin farkına varıp sevdiklerin için deponu harcarken karşındakiler kendi içindeki cevherin üstünü kapatmış faydasızlar ordusu gibi karşında sürekli negatif enerji yayan bir makina gibi durursa ne olacak ?. Maksat amacını aşacak ve kontrol dışı bir yorgunluk onların strateji zayıflığından dolayı gelip seni kucaklayacak.


Sahi sen şimdi insanların kalbindeki var yokları en derinden hissedip,hissettiklerini söyleyemeyince,zaman senin yanılmadığını dakika dakika önüne serince,yanılmadığın onca kareyi de gördükten sonra haklı çıktığını bilirken tüm doğrularınla susmak zorunda kalacaksın ve anlatmaya çalıştıkça anlaşılamayacaksın,her anlatmaya kalkışında nasıl olsa dudakların kanatılıyor ya bu zorunlulukta ruhen çöker de hani insan.Muhtemelen böyle bir durumu senin dışında kimselerde bilmeyecektir.İçini irin kaplamış gibi kendini rahatsız hissetmeye başlayacak ve birileriyle bunu paylaşmak ihtiyacı hissedeceksin.İşte her şey böyle başlıyor.Sıradan insanlar “takma kafana düşünmeye değmez” diyerek savıştırma eylemlerindeyken içlerindeki karmaşık kusmuklarında hala seni boğmaya devam etmekten de çekinmezler ve sana yeterli gelmediklerini görmeye başlarsın.Ama yalnız değilsindir bunu da bilirsin.Yeryüzü sadece bu tip insanlarla kaplanmış olamaz, mutlaka senden bir üst seviyede yada senin seviyende bir kişilik mevcuttur.Bütün bunları sadece yaşamının içine kontrolsüz bir şekilde senin tarafından çekildiğini fark edersin.Sahip olduğun enerjinle hayatına ya kendi seviyende ki kişileri çekeceksin yada bir üst seviyede olanları çekeceksin.Çünkü böyle kişilere ne sen ağır gelirsin nede onlar sana ağır gelir.Enerji alışverişi dengeli olur ve dağılmazsın.

Böyle zamanlarda iç sesin sana çabuk toparlarsın diyor değil mi ? Çünkü bilinç altında dahil etrafındaki dejavu mimarları öyle biliyorlar,öyle inandılar senin içindeki yaşam enerjisinin gücüne.Bitmek bilmeyen bir depo var değil mi senin iç dünyanda ?

Var mı gerçekten ? 🙂

Biliyorum gülüyorsun, “Varda aslında kendime yetecek kadar diyorsun”.Tabi ki sana yetecek kadar çünkü auraları ve çakraları mühürlenmiş kilitlenmiş insanlarız biz..Bu konuda fazlada tecrübemiz olmadığı için enerjimizi kontrollü kullanamıyoruz.Koruma kalkanımız yok..Çünkü auraları ve çakraları açık olan insanlar paranormal aktivitelerle uğraşan profosyonel kişilerdir.Ve parapsikoloji dediğimiz alan bu tür insanlar hakkında yıllardır araştırmalarını sürdürmektedir.Onların hayat standartları biraz farklı ve bundan dolayı da kanalları pek tıkanmaz, tıkansa da temizlemesini iyi bilirler.


Bu arada ben kendimi tıkanmış bir lavabo gibi hissediyorum çünkü bizler arafta gibiyiz adeta..Bu dejavu mimarları ve paranormal aktivitelerle uğraşan kişilerin tamda arasında bulunan noktada sıkışmış kalmışız. Bu dejavulu egoistler bizleri bu yöndeki bilgilerimizden ve gelişimimizden ötürü önce ihtiyaçları doğrultusunda işaretliyorlar,sonrada kafası kırık normal insan belirtisi vermeyen insanlar sınıfında görüyorlar ve onların yüzünden bu yönde suçluluk duygusu denen o illet duyguda sıkışıp kalıyoruz.

Biz çıkarız o duyguda kalmayız ama değil mi ? Yalan söylüyorsun işte söyleme.
Bizde insanız ne çabuk unuttun.?
Zaman bizi bu dejavunun bir parçası haline getirmekte hiçte çekimser değil artık ayık ol.
Hani savaşlar halk için güzel değildir ürkütücüdür,çok insanlar ölür,yaşamın baştan aşağıya değişir ve sen bu savaşın başlatanı da değilsindir taraftarı da değilsindir fakat savaş ister istemez başlar ve senide içine çeker.
Buda böyle bir şey.


Dejavu mimarları yaşam adına tüm var olan korkularıyla bir kez daha diyerek hayallerinde bize tutunuyorlar,bizlere kendilerince anlam yüklüyorlar.Hayata yine 1-0 hata yaparak başladıklarının farkında olmuyorlar.Ben bu anlamlardan sıkılıyorum.Hayali aşk gibiyiz ,hayali dost gibi,hayali arkadaş gibiyken üstüne birde bizi realitede olduğumuz gibi kabul etmiyorlar ya ,şekli şemale uydurulma baskısına alındığımızda onları üzmemek için biz içimize kanarken,onlar aniden geçmişlerine anarya yaptıkları için bizleri geçmişte yaşadıkları travmanın baş rol oyuncusu yerine koyup hayal kırıklıkları haline getiriyorlar.Bu yüzden başarısızlıklarının kaynağı oluveriyoruz.Sonra bizleri de suçluluk duygusuna sokmayı başarıyorlar.Başardıkları sadece kendilerine benzer insanlar çoğaltmak.Üremeseler üretmeseler olmaz sanki.


Ne oldu bu filmi izlemiş gibisin çok tanıdık geldi değil mi ?

 

Dejavu nöbetli insanlar yalnız kalmaktan çok korkarlar,karanlıktan korkarlar.acı çekmekten korkarlar,korkmak için mutlaka bir bahaneleri,sevilmek için senaryoları vardır.Genellikle maskeliyken insanların arasına karışırlar.Sevmekten korkarlar.Bağlanmaktan korkarlar.Kısacası her şeyden korkarlar ve yanı başlarında mutlaka birisi olsun isterler.Sürekli aynı şeyi yaşarlar.Ağızlarını açtıkları zaman da kendileriyle ilgilenmediğini gördüğü en yakınlarına “bana vakit ayırmıyorsun” diyerek yüksek egolarıyla mangalda kül bırakmazlar. Onlara üzülmesinler kendilerini yalnız hissetmesinler diye kendilerince uydurdukları yalanlarını duygu yanılsamalarıyla benimsememek adına, kendilerine kavuşmaları için üzerini toz kaplamış öz benliklerini göstermek adına bazen kendimizi koruyarak kıyasıya emek vermek zorunda kalıyoruz işte.
Senin de sevdiklerin için verdiğin emeklerin olmadı mı ?
İçinde olmak istemediğin ne kadar ahlaki can sıkıcı konular varsa başkalarının arzularıyla o konuların tam da ortasında kaldığın zamanlar olmadı mı ?

Bu tip negatif insanlar yüzünden pozitif bir hayat yaşamanın uğruna devreleri yakarsın ya, işte o vakit motorun rektefiye alınması gerekebilir.Bu konuda bazen onların karşısında işaretlenmiş bir nokta gibi duruma düşüyoruz..Devrelerimizin yanması bence olağan bir durumdur.Ben devreleri mi yaktım mesela evet,yandığı zamanda kendi bakımımı kendim yapıyorum.Çünkü bizim gibi araf tipte olanların başka çaresi yok,yıpratıldığımız anda başka bir kişilik tarafından onarılma şansımız yok.

Bana bazen insanlardan korkmuyor musun diyenler oluyor.Böyle iyimser olmak ta iyi değil diyenler oluyor.Yazık bu emeklerine diyenler oluyor.Bir bakıma haklılar tabi.
Fakat ben bugüne kadar kainatı yaratanın dışında hiç bir canlıdan korkmadım,Evet insanların içine düştükleri bu savaşlarda galip gelmelerini arzularken stratejilerinin eksikliği,yanlışlığı beni ürküttüğü için durumun kontrolünü ele almak istediğim zamanlar olmadı değil fazlasıyla oldu.Ama bu korkudan değildi.Kaybetmelerini istemediğim ve mutlu olmalarını istediğim içindi.Bir insan kainatta yaşayan diğer bir insan için ne isteyebilirdi ki ?


Ve yaşam benim için adeta bir akıl oyunuydu.Sadece soğukkanlılıkla bu oyunu kuralına göre oynayabilecek takım arkadaşlarına sahip olmak gerekiyordu.Kaybetmelerini istemiyordum,canlarının yanmasını istemiyordum.Kendi canımın yanmasını da istemiyordum.Artık yaşamın içindeydim ve kaybederlerse bende otomatikman onlarla beraber kaybetmiş olacaktım.
Hayır yanlış anladın.Aslında yönetmekte istemiyordum.Ne yönetilmek nede yönetmek bana göre değildi.Sadece yaşam bir akıl oyunuysa soğukkanlılıkla bu oyunu kuralına göre oynamak gerektiği için onlara sadece kuralları gösteriyor ve kenara çekiliyordum.Çünkü her biri kendini şahın yanında yer alan güçlü birer vezir gibi hissediyordu.


Kızıyordum onlara,sonra kendimi hırpalıyordum “Nasıl oluyor da benim algılayabildikleri mi algılayamıyorlar,göremiyorlar içine beni de çektikleri bu konularda göz göre göre hem zarar verip hem de zarar görüyorlar,ben onlardan farklı bir canlı değilim ki diyordum.
Bana yüklemiş oldukları değerlerden rahatsız olsam da sonuçta yüklemiş oldukları değerler vardı,kendilerini sevmedikleri kadar beni de bir o kadar seviyorlardı.Tamda tezatlık buradaydı zaten.Kendilerini sevmiyormuş gibi yapıyorlardı.Ben bunları hissedebiliyordum.Depomda var olan her enerjiyi düşüncesizce hortumlasalarda umutsuz vaka imajında olmaktan gayet memnunlardı.Tıpkı bir vampir gibi o onu dişliyordu,o dişlenen de hem kendini dişleyene savaş açıyor hemde bir başkasını dişliyordu.Ve bu hiç bitmiyordu.Böylelikle dejavu kasırgası beni içine çekmeye başlıyordu ..Yüzlerce kez tekrarını yaşadığım şahit olduğum insan hayatları…Şaka gibi.

 

Oysa onlardan farklı görebiliyor,önlerine çıkacak engelleri biliyor,görecekleri zararları dahil hissedemediklerini hissedebiliyordum,bunlar bir çok kez tarafımdan çevremdeki insanlar ile tecrübesi kazanılmış deneyimlerdi.Fakat buna rağmen bunu onlara ulaştıramadığım da canım yanıyor bitkin düşüyordum.Ulaştıramadığımı düşünürken bazen frekanslarından sinyal alışverişi yapabildiğim çok az insan bana dönüp “Senin mistik doğaüstü güçlerin var” diyebiliyordu.Bir şeyler vardı ama bana olağan doğal geliyordu.Tamda emin değildim.Kimisi bundan ötürü ürküyor yansıtmak istemese de ben o ürküntülerini hissediyordum .Hatta hayatıma girmek isteyen bir çok erkeği bile bu özelliklerim yönünden daha başlamadan kaybettiğim olmuştu.Hiç yansıtmak istemesem dahi anın birinde birisi ile sohbet ederken o belli etmese de konuşurken aldığı derin nefesler onu ele veriyordu çok gerilimli olduğunu hissetmiştim,gerilimi beni etkiliyordu.
“Canını sıkan nedir” diyerek sordum “yok bir şey” diyerek beni geçiştirdi. Aklından geçeni yüzüne karşı söylediğimde “aklında düşünüp durduğun konudaki tilkilerin seni yanlış yönlendiriyor böyle yaparsan zarar göreceksin” dediğimde şöyle yandan yandan bakıp minnetsiz ve öfkeli bir hareketle “hiçbir şey olmaz bilmediğin şeyler var şimdi anlatamam boş ver sen” demişti.
Bir hafta sonra ise “ben senden korkuyorum” demişti..Bunun gibi bir çoğu sınırlarına girdiğimi düşünüyordu çoğuda korkutucu bulduğu için kaçıyordu.Niye korkarlar bunu da anlamış değilim hani.
Sonra yine bir gün aynı kişiyi rüyamda görmüştüm.Rüyamda bir kargaşanın içinde yaralı halde duruyordu.Çok kısa ve dağınık bir rüyaydı bu.Uyanınca hemen ona mesaj attım.
“Seni rüyamda gördüm sen iyi misin ?” dedim.
“Seni arayacağım bekle” dedi.
Beklerken çok geçmeden kapım çaldı.Açtım evet o rüyamda gördüğüm arkadaştı.İçeriye geçmedi zor nefes aldığını görünce zorla içeri geçirdim.
“Neyin var ne oldu sana” dedim.
Bana öfke dolu bir hışımla “Sen her şeyi biliyorsun bak kuduruyorum acımdan” dedi “bıçaklandım,söyle bana kim bıçakladı beni” dedi.
“Nasıl yani ?” dedim şaşkındım ve en kötüsü enerji depom boştu, çok yorgun ve kontrolsüzdüm.
Bunu sen yaptırdın dercesine suçlayıcı düşüncelerini algılamaya başladığımda afalladım “saçmalama ben sadece seni rüyamda gördüm içim sıkıldı arayıp sormak istedim,bunu her 100 kişiden 60 kişi yaşar saçma sapan düşünüyorsun bir sakin ol görmedin mi sen sana saldıranı ben nereden bileyim seni kimin bıçakladığını” dedim.
“Hayır arkamdan bıçaklandım göremedim” dedi.
“Ya bak sen bilmesen aynı anda nasıl mesaj atıyorsun dalgamı geçiyorsun sen benimle? Bırak rüya müya hikayesini ben şu an yeni hastaneden çıktım yarım saat oldu polisler araştırmaya geçti,kamera kayıtlarına bakıyorlar ve sen mesaj attın çıkacak ortaya cansel bana bunu kim yaptıysa cezasını vereceğim” dedi.
“Tamam çıkmasını bende isterim ama ben gerçekten seni rüyamda gördüm kargaşada yaralı olarak gördüm endişe ettim iyi niyetimle halini hatırını sordum ” dedim.
“Benden uzak dur ne olursun cansel” dedi
“Tamam sen bilirsin” dedim.
Bu gibi yaşadığım sonuçlardan ötürü insanlara hislerimi ve duygularımı ulaştırmaktan bende korkar olmuştum, çünkü içlerinde planlanmış bana zararı dokunacak bir kötülük dosyasını da hissedecek ve deşifre edebilecek gücümün artık bende farkındaydım…Ama onlar farkında olmayı hak etmiyorlardı.Ben sadece kendimi koruyabilirdim ama böyle bir durumu yaşamak zaman ayırmak hiç istemezdim.
Durum böyle olunca bu kavramdaki insanlara iyiliğin pekte bir manası kalmıyor,o vakitten sonra kendine iyilik yapmak zorunda kalıyorsun.Zaman kaybı diyerek kısa bir süre geri adım atıyor uzaklaşıyorsun.Buna korkaklık demiyorlar hayır.Buna kendini koruma ve kontrol dışı bir yorgunluk deniliyor.

Bununla kalmıyordu ki daha hayat yolunda,aşkta,sevgide,kavgada cesareti kırık,hayalperest korkakların beni hayatlarına merkez olarak yerleştirmesinden ve aşk adına tekil kalıplara sokma arzularından ve yeniliğe kapalı olan o sorunlu kafalarında onlar tarafından psikolojik sorunlarına çözüm anahtarı olarak seçilmiş olmak durumu da vardı.
Bu köşegen suretli mevzuların göbeğinde arafta kalan bir tip olarak yorulamaz mısın ?
Yorulursun.
Söylediği ayrı düşündüğü ayrı insanların arasında preste kalmışcasına yaşamaktan yorulur insan.
Yorulmaz deme işte.
Peki ama sen hiç yorulmadın mı ?


Bir toplum içinde yaşıyor ve henüz iliklerine kadar sömürülmemiş,ve içindeki insanlık ölmemiş ise ;senin ruhunda sağlıklı iletişim kurabilen insanlardan beslenir.İnsan psikolojisi ilgi,sevgi ve şefkat ile düzelir,iyilik kavramı ile desteklenen mutlu ve huzurlu insanlar toplum huzuru için gereksinimdir.
Fakat bunun farkında olup ta henüz bir vampirin dişlerine rast gelmemiş o özlediğimiz mutlu ve huzurlu insanların sayısı çok az işte.Ve mutsuzluk bulaşıcı bir hastalık olduğu için bizlerde o listede yer alıyoruz.Bütün bu yorgunluklar mutlu ve huzurlu insanların sayısını çoğaltmak adına yapılan bir savaşın bedelidir.
Keşke bir süre sonra kaybolacak olan halüsülasyon olsalardı ama değiller işte.

Birde enteresan olan bir şey vardı ki; yorulduğum zamanlarda genellikle merhamet ve vicdan duygularıma kapılır kapılmaz ilahi bir mesaj gibi karşıma bir yazı çıkıyor tıpkı ruhuma bir ışık hüzmesi gibi ışık tutuyordu..(Gerçi bu halen devam etmekte)
O anki karşıma çıkan yazı şöyleydi;


“Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.Anaya,Babaya,Akrabaya,Yetimlere,Yoksullara,Yakın Komşuya,Yabancı Komşuya,Yanınızdaki Arkadaşa,Yolcuya ve Elinizin Altındaki Kimselere İyilik Edin.” (Kuranı-ı Kerim Nisa-36)

Okuduklarımı belleğimden geçirdiğimde yanlış bir şey yapacağımın farkına varıyordum.Orada anlıyordum iyilik kavramının dozunu fazlasıyla aştığımı.


Ve kendime dedim ki ;
“Sanki bu evrene vazifeli gelmişsin gibi sürekli aynı şeyleri,aynı temalı konuları ve insanları üzerine çekmekten yorulmadın mı ?”

Yaşam bir akıl oyunudur ve herkes kendi sahasında kendi oyununun lideridir.Bazen sınavlar ortak verilir, kaybetmek istemiyorsan takım arkadaşını o halde çok iyi seçmen gerekir.


Ve sana bir not;
Bazıları hakikaten ısrarla inatla göz göre göre pok çukuruna düşmek ister.Sen görür kurtarmak istersin, o yoluna senin varlığını darmadağın ederek devam eder.Nefesini tüketip sakın elini tutma.Bırak gitsin.
Bu merhametsizlik değildir, aklı olan aklını kullanır doğru yolu bulur.
Sen tabelayı pusulayı göster gerisine karışma.
Yoksa sende onunla beraber o çukura düşersin.
Çünkü bu hayatta bazıları bazılarının cefasıdır bilemezsin,bazılarıda sefasıdır,cehaletiyle sana yada başkalarına ettiklerinin cezasını pok çukuruna düşerek ödeyecektir senden öncesini bilemezsin.O onun Tanrıdan kesilmiş cezasıdır.
Yaradanın cezalandırdıklarına acıyarak müdahale edersen şirk koşmuş olursun, sende gereksiz iyiliğinin bedelini onunla o çukura düşerek ödemiş olursun.

Demedi deme…

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

SENİN DE YOĞURDUN EKŞİMİŞ

51758541_13970059_66365480

Çeşit çeşit insan kaprisleri ve çeşit çeşit algı yoksunluklarıyla dolu ortalık.Kimse yoğurdunun ekşi olduğunun farkında değil.İnsanlar sürekli başkalarının yoğurdunun tadına bakmakla ve şikayetlenmek ile meşgul.

Ne acı ki insanların amigdalaları haşat olmuş durumda.Duygu mod karmaşası yaşıyorlar vede yaşatıyorlar.Dünkü kanatlı melek bugün şeytan olarak çıkabiliyor karşınıza.

Yada dünkü aklı sağlam olan bugün alzhımer olmuş gibi davranabiliyor.Yada dünkü hayata güzel bak diyen neşeli insan sizinle bol kahkaha atarken bugün hayatın sonundan bezmiş halde seslenebiliyor bize.

Bunları izlemek ve iyi yönde enerji verip iyileştirmeye çalışmak ise iyimser ve mükemmel bir enerji deposuna sahip olmak demektir.Bunun içinde sakin ve huzurlu olmak gerek..Ve hiç kimse mükemmel olmadığına göre sonsuz iyimserlik deposuna sahip olmadığına göre,en iyilerinin bile sahip olduğu bu depo aniden tükenebilir.

Sakin ve huzurlu olmak insanlar böyle bir değişimde ve hasarda iken çok zor.Doğrusunu söylemek gerekirse hiç kimse kendisini böyle bir tanımda görmekten hoşlanmaz..Çünkü hakikaten çekilecek dert değil..

Cansel Işık /Manyakaşkıngelini

Facebook'ta Paylaş

Paylaş

FİRARİ ADAMLAR

FİRARİ copy

Firari adamların sevdalarını daha çok sever kadınlar.Firari adamlar adı üstünde çünkü hep kaçarlar,özlenmek onlara güç katar, hiç bir ustalık maharet yoktur aslında çünkü planlanmış değildir bu kaçış. Her şey kendiliğinden olur, sevilmek ister firari adamlar ama sevmekten de bir o kadar korkarlar, sevdiklerini hissettirdikleri an kırmızı bir çemberle deşifre olacaklarını sanırlar,düşündükçe de bocalarlar.

Firari adamlar için sevilirken aşktan kaçmak özgürlüktür.Her zaman böyle yürürler sevda yollarında, tek seveni yoktur onların, hiç kimse hissetmemelidir içlerindeki sevgi tufanını, firari adamlar kendi içlerindeki sevgiden de kaçarlar.Çünkü aşka yakalanmaktır hissedilmek. Firari adamlar hep korkularıyla hissedilmek isterler ve bunu da çok iyi başarırlar, korkuları onların kalkanıdır, onları korur. Düşünsenize “korkuyorum seni sevmekten diyen bir adam” düşünebiliyor musunuz ?

“Korkuyorum” diyen bir adamın karşısındaki yenilmesi, tüketilmesi gereken tek güç sizsinizdir. Oysa siz hiçbir şey hissetmiyorsunuzdur bile bu adama karşı, henüz içinizde bir tufan oluşmamıştır bile, işte o sihirli kelime “korkuyorum seni sevmekten”kelimesidir, sizi kamçılar ve firari adama doğru yüreğinizden bir yolculuk baslar.
Her gün ona bir adım yaklaşırken bulursunuz kendinizi, sorgularınız başlar, kıyasıya yanıtsız sorular. Etrafınıza bakarsınız öyle ya kim sevilmek istemez ki ? Peki etrafınız da kaç kişi “seni sevmekten korkuyorum” diyen bir adamın hayatında olmasını ister ? Hiç kimse istemez “sevsin beni korkmasın, ben korkuyu değil sevilmeyi hak ediyorum, ben korkulacak biri değilim “diyenleri duyar gibiyim.
Firari adamlar halinden memnundur, çünkü istediği ilgiyi fazlasıyla bulmuştur.Kendisine her gün bir adım yaklaşan kadına masumane bakışlarla “ben seni seviyorum aslında ama içimde bir virüs var, oldum olası bu virüsle mutsuzum, ben seni mutlu edemem sen benden daha iyilerine layıksın” der.Kadının daha iyilerine layık olduğu tartışılmaz tabi ki doğru söze ne denir.
Gel gelelim firari adamlar bir kadının hayır diyemeyeceği adamlardır, sevişmeyi çok iyi bilirler, romantizmi dibine kadar yaşatırlar, onlardan biriyle geçirdiğiniz vakitler de dünyanın en mutlu kadını olursunuz,o saatler ve günler asla bitmeyecek sanırsınız,aslında bu vericilikleri sizi sevdiği için değildir, aksine sizi bağımlısı haline getirmektir amaçları.Peki bağımlısı olursanız ne olur ?
Hayatınız da bir firari adam var ise ve çoktan bağımlısı olduysanız yavaş yavaş karşı koyamayacağınız bir enerji bitimi ile karşılaşırsınız.Enerjinizin bitişine dur diyemezsiniz sürekli onu kendine getirmek, gerçeği göstermek arzusuyla çırpınmaya başlarsınız.

Ve o her seferin de duygusal manada, tavırlarıyla size karşı çok dolu olduğunu hissettirir ,haklı olduğunuzu söyler.Bunları yaparken de çok sakindir,nefesi bile aşk kokar size.Her şeyin yoluna gireceğini dile getirirken kendinizi yine ona ulaşmak için yollara düşmüş bulursunuz.Oysa günlük rutin hayat devam etmek zorundadır.Bir aile yaşantısına sahipseniz ailenize karşı sorumluluklarınız vardır ,tek yaşıyor iseniz kendinize karşı sorumluluklarınız vardır.Bağımlısı olursanız bütün sorumluluklarınız sizi terk eder,gün gün diplere batarsınız.

Aslında işin özünde firari adamlar rutin hayattaki sorumluluklarınızı sizden daha iyi bilirler ve bunun içinde ilk baştaki yan yana gelişlerin sıklığı bir sonrakinde asla eskisi olmaz.Firari adamlar sorumluluk almayı da pek sevmezler, kaçışlarında ki ana sebep de budur.Bu yüzden kaçarlar,sevgiye doymaz küçük bir çocuk yaşatırlar içlerinde.Siz onun canı yandığında başını okşayan sarıp sarmalayan annesi olursunuz,hata yaptığında onu onurunu incitmeden seven, onu destekleyen babası olursunuz,beraber çakırkeyf olduğunuz rakı masasında dostu, sırdaşı olursunuz,sohbet ettiği bir ablası olursunuz,arayıp sormadığı zamanlarda ortadan kaybolduğunda, kenara çekildiğinde arayıp soran arkasına düşen ilgi gösteren kardeşi olursunuz ama asla onun ne bedenine,ne de kalbine sahip olan en başta bir kadın,bir aşk asla olamazsınız.

Nevrotik bir aşk acısı ile kendi başınıza bir çukurda boğulurken firari adam bu halinizi aslında uzaktan seyreder,fakat sizi bu durumdan çıkartmak için kılını bile kımıldatamaz. Çünkü iflah olmaz bir duruma girdiğini görür,dahada çok acı çekerek kendinden nefret eder, size daha fazla zarar vermemek adına da bir daha karşınıza çıkamaz.

Bazı kadınlarımızın vazgeçilmez tek ortak hataları genellikle bu tür adamlardan çocuk yapmaya kalkmalarıdır.Ya da yalan bir hamilelik senaryosuyla nabızlarını yoklamaya kalkmalarıdır.Böyle acizce bir teslimiyet firari adamları dahada uzaklaştırır. Üstelik sizi daha da aşağılık bir konuma getirerek sorunları çoğaltır.Firari adamları, sizdeki duyguların gerçekliğini kanıtlamak adına çocuk yapmaya kalkmanız, bu adamları dizinizin dibine bağlamanız için hiçbir zaman çare olmayacaktır.Çünkü firari adamlar genellikle çocuk konusunda şöyle düşünürler; “Ben Allah’ı da seviyorum ama görmüyorum,çocuk yaptığın an bil ki o çocuğu severim fakat bağrıma taş basar onuda görmem uzaktan severim” şeklinde size bu yolda yalnız kalacağınızı önceden yansıtan sözler sarf ederler..

Haa bu arada bunca açıklamalarımdan sonra firari adamların hiçbir zaman teslim olmayacaklarını da sanmayın.Onların teslimiyeti 50 yaşından sonra başlar,hayat zorlaşır,vaktiyle tercih edilen yalnızlık artık korku vermeye başlar.Hastalıklar baş gösterdiğin de bir başınalıkları içlerini acıtır.Hayatın acı gerçeğiyle o an karşılaşırlar, tek tek yüz üstü bıraktıkları, kendilerine aşık edip ağlattıkları o kadınlar akıllarına gelmeye başlar.İsterler ki o anda yanı başın da kendini en çok seven o kadın olsun ve ona bir tas çorba kaynatıp yalnız olmadığını hatırlatsın isterler.Ona bunu yapacak olan kadın kendini kendinden bile çok seven kadın olmalıdır.Artık dışarıdan yemek yemekten bıkmışlardır,yalnızlıklarını ütülemekten yorgun düşmüşlerdir ve kendilerine acımaya başlamışlardır. Bu davranış mod bozuklukları da işte böyle hazin bir sonla biter.Hayatlarının sonlarına doğru çok iyi bir adam olurlar, bir çoğu da vefalı ve sadık kadınlarımız sayesinde yalnızlıktan kurtulmayı başarır fakat bir çokları da herhangi bir huzur evinde yapayalnız ölür.

Hala beklemeye razı mısınız ?

Firari adamların hayatınızdan gidişleri ölüm gibidir.Hayattan gidişleri ise filim gibidir.Simsiyah zifiri gecelerde ıslak gözlerle dualar ettirirler size,o güne kadar unuttuğunuz Allah’ı bile hatırlarsınız onların sayesin de.Peki böyle bir durum da nemi yapılmalı ?

Halen soruyor musunuz ?
Önce kaybettiğiniz kendinizi bulun.
Her kim size acı bırakarak gittiyse içinizde ki kötü insanları affedin,azad edin ve hatıralarıyla içinizden atın.
Göreceksiniz içinizde ki temizlenen yer de çok geçmeden kendinizle karşılaşacaksınız.
Ve lütfen kendinizi bulduğunuz da kendinizi daha çok sevin.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

kendini-sev

 

Facebook'ta Paylaş

Paylaş