Sana Sonsuz SEVGİ Bırakıyorum.

Dingin daha dingin..
Duru daha duru..
Ruhunun şu anda deneyimlediği duygular, senin içsel zenginliğine bağlıdır.
Bir kişi geçmiş yaşamlarını ancak kendisini bir transa daldırarak veya meditasyon yoluyla hatırlayabilir.
Bunun için dingin daha dingin olmayı seçiyoruz..
Duru daha duru..
Varlığınızın her anının tadını çıkarın,
Kendinizi geliştirin ve yeni şeyler öğrenmeyi bırakmayın.
KAVGA ETMEDEN,BİRBİRİNİZİ YARGILAMADAN,HIRPALAMADAN,BÖLÜP PARÇALAMADAN..
Birbirinizi tanıyamıyorsanız işe elementleri tanımaktan başlayabilirsiniz.
Birbirinizi anlayamıyorsanız işe Dünyayı anlamaktan başlayabilirsiniz.
Dünyanın yaşam enerjisi ATEŞ, TOPRAK, AĞAÇ ( TAHTA ), SU ve METAL..
Bu elementler olmazsa Dünya olmaz..
Dünya olmazsa SEN olmazsın..
Bu yaşam enerjimizi kaybetmememiz için tek bir şeye ihtiyacımız var…
KALBİMİZDE Kİ BİRİKMİŞ SEVGİ ENERJİSİNİN SALINMASINA..
Sal gitsin karışsın ateşe,suya,metale,toprağa,ağaca,
Karışsın Akılda ki Eril enerjiler Kalpteki Dişil enerjilere …
Tabiat Ana Senden Bu Aşkı Yıllardır İstiyor ,
Aç Kalbinin Kapılarını Sana Sonsuz SEVGİ BIRAKIYORUM
Sakın kalbinde tutma…
Git dağıt,bulaştır bunu tüm Dünyaya .

Cansel Işık

Paylaş

TÜRK YÜZ YILI-GÖKTENGRİ-FREKANS ALLAH

05:05 (28.01.2020)

İçimden gelen ses;
20 ci Yüzyıl ve 21 Yüzyılın tek sorunu Particilik ve Dinciliktir.
İnsanlığa İlim-Bilim Yolunda Rehberlik Yapmamış,hiçbir faydası olmamış bilakis daha çok İnsanoğlunu yok oluşa felaketlere sürüklemiştir.
Bu yüzden İnsanoğluna Göksel Kanunlar-Evrensel Yasalar Göksel Hiyerarşilerle Dünya Üstündeki Düzene Dünya Dışı Varlıklar Kullanılarak Yeniden Hatırlatılmıştır.Her zaman olduğu gibi ..
Eğer Dünya üzerinde Nizam ve Düzende sapma ile kayma mevcut ise Gök-Tanrı (GökTengri) İşin İçine Girer ve Daha önceki dönemlerde de olduğu gibi Resetleme ile Nizama Ayar Çekme İşini Türkler Üzerinden Devreye Alır..
Avrupalıları Gözünüzde Çok Büyütmeyin..Avrupalılar dediğiniz MS 15. Yüzyılda güçlenen Toplumlardır.Düzen ve Nizam Yani Resetlenme Hasat Görevi Gök-Tanrının Gökte Bulunan Ölümsüz Türk Ruhları Tarafından Yapılır.Ve Onlar bunu çok iyi bildikleri için Türk’ü yok etme çabasındadırlar.
Bunu İnsanlığın İrşatı açısından geçmişe iz olarak bırakan bugün lanetlenmiş Arap topluluğu yüzünden anlaşılamamış ve kaile de alınmamış olan son Peygamber’ Muhammed Mustafa şu şekilde bildirmiştir.
“Ulu ve Aziz Allah diyor ki; Benim Türk ismini verdiğim ve maşrıkta iskân ettiğim bir takım askerlerim vardır ki herhangi bir kavme karşı gazaba gelecek olursam o Türk askerlerimi işte o kavmin üstüne saldırtırım”
İşte şimdi tüm Dünyada tamda şu AN da Adaletin Kılıcı GÖK-KÖK-TÜRK’ÜN elindedir..Kavimler ve Uluslar ne ektilerse onu biçmektelerdir.
Dünya üzerindeki düzen ve nizam Türkler üzerinden yapılmaktadır fakat Sizin Arzda ki gördüğünüz Yönetim Liderleri tarafından değil Arşta ki Ölümsüz Türk Liderlerin bilgi ve verileri kuantum yoluyla belleklere ışınlaması sonucu Türk Evladı Kan Uykusundan Uyanmış ve Uyanmaktadır.İşte sizlerin anlayamadığı budur..Bu yüzden MU’nun çocukları ile dönem Medyamik Dönem olarak yaşanmaktadır..Yani anlayacağınız Göklerde bir sistem ve yönetim var ki bunları çeşitli Galaktik gruplar oluşturmaktadır.Sizlerin Arştan uzak ışık yıllarından geliyor diye bildikleriniz Uzaylılar aslında atalarımızdır.
Ve buradaki her haltınızdan haberdarlardır..Bu sebeple Arşta ki her grup, her kademe dünya üzerinde ki yarattığı, Var oluşların ve Varlıkların, Yüksek Benliği, Tanrısı, Yöneticisi ve Denetimcisi olmuştur…
Galaktik Federasyon her zaman vardı ve Dünya ile iletişim-haberleşme için Gök-Tanrı’nın sistemine nizamına verilerin ulaşımı için aracılık ederlerdi.
Yani Dostlar, Resetlenme ve Hasat bazı insan oğlunun Düzen ve Nizamı bozmasıyla Çağın silinmesi Hükmünün alınmasıdır.Bunu Dinozorlar Cağının sona ermesi gibi düşünebilirsiniz.
Bundan önce de değişik uygarlıklar Uzay çağına erişmişlerdi.Fakat bu tip bir bozulma ile dünya resetlenmiş ve her şey sil baştan başlamak zorunda kalmıştır.(Bknz;Sodom ve Gomoronun Yok oluşu)
Önümüzde ki süreç bu yüzden TÜRK YÜZYILIDIR.
Buna hazır olun..

Kısa bir not= Trump ve Türk düşmanı oluşumların dünyaya sahte uzaylı istilası organizasyonu düzenleme amaçları da tamamen GÖK-TÜRK iletişiminin dünyaya yansımaması içindir.Tamamen Korku algısı yaratmaktır amaçları.Kendilerinin uzay birlikleri ve ordusu kurmaya çalışmaları da Döt korkuları yüzündendir.Atlantisin yok olması sırasında ki tufandan sorumlu olanlar Rigelyalı Lordlar olan ROTCHİLD-ROCKFELLER VE CİZVİT Grubudur.Bunlarında Galaktik İmparatorlukları vardır fakat.Şu an yeryüzünde kaçacak delik aramaktadırlar.
Korkmayın ve Güçlü Olun…

Zamanın Sahibi Türktür.Hasadı Yapan Yine Türktür.

HENÜZ DÜNYA ÜZERİNDE UYGULANAN ATATÜRK’ÜN IŞIK HAREKATINDAN HABERİNİZ YOKSA ARTIK VAR..BİLMEDİĞİNDEN DEĞİL BİLDİĞİNDEN SORUMLUSUN..BİLGİYİ DAĞIT VE PAYLAŞ.

Cansel Işık

Paylaş

Akıl-Mantık-Şuur/Öz-Göz-Söz

Buradan da Mistik Yola Git Tamam mı 😛

Kim ki An’ da Sürekli Negatif Plandan ve Dünyaya ilk iniş yapmış olan 1 ci Nesilin Yılanoğullarından Sık Bahsediyor ve Onu Kudretli Bir Kuvvet Olarak Gösteriyor Dehşet ve Panikle Çalışmalarında Halka Yansıtıyorsa ,Yerde ve Gökte Sadece Reptilyan Hakimiyetinin Olduğunu Anlatıyor İse Ona 1 ci Nesil Döneminde Tanrıoğullarınında aynı dönem Dünyaya Galaktik Irk Olarak İndiğini Hatırlatın.Sürekli Negatif Plandan Bahsedenler İnsanların Algısına Sürekli Eski Kayıtları Yenileyerek Koymaktadırlar.Bu Etik Değildir.
Bunu Çocukluktan Bu Yana Kozmik Bilgiye Sahip Olduğunu Yansıtan Yahut Uzaylılar Tarafından Kaçırılmış Yabancı Uyruklu Dostlarına Para Vererek Konuşturup Medyada Tv Programları Yapıp Menfi Çıkarları Adına Tanınmak İçin Kitap Yazan Yazarlar Özellikle Sık Yapmaktalardır.Bir Tarikat Liderinin Peşine Takılıp Giden O Körleşmiş Müritlerden Farkınız Kalmaz Bu Tür Çerçeveden Çıkmazsanız.
Negatif Planların Sürekli Anlatımı Sizi Körleştirir.Sürekli İllüminati-Mason-Reptilyan-İblis-Şeytan Kavramları İle Yayılan Korku DNA nızı baskılar.Bu Şekilde Bilincinizi Yükseltemezsiniz.
Korku ve Dikta ile Oluşturulan Tüm Kayıtlarınızdan Kurtulmanız Gerekiyor.
Şifalandırma ve Şifa Çalışmalarımızın Bütün Çabası İşte Bu yüzdendir.
Nerede Size Bir Hakikat Açıklansa Bu Negatif Planlardan ve Karakterlerden Bahseden Yazarların Adını Verip O kişilerin Yazdıklarında Takılı Kalmışlığınızı Görmekteyim.
Hayır Bilinçlenmek Bu Değildir.
Merak Ettin-Sorguladın-Bilgiyi Aldın-Geç-İlerle.
Takılı Kalma Orada .Obsesyona Düşme…Akıl-Mantık-Şuur Sektesinden Geç ve Zıpla Devam Et.O Yazar Oraya Kadar Gelmiş ve Alt Üçgenin Başlangıç Bilgisinde Kalmış Olabilir.Daha İleriye Gidememiş Olabilir.Biri Bilmediğiniz Bir Konuda Bir Bilgi Yazdı Diye Hemen Kıç-ayak Öpmeyin.İlahlaştırmayın.
Sende Bir Okur-Yazarsın.Takılı Kalmazsan Üst Üçgene Çıkarsın.Okudukların Bir Basamaktır.Üst Üçgen ÖZ-GÖZ-SÖZ dür..Alt Üçgen Arzdır Düşük Boyut Bilgilerdir,Üst Üçgen Göktür Arştır,Yüksek Bilinç Bilgileridir.Bir Zaman Sonra İçsel Görülerinize Ulaştığınızda Görün Bakın Hiçbir Dışsal Bilgiye İhtiyacınız Kalmayacaktır.
Şüphe Bilincin Uyanışı İçin Gereklidir Bunu Anlarım Fakat Uzun Soluklu Korku Enerjisi Sizin Bilincinizin Düşmanıdır.
Negatif Planları Devirecek Olan Sizin Sahip Olduğunuz Pranik Enerjilerinizdir.Bütün Negatif Oluşumlar ve Kayıtları Silin Hafızanızdan..Anlatılan Tüm Negatif Plan Öykülerini Reddedin.Sizlere Ait Bir Hayat Değil O Öyküler..Sizin İstikbaliniz Yerde Değil Göklerdedir.
Açın Artık O Her Şeyi Gören ÖZ’ünüzün Gözünü.
O Göz Deccalin Y a da Şeytanın Gözü Değil Tam Tersi Pranik Enerjinizi Salgılayan Epifiz Bezinizdir.Seni Yerden Alır Kalbinden Kuantum Enerjisine Bağlar.
Bir Bakmışsın Negatif Plan Diye Bir Şey Kalmamış Olur…
Yerde Ve Gökte sadece İlahi Plan Vardır..
Unutma Ne Şeytan Ne de Yılan Deviremez Kainatı Yaratanı…
Geçin O Negatif Hikayeli Yılan Reklamlı Kırk Ayakları..

Cansel Işık

Paylaş

Takıntılar Ve Eterik Bağlar

Takıntılarınızdan kurtulmak zorundasınız, çünkü takıntılarınıza konu olan her şey AN da realiteye dönüşerek hayatınızı kabusa çevirmektedir.
Ayrıca takıntılar konusu özellikle çocuk sahibi olmak isteyenlerde çok mühim bir detayı önümüze sermektedir.
Spermin yumurtayı döllemesi sırasında tohum beyazdır.
Ve bu beyazlığın üstüne örülen yedi katman vardır.
Anne adayından başlayarak ortaya çıkan bu takıntılar katmanların siyahlaşmasına sebep olurlar ve genetik bilgi şifrelerinden gelen etkiler ile de birleşirler.
Bugün tam da yapmaya çalıştığımız işte budur.Hakiki insan boyutuna geçerken yedi katmanı geriye doğru dönerek beyazı yani , o tohum beyazlığını yakalamak zorunluluğumuz vardır.
Ne yazık ki dejenere yaşamlarla o pırıltıyı yakalamak kolay bir şey değildir, bunun için doğaya uygun yaşamamız gereklidir.
Takıntılarınız arınmak zorunda olduğunuz en önemli husustur.
Bu yüzden Anne,Baba ve evlat arasındaki eterik bağların özgürleşme mecburiyeti vardır.Yoksa kişiler kendisi olamazlar, gelişemezler, aradaki o bağlar; sevdiğimiz insanı da beraber bizi kısıtlar, gelişmekten-mutlu olmaktan alıkoyar, nedenini anlayamadığımız bizi aşağıda tutan bir “hal” içine girişimiz bundan ötürüdür.
Nasıl hallerdir bunlar derseniz ; Her şey yolundadır ve bir sorun yoktur ama içiniz sıkılır. Yada “bir şeyler yapmak başarmak istersiniz, içimde bir şey sanki bana mani oluyor..” diyerek kendinize hatta büyü yapıldığını bile düşünmeye başlarsınız.
Hakiki insan boyutuna erişmek için bu enerji bağlarının şifalandırılması ve kesilmesi şarttır.
7 Göbek soyunuzdan gelen bağımlılıkları, korkuları, olumsuz deneyimleri ve takıntıları hatta hatta soyunuzdan birine yapılan büyüleri bile taşıyor olabilirsiniz.
Diğer yandan soy bağlantınız olan kişi (kordon vasıtası ile) bir zorluk yaşıyorsa, bir meydan okuma ile karşılaşmışsa, sizden otomatikman enerji çeker. Enerjinizi eterik kordon vasıtası ile çeker. O zaman, neden olduğunu bilmeden tükenmiş hissedersiniz…
Eterik bağları hafife almayın lütfen..
Eşler ve sevgililer arasında cinsel ilişki yaşandığı sırada sakral (2 nci) çakra devreye girer. Birileriyle tartışma deneyimlendiği esnada solar pleksusunuz devrededir.
Üzüntü duyduğunuz/sizi mutsuz eden insanları anında kalp çakranıza bağlamış olursunuz..Kalp yakıtınız heba olur.
Acı verici ilişkiler yaşadığınız zamanlarda veya bir ilişkide tüm yükü omuzlarınızda taşıdığınız da insanlar omuzlarınıza bağlanır.
İşte yaygın olan boyun ve omuz ağrılarınızı bu şekilde oluşturmaktasınız.

Herkesten,her şeyden özgürleşmek zorundasınız.

Cansel Işık

Paylaş

Sevgi Her Şeye Dayanır Ve Sabırlıdır.

Hupomeno: kişinin koşullara, zorluklara karşı gösterdiği tepkiyi ifade eder.
Makrothumeo: kişinin başkalarından öç almadan, diğerlerinin provokasyonlarına, hatalarına karşı sabır göstermeyi ifade eder.
Sevgi bu nedenle insanlara karşı çok sabırlı olmasının dışında aynı zamanda koşullara karşı da büyük bir sabır örneği gösterir
O zorluklar karşısında yıkılmadan sabırla bekler.
Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolayca öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz.
Sevgi haksızlığa sevinmez, ama gerçek olanla sevinir.
Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi ümit eder, her şeye dayanır.
Her şeyden önce Allah’ın kutsal seçilmiş varlıkları olduğunuzu düşünüyorsanız yürekten sevecenliği, iyiliği, alçak gönüllülüğü, sabır ve yumuşaklığı üzerinize bir daha çıkartmamak üzere giyinmek zorundasınız.
Şayet birileri sizi bu konumda olmanıza rağmen sürekli aşağılıyor ,eziyor ve köle muamelesi yapıyor da varoluşunuzu destekleyerek,size katkıda bulunmuyorsa orada alma verme yasası işlemiyordur.
Orada ne bir ışık ne de bir sevgi vardır.Buraya harcanan enerji ve emek de israftır.Dönüştürebilmek ve iyileştirmek adına yapılan çabalar sizi tüketir.Bu kişilerin olduğu An ve Mekanları özgür irade ve seçiminizle idrak ederek terk etmek sizin düşüşünüz değildir.
Tam tersi Şerrini atamamış kişileri bırakmak sizin ışığınızı dahada kuvvetlendirir.Ruhsal frekansınız hiçbir kişi yada oluşumlara bağlı olmazsanız daha da yükselişe geçer.
Benliklerinizi fazla dinlemeyin ve işinize burnunu sokmasına izin vermeyin.
Seçimlerde öncelik hakkını benliğinize tanırsanız kişisel olarak her iki tarafta da kayıplarınız artar.
Size ihtiyacı olan başkalarını çekerek yola devam edebilirsiniz.
Çünkü siz sevgi nedir artık biliyorsunuz, onu ihtiyacı olana hesapsız ve çıkarsız sunmak zorundasınız..

 Sizleri seviyorum… Sevgiyle kalın.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

KURUTUN ARTIK ŞEYHLERİN NUR ÇEŞMELERİNİ

İnsanlar gökteki hakiki Tâc-ül-Âriflerin sesini duyabilmiş olsalardı Şeyhlerin nur çeşmesi dedikleri yeryüzünde zaten hiç akmazdı.Bugün görüyoruz ki Allah’a iman zayıflığı ile Aura zayıflığı aynı şeydir.Auran zayıfsa Allah ile arana tekamül etmek için şeyhleri,onları bunları sokuyorsan ibliste girer,ifrit de.Sonra şeyhlerin çükünden akan spermi nur sanıp hücrelerine katarsın.Hacıların hocaların spermiyle yazdığı muskaları da rahmani muhafız diyerek seni musallattan koruyacak sanır, üzerinde taşır etrafında sana zarar verecek şeytan ararsın….Oturup o halinde birde ibadetinle şeytanı taşladığını sanır topluma yarım aklınla Akıl Kethüdalığı yaparsın.

Osiris Gökte Thot’a ruhu tarif ederken şunları söylemiştir; Samanyolundan 7 ci küreye düşen ışıklı tohumları göstererek “Bunlar ruh tohumlarıdır.Bunlar Satürn bölgesine geldiklerinde kaygıdan ve tasadan uzak,mutluluk içinde fakat mutluluklarının farkında olmadan yaşayan hafif buhar gibi şeylerdir.Ama Satürn bölgesinden daha aşağı bölgelere düşerken gitgide ağırlaşan bedenlere bürünürler.
Her bedenlenişde içine girdikleri ortama uyum sağlarlar ve pırıltılarını gittikçe kaybederler.Bu içine girdikleri ortamların bir zaruretidir.Kendi ışıklarını azaltmadan daha aşağı ortamlara uyum sağlayamazlar.Yaşamsal enerjileri artmaktadır ama daha kaba bedenlere girdikçe o semavi kökenlerinin anısını gitgide unutmaktadırlar.
İşte ruhların aşağıya inişleri böyle gerçekleşmektedir.Dünyaya geldiklerinde maddeye daha da bağlanmaya,bir beden içinde yaşam özlemiyle daha da sarhoş olan ruhlar,kendilerini maddi zevkler peşinde koşarken bulurlar.Ve eski anılarını tamamen unuturlar.Onlar için şehvet ve maddi zevkler yaşamlarının ana gayesi haline gelir.Beden içinde yaşarken ilahi yaşamı boş bir düş gibi hayal etmekten başka bir şey yapamayan insanların dünyası böyle bir dünyadır.Aranızda böyle inisiyeler vardır ve sende onlardan birisi olacaksın..Ve Ruhun Göğün evladı olduğunu da ancak inisiyeler bilir.” der.(İnisiye konusunu başka bir yazımda işleyeceğim)

Bu arada belirtelim yeryüzünde İdris peygamber olan kişi gökte bahsi geçen Thot’dur.8 yıl Zuhal (Satürn) yıldızında astronomi ve astroloji ilminde eğitildikten sonra bir bedenin içine ışıklı tohum olarak düşmüştür. Dünya yaşamına insanlara astroloji ve astronomi ilmi öğretmek için İdris adında bir bedenle doğarak dünyaya enkarne olmuştur.

Osiris’in dediği gibi Ruhlar Göğün Evladıdır.

O halde buradan bir kez daha anlıyoruz ki ; Gökten gelen ilimde dahil her şey Ruhların dünyevi yaşama ayak uydurmasıyla yerde insanların bilinçsizlikleri sonucu bozulmaktadır..Çünkü Gökler Rabbimizin Arş-ı Âlâsıdır..Oradan akan her şey tertemizdir.Yeryüzü ise Şeytanın Allah ile savaşarak kazandığı yerdir.Dünyevi zevklere ayak uyduran Ruhlar ışığını kaybettikçe de içinde yaşadıkları bedenlerin Aurası zayıflamaktadır.
Aurası zayıflayan bedenler ve zihinler her türlü pis enerjiye maruz kaldıkları için Arş-ı Âlânın bilgeliğinden ve Tâc-ül-Âriflerin sesinden ve ışıklı tohum olan öz ruhun inisiyesinden,geçmiş bilgeliğinden ışığından mahrum kalmaktadır.
Bunu neden anlatma gereği duydum..Çünkü bazılarınca bu ve bundan daha fazla bilgi bilinir ki Yecüc ve Mecüc enerjisi Aurası zayıf İmanı düşük,Allah enerjisinden yoksun,negatif enerji alarak kendini kontrol altına alamayan,düşük enerjili,çabuk öfkelenebilen,asi,isyankar duygusal karmaşa yaşayan sorunlu bedenlere girmektedir..Çok iyi tanıdığınız insanları sizinle kavga halinde savaşırken bulduğunuz an onu orada bırakın.Kavgadan topuklayarak kaçın.Gidip meditasyonlarla auranızda ki deliklerinizi temizleyerek kapatın.😅 Unutmayın Erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır.Bu seferde hiç fark etmez,sevdiğiniz de olsa sevmediğiniz biri de olsa o kavgadan beladan tepki vermeden kaçın.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Korkma Ben Senin Dostunum Tısss :))))

Bilmediğiniz yabancı bir diyara dil bilmeden,yaşam kurallarını bilmeden gittiğiniz zaman çok zorlanırsınız.”
“Aman bana ne gitmeyecek olduktan sonra ” mı dediniz ?
Lakin gideceksiniz. 🙂 

Rehberler gideceğiniz yerlerden gelen bilgilerle donatılır .

Onlara “bana ne bu zırvalıklardan mı” dediniz ? O halde kendi gücünüzle keşfedecek bilgileneceksiniz..Oysa geçmişte kapı bir kere çalınmıştır,önüne mutlaka bilgisi gösterilmiştir,sen çiçek böcek paylaşımları yaparken,bir arkadaşın sayfasında paylaşmıştır,bu da kafayı cozuttu diyerek gidip çanak okey de çanak kırmışsındır.
Döner dolaşır aradan zaman geçer uygun anında seni hazırlamak için bir daha çalınır kapın.

Bir arkadaşın gelir kahveye sana anlatmaya başlar,dersin ki “aaa bizim sayfada biri var bu konulardan bahsediyor.Aman bırak Nermin nasıl inanıyorsun bunlara,Allah aşkına sende mi ?”
Onun sana gönderildiğini anlamazsın konuya uzaklaştıkça uzaklaşırsın geçiştirirsin.Bir de dalga geçersin.
Allah’ın hakkı 3 tür ya hani,bir zaman sonra artık kapı çalınmaz bacadan ya da camdan girilir,gözüne hak ettiğin biçimde sokulur. 🙂
Sonra sen “Amman Allah’ım neler oluyor ?” dersin.
-“Tıssss Hoşgeldin bebek 😀  korkma ben senin dostunum tıssss ,ve seni çok seviyorum.Aslında hep buradaydım fakat sen beni görmekten,benimle yüzleşmekten korkuyordun tıssss 😂 Ben senin galakside ki eşinim..Biraz kahve içer miyiz ?  😂

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Lilith’i Egosu ile İblise Kaptıran Adem

Türk mitolojisinde ki tanrı ve tanrıçalara baktım da bu mitolojileri kim bu kadar zekice isimlendirerek şekillendirerek yazmış çok merak ediyorum.Türk mitolojisinde o kadar Asena’nın,Kartal Ananın yanında birde Al karısı(Al bastı) var,sonra Ademin Havva’dan önceki eşi Lilith’e bakıyorsun tarif aynı.Sonra halk arasında metafizik hastalıklara neden olan, insanlara faydalı olacak ya da bir önder bir bilim adamı olup insanlığı geliştirecek parlak insanların ve ilmi olarak soylu kişilerin çocuklarına torunlarına zarar veren ümmü sübyana bakıyorsun tarif aynı. Sümer inancında da aynı model Lamaştu diye geçiyor. Yine Mısır mitolojisinde de kötü tanrıçalardan biri olarak anılıyor. Doğmamış ve yeni doğmuş çocuklarla besleniyor şeklinde yansıtılıyor.Antik Yunanda ise Medusa ismi ile geçiyor.Yunan mitolojisinde adının mitolojik anlamı engerek olan,belden aşağısı yılan olan Ekhidna da aynı öyküye sahiptir.. Ekhidna’nın analığından da aynı şekilde bahsedilmesi de oldukça ilginçtir.Ekhidna Typhonla birleştiğinde yeryüzündeki en korkunç köpek ve canavarları doğurduğu anlatılır.Tıpkı Lilith’in cinleri doğurduğundan bahsedildiği gibi. Bir diğer yandan mitolojik hikayeler içinde kürtlerin de yakından bildiği bir yılan kadın vardır. Kürt mitolojisinde yarı kadın yarı yılan olan bu kadın Şahmaran’dır.Şahmaran’a baktığımız zamanda, İnsanlığa her zaman iyilik yapan şahmaran’ın iyiliklerinin karşılığını katledilmek olarak aldığını görüyoruz. Şahmaran’da Lilith gibi özgür kadının kimliğini anlatan, sisteme karşı duran kadını anlatan bir hikayedir..Yine diğer bir başka Lilith versiyonu da Lamia’dır. Güzeller güzeli bir kraliçedir. Kimisi Libya, kimisi Frigya kraliçesi olduğunu söyler. O kadar güzeldir ki Zeus Lamia ‘aya aşık olur,Hera’nın kıskançlığına hedef olur.Hera Lamia’nın bütün çocuklarını öldürür,Lamia’nın mağaraya saklanmasına ve delirmesine neden olur.Tıpkı şu an halk arasında konuşulan ümmü sübyan gibi bebekleri yaşayan anneleri kıskanarak çocuklarını kaçırıp çiğ çiğ yediğinden bahsedilir.İstediği biçime girerek erkekleri aldattığı, kanlarını içtiği ve cinsel organlarını koparttığından bahsedilir.Eski Roma’da da delikanlıların kanını emen dişi cinlere bu sebepten Lamia denmiştir.Sonra İslam ve Kuran’da da öyle bir anlatılıyor ki Adem’e kibrinden secde etmeyen şeytan olarak gösteriliyor.Bunların hepsinin toplam kimliği acı gerçek ki bahsini ettiğimiz Tanrıça Lilith oluyor maalesef. O değilde şimdi birde Adem için yaratılmış ilk kadın Lilith neden kötüdür ve şeytanlık etiketini neden yemiştir diye bakmak lazım.Lilith’in aslında başlangıçta kötü biri olmadığını ve Adem’e kötü bir şey demediğini görüyoruz.Zorla kötülük Tanrıçası yapmışlar.Lilith;Kadının da erkeğin de ikisi de aynı topraktan yaratıldığı için eşit olmaları gerektiğini savunmuş ve erkeğin kendisinden üstün olmak istemesine bir anlam verememiş.Yalnız İslam’da ve Kuran’da yaratılmış insanlara Lilith öyle bir anlatılmıştır ki Adem’e secde etmeyen şeytan olarak anlatılmıştır.Bize Kuran’da betimlenen şeytanın ilk yaratılan kadın olduğu söylenmiyor.Topraktan yaratılmasına rağmen ateşten yaratılmıştır ve şeytanda bir melekti,secde etmeyince kovuldu diyerek basit anlatımla gösteriliyor.Oysa secde etmiyor dediği ; Kendisini Adem ile eşit görmesi, ona kat-i suretle itaat etmemesi, ve onunla sevişmek istememesi… Burada androjin yaratımın bir cinsellik meselesi var,çünkü aynı ruhu, aynı bedeni, aynı duyguları paylaşan bir bütün olan kadın ve erkektir Lilith. Allah bu şekilde yaratmıştır.Dolayısıyla sahip olduğu yaratım bunu kabul etmeyecek ve yatakta altta olmak ona aşağılayıcı gelecektir.Lilith’in suçu bu mudur ? Adem kendi istediği şartlarda cinsellik için ısrar ettiğinde ise Lilith Allah’ın söylenmemesi gereken ismini kullanarak büyü ile kaçarak onu terk etmesi. Yani sırf bu sebepten mi dışlanarak şeytan ilan ediliyor yaratılan ilk kadın.Bu bana topluma baktığım zaman hiç de yabancı gelmiyor.Ne var Ademde koca insanlığı bu derde bırakacağına azcık ılımlı olsaymış.Neymiş o baskın olma hırsı.Neymiş o ego.Haliyle Lilith bakmış bu ilişki imkansız hal alıyor,kendi arzusuyla cennetten çıkış parolasını kullanıp çekmiş,çıkmış gitmiş.Adem cennette yapayalnız kalınca Tanrıdan Lilithi geri istemiş.(Tipik Erkek kafası) Melekler Lilith’i getirememişler.(özgür kadın kafası)Buradan sonrası Adem’in kendi hatasının sonucudur.Lilith için artık çok geçtir,Kızıldeniz de cin kralı şeytanla çoktan çiftleşerek günde 100 cin doğurmuştur.Geri gelmeyen Lilith’e çocuklarını öldürmekle tehdit etmişler,ve tehditler de gerçekleşince çocukları öldürülen Lilith acısından çıldırarak Ademin soyundan olacak olan çocuklara zarar vereceğine and içmiştir.Ve Lilith o günden sonra Tanrılar ve melekler tarafından dışlanmıştır.Lilith’den umudunu kestiği için Adem’in kaburga kemiğinden daha itaatkar ve uyumlu olması için Allah Havvayı yaratmıştır.Vallahi ne yalan söyleyeyim Allah yaratmış donatmış da Adem aptalmış Lilith gibi bulmuşsun güçlü, akıllı, becerikli eşi gitmiş cin kralı iblise kaptırmışsın.Görüyoruz ki demek ki bugün bile güçlü, akıllı, becerikli kadınlar Lilith’e benzetildiği için bu sebepten sevilmez.Adem şeytana neyini kaptırmamış ki .Sen hatunu iblise kaptır sonra birde git çocuklarını öldürt.Sonra al başına belayı koca dünya sana olan kin ve nefretin bedelini bugün iyilik ve kötülük savaşı olarak senin soyun olarak cehennem denilen dünyada ödesin.Birde ahmaklık bir değilmiş ki sen güzelim cennetin içinde Ademin kaburgasından yaratılmış olandan ne beklersin ,Lilithin düşmanlığını kendi ahmaklığınla kazan,sonra Adem’in kaburgasından yaratılan Havva da Lilith gibi akıllı yaratımın hedefinde kalsın,Lilith’in oyununa gelsin ,bizlere gösterilen İslamda ya da başka dinlerde sunulan yasak elmayı yeme hikayesi aslında oradaki ağaç kozmik ağaç olan hayat ağacıdır,hayat ağacı aynı zamanda bilgi ağacıdır.Lilith ne yapmış etmiş Havva’yı regl döneminde Ademle cinsel ilişkiye girebileceği yönünde bu bilgiyle kandırmıştır.Burada ki elma aslında bilgidir.Yoksa bir elma yemekten cennetten kimse kovulmaz.Bunu yaşayan Havva ve Adem sonsuza dek Allah’ın huzurunda cennetten kovulmuş ve ölümsüzlük haklarını kaybetmişlerdir.Lilith her türlü kötülük unsuru olarak bilinse de ölümsüzlüğünü koruyabilmiş Adem ile Havva’nın ahmaklığını kanıtlayarak cennetten kovdurtmayı başarmış.Ah bu linç kampanyası o zamanda linç kampanyası varmış bak,sonuçları nerelere gelmiş 😁 aslında bana göre haksızlık etmişler Lilith’e .Ben olsam da Lilith’in yaptığının aynısını yapardım.Sırf yatakta Ademin altında kalmak istemedi, aşağılık bir durum olarak algıladı diye,kadın ve erkeğin özgür bütünlüğünü evrenin hakikat dilinin bir ifadesi olarak gördü diye bir kadına bu kadar zulüm edilmez yani.Tamam baş kaldırdıysa bırakın kendi evreninde yaşasın gitsin,ne diye çocuklarını öldürüyorsunuz,size ne .Demek insanda ki bu kan davası,kin,nefret,öfke,ego,hırs,üstünlük tantanası topraktan yaratılmış olmakla şimdi ki insanlara soy olarak bunlardan geliyor.Adem gibi topraktan yaratılmış bir kadın ama bir adı Lilith, bir adı ise Samael’dir onun.Lilith aynı zamanda bu yüzden kadın ve erkek bütünlüğünü de ifade eder. Aynı ruhu, aynı bedeni, aynı duyguları paylaşan bir bütün olan kadın ve erkektir o. Sonuçta androjen kimlik yani bu. Androjin insan yapısını bugün toplumda da görürüz – yani yarı kadın yarı erkek insan yaratılmışsın- o kadar güçlü, akıllı, becerikli, üretkenler ki bu yaratımlar, bunun bir de Lilith gibi tanrıça vasıflı olanını düşününce tanrılara bile kafa tutabilmesi normal bence, işin özü bu tür yaratımın baş kaldırmış olması sistemin işine gelmemiş.Görüyoruz ki Adem’in üstünlük ego hırsından başlamıştır bu durum.Bugün insan insana bile egolu ve üstünlük taslasa denge bozuluyor.Birde demezler mi hırs,kibir,ego şeytandandır diye.Ademdendir ademden o ego.😅 Yüzyıllardır kendi elleriyle icatladıkları şeytanı bir yere sığdıramamışlar.Konduramamışlar alıp Lilithe damgalamışlar.Adını dolandıra dolandıra yüzyıllarca kodlamışlar, kötülük olarak ya da tapınak fahişesi olarak etiketlemişler.Bedenini,aklını,sembollerini bozmuşlar sonra adına şeytan demişler.Bunun üzerinden birde dinleri icat edip şeytan korkusunu insanların içine ruhaniyetine yerleştirmişler.Görüyoruz ki şeytan durduk yere şeytan olmamış,şeytanı tutumunla yaptığın kötülükle sen şeytan yapmışsın.İlk kötülüğü Adem olarak sen yapmışsın.Allah şimdi seni şeytanınla baş başa bu cehennemde bu dünyada bırakmasında ne yapsın ? Bugün Havva’nın çocukları sırf eşitliği savundu diye bu kadar tehdit edilip çocukları öldürülmüş olsa Lilithden farksız davranmazlardı.Tanrıları bugün iktidar olarak yorumlarsak, iktidarlar da zaten her zaman karşısında güçlü, örgütlü, bilgili, yaratıcı toplum istememektedirler.. Böylece Lilith gibi güçlü insanı da yaratım evresinde güçsüz kılmak istemişler ve adına şeytan deyip geçmişler.Alın size ananız Havva demişler.Lilith’in kadın ve erkek bütünlüğünü savunduğunu söylemektense Adem’e secde etmemiştir,kendini daha üstün görmüştür diyerek transit geçmişler.Böyle yaparak da koca insan soyuna gizler,gizemler korkular hediye etmişler.Bunu saklayarak birde kardeşin kardeşle cinsellik yaşayarak mı çoğaldı sorusuna da sebep olmuşlardır.Oysa Lilith insanlığın yaratımında ki bir kilittir.Lilith’i saklayarak çok ayıp etmişler çok.

Lilith’in düşüncesini bazı kuru kafalar feministlik olarak değerlendirdikleri için kusura bakmayın o yeşermemiş bilgisizlikten kurumuş,ne söylendiyse bütün hurafeleri yemiş kuru kafalarınızı kaile almıyorum.Lilith, Şahmaran,Medusa,İştar,Ekhidna ya da Tiamat adları ne olursa olsun bu kadınlar bu gün hala toplumumuzda bir çok kadının ruhunda yaşamaya devam ediyorlar bilin istedim.Acaba kadın ve erkek bütünlüğünü savunan kadınlara Lilith diyememişler de bu sebepten mi şeytan denilmiştir bakın bu da tartışılır işte. Şeytan diye bir şey yok, o sizin içinizden dışarıya yansıyan kötülüğün geri dönüşümüdür, kendi yarattığınız yansımadır.İnsanın doğası eril ve dişil olarak bu bütünlük içinde şekillenir.Bugünde toplumda bunları savunmuyor muyuz ? Bütünlüğün bozulması insan doğasının da yarım kalması demek değil midir ?

Bundan mı yarım kaldı acaba insanlık, bundan mı evrilmedi de devrildi ?

Sorgulayın içinizde ki Ademleri ,Havvaları,Lilithleri derim.

Sevgiyle kalın.

Cansel Işık

Paylaş

Psikiyatri Doktorları Bu Yazımızı Sevmeyecek.

Şizofrenler bu zamana dek tıbbın söylediğinin tam aksine sadece epifiz bezi (mührü) kırılmış Gayb alemine bilinçsizce düşmüş ,ya da dışarıdan yapılmış her hangi bir büyüyle musallata maruz kalmış,veyahutta uygunsuz durumlarda alkol,uyuşturucu tarzı maddelerle varlıkların sahasına fark etmeden bulaşmış kişiler olabiliyordu.Fakat bilim bunu çıkarlarına gölge düşecek diye üstünü örtüyordu.Bizim ülkemizde bu tür insanlara psikiyatrik damgalar basılarak aşağılanırken, vatikan bu tür belirti veren kişileri önce metafizik ilimle temizliyor,sonra Adam Kadmon (insanı kamil) olarak bünyesine alıp ruh ve madde alanında ,kozmik alanda değerlendirip yetiştiriyordu.Biz ise bilimlere güvenerek ruh hastası ya da şizofren diyorduk..Bu zamana dek ilimler susturuldu,alimler susturuldu dışlandı.Ama gün bugün alimlerin ve ilimlerin ne yazık ki tüm hastalıklar hakkında haklı çıktığı gündür.Şu an yıl 2019, ve 5 ci boyut yaşamında ülkemizde çoğu insanlar şizofrenlerin yaşadığı bu belirtilerden bahseder oldular.

Hurafe denilen varlıkları deneyimlemeye ve görmeye bile başladılar.Onu geçtim karanlık güçlerin zihinsel yönetimin de negatif etki almış olan vatandaşların temizliğine, kanal olup şifacı olarak tedavi etmeye bile başladılar.O zaman Türk Tıbbına göre ve psikiyatri bilimine göre şifacılar ve simyacılar da dahil hepimiz şizofreniyiz..İşin iç kısmına da bakarsanız öyle değil işte .Bunu hep yansıtırım.Beni tanıyanlar bilir,psikiyatrik ilaçlar bilinçli bir toplumun idam sehpasıdır.Psikiyatri bilimini karanlık güçler var etmiştir..Bunu fark edenler şuur üstü düşünebilenler bilir.Çünkü hedeflerinde; *İnsanların algılarını kapatmak, *Şuurunun üstüne çıkabilmiş olan uyanık insanları damgalayarak ilaç kullanımını tedavi altında yaygınlaştırmak,*Böylelikle kendi faydalandıkları manevi alemlerden bütün şifacıların faydalanmasını engelleyerek şuurlarını kapatacaklardı, insanları gayb bilgilerinden uzak tutacaklardı, varlıksal alemlerden bihaber yaşayan standart geçirgen insanların da üzerinde kötü enerjili varlıkları kullanarak hasta edecekler, daha çok ilaç kullanılacak ve bu bilim aracılığıyla daha çok para kazanılacaktı.Öte yandan bir gerçeği biliyorlardı ki psikiyatrik ilaca bağımlı olan insanlar asla iyileşmeyeceklerdi ve yan etkilerle davranış mod bozukluklarıyla toplumda kimi kendini imha edecekti,kimi ailesini yok edecekti,kimi çocuklara ,kimi hayvanlara zarar verecekti.Kimisi de psikiyatrik ilaçların etkisiyle daha bir üst model uyuşturucuların tuzağına düşecekti.Ve uyuşturucular da toplumun içinde böylelikle pazarda yerini alacaktı..Dünyayı yönetiyoruz hükmü altında yıllarca insanlara bunları yaşattılar.Genç,yaşlı,çocuk denilmeden insanların DNA larını böyle bozdular.Geçmişe kalırsa hep hurafeydi,komplo teorisiydi bunlar ve bu belirtileri yaşayanlar şizofrendi aileleri hemen kliniğe götürürdü.İlaçlarla meseleyi daha da işin içinden çıkılmaz hale getirirlerdi.Yazık ettiler onca insana yazık..En çok üzüldüğümde şu ki, bu konuda çok üzüldüğüm bir hadise vardır..Yıl 2014 Gata da bir profesör doktor şizofreni hastalığını metafiziksel varlıkların yaptığını iddia ederek teşhisini ortaya attı..Gata da görev yapan bu doktorun adı Kemal Irmak’tı. Bunu iddia ettiği için Gata gibi yerde aşkla görevini yapan bu adamı harcadılar,bunu söylediği için bitirdiler…Adamı tüm meslektaşları hayattan soğuttular.Yıl 2019 ve Gata profesörünü zaman haklı çıkartmıştır.Umarız acımasızca men ettikleri bu değerli doktoru Avrupa alıp kendi bünyesinde çalıştırmaya başlamamıştır..İşte böyle böyle ilim ve bilimde geri kaldı bu ülke..Bir ülkenin alimlerine ve ilimlerine leke atılıyorsa anlayın ki orada karanlık güçlerin metafiziksel bir çıkarı ve menfaatsel planları mutlak olarak zarar görüyordur. Evet başlıkta yazdığım gibi Psikiyatri doktorları bu yazımızı sevmeyecek…Artık kendi keyiflerine kalmış.Kabul etseler de etmeseler de psikiyatri bilimi metafizikle çalışmak zorundadır,metafizik ilminden yardım almak zorundadır.Hele ki artık dünyada metafiziksel savaşların yapıldığı bu dönemler atlatılırken insanları ilaçlarla katletmek, hele ki ergenlik dönemini atlatan her gence ve zihinde hareketlilik yaşayan,ilgilenildiği takdirde bilim adamı olacak olan bu yeni nesil indigo ve kristal çocuklara dikkat dağınıklığı adı altında hastalık damgası yapıştırmak,yeni nesilleri metamfetamin ve kokain içerikli ilaçlara mahkum etmek, gıda terörü uygulanarak kas romatizmasına esir edilmiş memleketimin %90 ına serotonin üretemiyor adı altında mutsuzluk hastalığı damgası yapıştırıp adına fibromiyalji demek ve depresyon ilaçları yükleyerek yaşamına devam etmelerini istemek ayrı bir psikopatlıktır. Evet bu ülkenin insanları mutsuz,evet bu ülkenin insanları saldırgan artık.Evet bu ülkenin insanları keser dönüyor hesap dönüyor ve ilaçlara bağımlı olarak başka alanın doktorlarına ilaç yazmadıkları için saldırıyor artık.Bu saldırıları yapan insanlar değil,içlerine yerleşmiş olan ve zihinlerine sürekli öfkeyi,kavgayı ,emreden metafiziksel varlıklardır.İnsanlar psikiyatrik ilaçlarla zihinden komut edilebilir hale geldiler artık.Bunun bilincinde olun…Görüldüğü gibi bütün bunlar benim ülkemde bir psikiyatri biliminden ziyade insan ırkını yok etme planına ortak olup karanlık güçlere hizmet etmekten başka bir şey değildir.İşte siz psikiyatrilerin inanmadığı metafizik ilmini eski Şaman Türkleri de doğrular ve kanıtlar ki insanlar bu şekilde tedavi edilir ve korunurlardı.Bu devletin acil olarak işinin ehli olanlardan Ak Şamanlar ve Ehlibeyt olarak birlik olup Metafizik ekibini kurmaları gerekmektedir.Üzgünüm ama bu bir gerçek dünya Simya ile yönetiliyor.Terör inanmadığınız Simya ile yapılıyor.Savaşlar Simya ile yapılıyor.Müslümanın Müslümanı vurduğu yerde Simya ile beyinler yıkanıyor,insanlara negatif varlıkları gönderiyorlar.İnsanlar kan döküyor.Bizim ülkemizin yetişmiş İblisten uzak Ak Şamanları ve Ehlibeyt gerçek Havasçıları bunun üzerine çalışmalıdırlar.Şimdilik diyeceklerim bu konuda bu kadar..


Sevgiyle kalın..

Cansel Işık

Paylaş

Metafizikçiler,Psişikler,Kozmik Şifacılar,Şamanlar ve Altın Çağ’da ÖZ.

Hayatımızda olan kişiler,olaylar ve koşullar hangi frekansta olduğumuzu söylermiş..Vermek almanın kapısını açarmış.Evrenden bir şeyler almak gayesindeysek bunun için önce vermek gerekiyor biliyorsunuz değil mi ?Etrafınıza nazik sözler söyleyin mesela.Ya da içten gülümseyin,beğeni ve sevgilerinizi çekinmeden belirtin .Ya da iltifat edin sevdiklerinize.Bunu beceremiyorum diyenlerdenseniz muhtemelen yolunuz size frekanslarınızı tanıtan birine düşmemiş, ya da buna dair ilahi bir mesaja, ya da size bu yolda rehberlik edecek,çakralarınızı dengeye alacak bir kozmik şifacıya henüz rast gelmemişsiniz demektir.Unutmayın ki mistikler, şamanlar ve psişikler ruhsal hiyerarşi tarafından bu konular için köksel bağlar aracılığıyla özel seçilmiş kişilerdir.Neden onlar özel derseniz, özellikleri nereden geliyor derseniz ; açıklamak isterim.Bugüne dek bu konularda kulaktan dolma sizi sınırlayan öğretilere sahiptiniz.Onlar sistem gereği evriminize ve deneyimlerinize göre üretilmiş bilgilerdi.Gerçek olan bilgi,sistemin zarar görmemesi adına sır olarak kendini koruması gerektiği için, sizlere hurafe imajıyla dönüşerek bilgi bırakıyordu..Şimdi artık sistem kendini sizler için ifşa ediyor ve kendisiyle bağ kurmanızı bütünleşmenizi istiyor.Bu bağı kurabilmek için de mistikleri, şamanları ve psişikleri devreye sokuyor.M.Ö. 3400 yıllarında İlahi yasa Galaktik Federasyon,ruhsal hiyerarşi ve diğer otoriteler İnsanların psişik becerilerini bastırmak adına DNA yapısının değiştirilmesine karar verdi . On iki sarmallı DNA yapılarınız değiştirildiği ve sarmalların birbirinden ayrılmasının sonucu bugün insanoğlunun tamamı bu seçilmiş insanlar dışında psişik becerilerini kullanamaz hale getirildi. İlahi yasa kararı insanoğlunun DNA sarmallarını ayırdıktan sonra, yeniden birleşmelerini engellemek için astral bedenlere implantasyonlar yaptı..Bu da dolayısıyla kozalaksı bezlerin, hipofiz bezlerinin ve hipotalamus bezlerinin ürettiği salgının oluşmasını engelledi.Adını sık duyduğunuz epifiz bezi,pineal bezi dediğimiz diğer bir adıyla bilgi ağacı,kozmik ağaç dediğimiz, evren bilgilerine ulaşmanızı sağlayan bezin kapatılması,insanoğlunun 4500 yıl önce dünyayı ele geçiren, fıtrat olarak ışığı düşük olan negatif karanlık güçlerle beraber yaşamamızın zorlaşmaması için yani iyimser bir niyetle insanların güvenliği için yapılmış bir işlem diyelim.Tabi ki bir süre sonra insanoğlu bu bezlerde salgı salgılayamadığı ve aktif olarak kullanılmadığı için bu bezler fonksiyonunu kaybetmiştir.Lakin ilahi yasa yine insanların ileri ki boyutlarda zorluk çekmemesi adına, buna ilaveten gelecek kuşaklarda sadece birkaç insanın bu bezleri kullanabileceklerini uygun görmüş.Bu amaçla da köksel olarak özel bir gen taşımalarına karar vermiştir.Onların özel olmasının nedeni bu sistem için görevli olarak seçilmiş ve doğmuş olmalarındandır.Buna neden gerek görülmüştür dersek ; İnsanoğlunun ruhsal gelişiminde metafiziksel bir saldırıyla, negatif varlıklarca ele geçirilip yoldan çıkmaması ve zarar görmemesi için, aralarından birkaçının ruhsal hiyerarşi ve galaktik federasyon ile iletişim kurabilmesi ve bu hususta göksel kapılardan yardım alabilmesi gerektiğine karar verilmiştir.O kişiler de peygamberler, kahinler, mistikler, şamanlar ve psişikler olarak ilahi yasa kararıyla Tanrılar tarafından özel yetilendirilmiş seçilmiş kişilerdir.Bu yüzden 5 ci boyuta geçtiğimiz ve Altın Çağı yaşamaya başladığımız süreçler itibariyle bedensel olarak uyumsuzluk yaşayanlar,sisteme uyumlanamayanlar,ağrısı sızısı olanlar,farmakolojik sebeplerden mod karmaşası yaşayanlar,unutkanlık,gerilim ağrıları gibi açık konuşacağım her hangi bir sufli varlık etkisiyle büyü,sihir gibi musallat tarzı hastalıklara sahip olanlar birer kozmik şifacı edinmek ve sisteme uyum sağlamak için dengelenmek zorundadırlar..Altın çağ yaşamında evrilmiş toplumlara artık ilahi yasa ile temas kuracak bir peygamber çıkmayacağı için, bütün kozmik şifacılar,kahinler,mistikler ve şamanlar ilahi yasanın ve göksel kapıların insanoğluna bu yönde sistem için iyileştirici bir hediyesidir.Peki onların sahip olduğu özel gene sahip olamasak da sahip olduğumuz bir epifiz bezimiz var ve bizde kullanabilir miyiz derseniz.5 ci boyut yaşamı zaten bunu gerektiriyor.İstediğiniz taktirde bu bezleri yeniden harekete geçirebilme gücüne sahipsiniz.Fakat bu ancak gerçekten bunu arzulamayı ve bu uğurda kendini adamayı ve disiplinli bir çalışmayı öze ulaşmayı gerektiriyor.Çünkü sizler kozmik şifacılar,kahinler,mistikler ve şamanlar gibi seçilmiş özel gene sahip değilsiniz.Öz’ünüz de sevgiyle bütünleşmemiş,dünya standart görüş açısına sahipseniz,ve hep öfke ile hareket ederek yaşadıysanız karşınıza bir ifrit,bir şeytan çıktı sanabilirsiniz.O aşamadaki gördüğünüz görüntü,varlık sizin içinizdeki özünüzün yansıması hayvanlar olacaktır.Çünkü 4500 yıl önce yaratımlarımız müdahale gördüğü için,her insan yaratımda DNA Sarmallarında % 20 sürüngen de dahil ,çeşitli hayvan DNA larına sahiptir.% 100 İnsan DNA sına sahip değiliz maalesef.Geçen ki yazımızda Adem ve Havva çiftleşmesinde aybaşılı çiftleşmeden bahsetmiştik ve Tanrıça kanının yaratım için genetik kodlar şifresini barındırdığını da söylemiştik.Bu arada belirtelim ki Tanrıları ve Tanrıçaları insan sananlar şunu bilmeliler ; Onlar öz bedensiz varlıklardır,son şu an ki insandan, bizden önce yaratılmış insanlar da şimdikinden farklı yetilerde yaratıklardı.Buna örnek ver derseniz ; insanın bugünkü şeklini almasına ve tohumlamada çalışma yaparak bazılarımızın bedenlerine enkarne olan Galaktik Ruh Irkı LYRAN’lıları örnek verebilirim.Örneğin bu dünyada ki bazı insanların ulaşacağı ÖZ kavram Lyran’lılara açılacaktır. Kim Lyran’lılar derseniz Kedigiller derim. Öz kavramı budur işte.Bazıları özünde sürüngeni görecek,bazıları ejderhayı,bazıları baykuşu,bazıları kartalı,bazıları akrebi vesire.İyi isen öz hayvanın iyidir..Ama insan olarak kötülüğe hizmet ettiniz ve ilahi yasakları deldiyseniz ÖZ ünüz sizi korkutan bir varlık olacaktır.İlahi yasa bu kadar nettir.İşte karanlık güçler sizin özünüzde ki bu hayvanları ele geçirip nefsinizle yönetmekteler.Şeytan denilen meselenin de esaslı özü budur.Aranızda sosyal medyada bazı bilgilere kapılıp kalanlar oluyor,kozmik şifacılara,kahinlere,mistiklere ve şamanlara ŞEYTAN ile çalışıyor diye etiket yapıştıranlar oluyor.Bu doğru değildir.İşte sırf bu yüzden zihninizle tuzaklara düşüp,zarar görmeyin diye bu konulardaki bilgileri ,en ince detayına kadar sizlere aktarmak ve geniş açılı sunmak zorunluluğum vardır.İçindeki hayvanı terbiye edemezsen, para hırsı ve ego yaparsan görünen,görünmeyen bütün enerjiler karanlığa hizmet eden varlıklara,insanlara dönüşür.Bunu sen kim olursan ol zihninle dönüştürme gücüne sahipsin.Bunun içinde Nefsimizi oluşturan bu öz hayvanları terbiyelemek, nefsimizi yüksek gaye ve hedeflere yönlendirmemiz ve önüne yüce hedefler koymamız ilahi ilimle eğitmemiz gerekiyor.Nefis ve terbiyesi konusuna burada değinmeyeceğim.Araştırabilirsiniz ,çoğunuz tarafından bilindik bir konu bu zaten.Ama bu bezleri harekete geçirmek ve sağlıklı bir şekilde uyumlanmak için bu terbiyeyi ÖZ’ de yapmak gerekiyor.Bunu tek başına yapamıyorsanız Negatif duygular kapsamında sistemin ve gündemin dayattığı öfke,dünya derdi,para hırsı,ego,kişisel çıkmazlar,kaygı,depresiflik gibi durumlarınız varsa,elektromanyetik kirlilik ve radyasyon alanında teknolojik zararlara ve bundan mütevellit karanlık güçlerce zihin yönetimine maruz kalacağınız düşüncesinde kuyuda çırpınıyorsanız işte size tamda bu sebepten özel gen taşıyan kozmik şifacıların frekanslarınıza temas etmesi gerektiğini söylüyorum.Metafizikçiler,psişikler,kozmik şifacılar,şamanlar Altın Çağ yaşamı için özel olarak taşıdıkları gen ile kozmik evren tarafından eğitildiler.Çünkü dünyanın şifası adına getirilen sevgi için uyumlanan tılsımın vakti gelince harekete geçmesi lazımdı.Bu bilgi hepinizin DNA larına ilahi yasa gereği 2019 un Mart ayında Baş Melek Cebrail aracılığıyla yüklendi. Dünyada nerede olmak istediğiniz ve Yeni dünyada ruhunuzun amacını ifade etmek için yapmak istediğiniz şey ile ilgili artık seçimler yapın.Başlangıcı siz yapın.sistem size gönderilmiş öğretmenler, rehberler ve şifacılar ile dolu.Yeni dünya frekansına uyumlanmış ve yükselişe geçmiş olanlar kavgadan,taraflı yargı ve düşünceden,nefretten,kin ve öfkeden,para hırsından,korkudan,maddi değer yargılarından arınmış her baktığı kavramda yaratıcıyı ilahi ışığı yakalamış ,birbirine baktığı zaman da yaratıcının nurunu görüp nurani bakış açısıyla hareket edenler olacaktır..Eğer bu saydıklarımı ve ilahi ışığı benliğinde hissedemiyorsan sakın kendini teselli edip “işte ben tamda böyleyim,herkese iyilik yapan biriyim” diyerek kandırma.Bu kendine yaptığın bir zarardan başka bir şey değildir.Bundan sonra toplumda sorun yaşadığınız kişileri X,Y,Z kuşağı olarak değerlendirmelisiniz,her kuşağın doğumunda belirlenmiş bir kuşak programı ile dünyaya aramıza doğduğunu unutmamalısınız.Her kuşak kendi programının özelliklerini taşımakta ve buna göre de onların icra alanları mesleki hayatları ,ilgi alanlarının belirlenmiş olduğunu, onların galaksilere ait enkarne ruhlar olduğunu bilmelisiniz..Bunu özellikle çocuklarınız üzerinde gözetin ve uygulayın.Onları program özelliklerine göre yetiştirin.Kuşak programlarının bilgisine vakıf olun ve ihtiyaçları bu doğrultuda karşılayarak sistemden beklentide olun.Almak ve vermek yasası çok güzel işlemektedir.Eskiyi bıraktık artık.Eski yaşanan tecrübelere göre karşılık verme düşüncesini terk ettik.Artık ilişkilerde yargı ve hesap yapmadan sevdiklerinize saf iyilik ve sevgi bilincinde sıcak bir kucaklama ile karşılık verebilirsiniz.Açtığınız kucakta ki sevgi tılsımı sistemi harekete geçirecektir.Her şey içinizle uyumlu artık.Bu sebepten duygusal yanlarınız çok ön plana çıkabilir,yıpranılmış anılar sizden kopmak istemeyebilir.Ağlayabilirsiniz.Ağlayın..Olabildiğince ağlayın.Bu bir arınış ve yükselişe geçen bilinç için gereklidir.Fakat istemeseniz de geride bırakmak, sizden sonraki kuşaklar için yeni,güzel, sevgi dolu anılar oluşturmak adına kara sayfaları yırtıp atmak ve güzel dokunuşlarla yeniliğe açılarak içinizde yeni bir cennet yaratmak zorundasınız.Yarattığınız Cennet sevdiklerinizle hep beraber yaşayacağınız Cennet hayatıdır.Önümüzdeki tüm süreçler boyunca fiziksel ve ruhsal sıkıntılarınız için Metafizikçiler,Psişikler,Kozmik Şifacılar ve Altın Çağın nimeti olan Şamanlar bu konuda sizlere danışmanlık yapacak,rehberlik yapacak ve sorunlarınızın çözümünde ilahi yasanın verdiği yetkiyle dünyaya enkarne olan Ana Tanrıça Meryem ruhunun enerjisi altında, sizin adınıza göksel kapılardan yardım alarak yaşamı ve sizleri güzelleştireceklerdir.Bu güzellikleri ve nimetleri yıpratmadan değerlendirirseniz boyutsal akışa uyumlanırsınız ve yaptığınız her şeyde desteklenirsiniz.Onlar sizin için varlar..

KAİNATTA Kİ HİÇBİR VARLIK KÖTÜ DEĞİLDİR.KÖTÜLÜK SADECE İLAHİ IŞIĞIN DÜŞÜŞÜ VE YANSITIŞ BİÇİMİYLE OLUŞUR.YANİ EVRENDE Kİ MELEKTE SİZİN İÇİNİZDE,ŞEYTANİ VARLIKLARDA.ŞEYTANIN KÖTÜ OLDUĞUNA MI İNANIYORSUNUZ.O HALDE KÖTÜLÜĞÜ YANSITAN TÜM BİLİNÇLERİ İNANÇLARI ÖLDÜRÜN.İÇİNİZDEKİ VE KARŞINIZDAKİ VARLIKLAR SİZE YENİLİP MELEK OLACAKTIR..RUHSAL YOLCULUĞUNUZ SÜRESİNCE YARATICIYI YAKALAYIN VE KUCAKLAYIN…SİZİ SEVEN VE AYDINLATAN İLAHİ IŞIĞINIZ SADECE O’DUR.

Sevgiyle ve ışıkla kalın…

Cansel Işık/13.05.2019

Paylaş

HAYAT AĞACI VE KAN

Kan içilen ayinleri siz de duymuşsunuzdur,bu hareketin geçmişten bugüne hangi mantığa hizmet ettiğini hep merak etmiştim.Bu yüzden bu araştırma yazısını yazarken en ince ayrıntısına kadar irdelemek ve işlemek istedim.Kiminizi kan tutsa da tiksindirici gelse de kusura bakmayın epey irdeledikten sonra bilinçlenmek adına bu yazının mutlaka yazılması gerektiğine karar verdim. Toplumda bunca eğitimli bir kitle oluşturulurken bunca cehaletin de bir nedeni olmalıydı.Maalesef ki gezegenimizde yüz yıllardır acı olan durumlardan birisi şu ki; toplumların her daim gerçekte ne olduğunu bilmedikleri bir davanın avukatlığını ısrarla yapıyor olmaları ve dayatmalar sonucu sorgusuzca öğretilere sarılarak,saparak yaşamış olmaları. İşte ben bu yazıda çizginin dışına çıkarak, merak ettiğim hem kanın gizemini hem de hayat ağacı diye bildiğimiz kavramları ele almak istedim.İncile baktığımız zaman İncil ; Hayat Ağacı hikayesi ile Bilgi Ağacı öyküsünü birbirine bağlamaktadır..

Bilgi Ağacıyla tanışmanızı istiyorum.Resimde de gördüğünüz gibi Bilgi Ağacı bilgi sahibi olmamızı sağlayan bölgedir.Sahip olduğumuz cinsel yetenek ve uygulamalar bu gördüğünüz Bilgi Ağacı merkezlidir.. Biliyorsunuz ki bu ağacın meyvesi insanlara hep yasaktı ve mühürlüydü. İnsanlara kutsal öğretilerde Hayat Ağacına da katılmak yasaklanmıştır. Peki neden yasaklanmıştır ? Bunu anlamak için yaşam gücüne göz atmamız ve bize öğretilenlerin ötesine bakmamız gerekiyor.Kuran’a baktığımızda bu meyvenin elma olduğu tasvir edilir.Sizce insan hiç elma yiyerek cennetten kovulabilir mi ? Bunu Adem için yaratılan Tanrıça Lilith öyküsünden de hatırlarız ki bizlere bir cinsel birleşme konusunda Lilith’in Adem’e itaatsizliği secde etmeyişi anlatılır.Burada da öğretilen şeytan kavramı ölür ve yerini sürüngen ırk kavramı alır. İkinci yaratılan kadın Havva’dan ve Havva’nın yılan tarafından kandırılması, uygunsuz bir cinsel birleşmeyle de cennetten kovuluşları üstü kapalı olarak betimleme tarzı anlatılır.Orada ki insana yasak olan meyve işte kandı.Halbuki yasaklanan kan bizim damarlarımızdaki yaşam sıvımızdı.Sizce bir kan insana neden bu kadar yasaklanmış olabilirdi ? Çünkü kadınlarda ki aybaşı kanı, kişisel, gezegene ait ve göksel deneyimin arşivlerini barındırmaktadır. Aybaşı kanının erkekteki karşılığı da elbette spermdir. Bilgisayar çipleri gibi sperm de bilincin evrimi için zeka şifresini taşımaktadır.Kadın kan kırmızı rengin titreşimidir. Erkekte ki sperm de beyaz rengin titreşimidir. İşte bu iki rengin enerjisi karıştırıldığında kan ve sperm insanların bilmemesi gereken bambaşka bir iksir oluşturmaktaydı.Tanrılar tarafından kutsal ve güçlü bir eylem olarak görülüyordu bu.. Sümer tabletlerinin açılımı bizlere acı ama gerçek olan kabul ederken zorlandığımız bu sarsıcı bilgileri sunmuştur. Tanrı Enlil ve Enki kulları olan insanlara nasıl davranılacağı ve onların durumu konusunda işte bu sebeple kavga etmişlerdi. Hükümdar Enki insanları savunmuş ve dişi yoluyla insan ırkına cinsel bilgi armağanını sunmuştu. Hükümdar Enlil, bunun insanları Tanrılara denk hale getireceği korkusuyla cinsel bilgiyi kesinkes yasaklamıştı. Görüldüğü gibi bu kavramlar ve görünmeyen, hücresel kök varsayımları yaradılış öyküsüne -Adem ile Havva, yılan ve Cennet Bahçesi- konseptine çağdaş bir biçimde göndermede bulunmaktadır. Enlil insanları yönlendirip ayırmak, tanrıların eylemlerini bilmekten uzak tutmak isterken cinsel bilgi ise insanlara Enki’nin armağanıydı. Tanrıça enerjisini taşıyan aybaşı kanı ve Tanrı enerjisini taşıyan spermin karışımı insanlara tanrıların kutsal gücünü aktarmış olacaktı,Enlil’in çıldırdığı yer işte burasıydı.Adem’in Havva ile kanamalı bir şekilde cinsel birleşim yaşaması insanları Tanrılara denk hale getireceği için Adem ile Havva cennetten kovulmuşlardı.Erkeklerin aybaşı dönemindeki kadınlara dokunmasını da işte bu yüzden yasaklamışlardı ve sapkınlık etiketiyle de böylelikle derin bir sırrı ve Tanrısal gücü insanlardan uzak tutmak istemişlerdi.Eğer erkek kadınla böyle bir dönemde temasa girerse beyaz rengin titreşimi bir kaşif gibi hareket edecek kadının gücü ve bilgisini kanda ki kodları telepatik olarak gönderecekti. Aybaşı kanı yüksek oranda oksijenli bir sıvıdır, kanın en safıdır ve deşifre olmuş DNA’yı taşır. Sarmalları deşifre edip verinin yeniden yapılanmasını sağlayan oksijendir. Bilim insanlarımız bu yüzden şimdi DNA’nın üçüncü bir sarmalıyla oynamaktadırlar. Foton ışınlarına bedendeki ışık şifreli iplikçik olarak adlandırılan liflere dayalı DNA sarmallarının kuruluşunu öğreniyorlar.İlk Yaratıcıyı düşünün aklınıza ne geliyor ? Biraz beyniniz yanacak ama toplumumuzda ataerkil Tanrı enerjisinin kaynak olduğu, dişi enerjininse onun kullanımı ya da eylemi olduğu öğretilmişti bize. Halbuki bu bilgi tam tersidir.Dişi kaynağı, erkekse kaynağın nasıl kullanıldığını temsil etmektedir.Anaerkil Tanrıça enerjisi henüz anlaşılmakta ve kadınlar saygı görmekteyken bu karışım tanrılar için ölümsüzlük içkisi sayılıyordu işte. Erkekler kırmızı rengin titreşimini kullanmak için aybaşı kanını içecek ya da spermleriyle karıştıracak olurlarsa canlanıp güçleneceklerini biliyorlardı.Sizler için biliyorum düşüncesi zihinlere kodlandığı için çok itici fakat onlar içinde ölümsüzlük anahtarlarından biriydi bu.İlk Yaratıcının bir dişi titreşim olduğu doğruydu bu sebepten ilk çağlarda Anaerkil bir hakimiyet vardı.Tabiat ana,dünya ana ,Ana Tanrıça gibi kavramlar mevcuttu. Çünkü kaynak, bildiğimiz gibi dişi bir titreşimdi. Bu dişi ilkeye eşlik eden erkek titreşim Tanrıça aşkının rekabeti içinde milyonlarca yıl önce enerjiyi kötüye kullanarak maalesef bölünmeye başladı.İşte bizler bugün burada kötüye kullanılan o enerjinin parçalanmış bir bölümünü oluşturuyoruz. Sıradan bir Tanrının Pleiadesli iki oğlu Dünyanın egemenliğini ele geçirmişti, aralarında savaşlar yapıp bugünkü çıkmazı yaratmışlardı. Geniş bir açıdan bakarsanız önemsiz bir aile kavgasıydı bu. Kutsal Ana Tanrıça işte bu kavgalar yüzünden sayısız tanrıya eşlik etmek için bölünmek ve kendini pek çok biçime sokmak zorunda kalmıştı. Tanrılar ananın bu titreşimini yatıştırmak, sevmek ve onunla olmak istiyorlardı, çünkü bütün yaratıcı, yaşamsal güçler Ana Tanrıçadan kaynak olarak geliyordu.Bu sebepten kanın gizemi saklı tutulmuş ve modern dinlerde hem kadının durumu hem de bu konu saptırılmıştır. Hristiyan komünyonunu merak ettiğiniz oldu mu hiç? Komünyon nedir bilmeyenlerinize kısaca geçelim.Hristiyanlıkta İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki gece havarileri ile yediği son akşam yemeği’nin anıldığı ayindir komünyon. Hristiyanlara o ayinde İsa’nın etini yiyip kanını içtikleri söylenir. Nedir bunun anlamı? Hristiyan olarak yetiştirilenler şu sözcükleri sürekli duymuşlardır. “Bu benim etim. Bu benim kanım.” İşte bu törenler hep birer sapmadır. Beden ve kan yemek içmek yamyamlığı çağrıştırır ve temelinde eski, şifa bulmamış bir sürüngen etkisi vardır.Kanın saklı olan bu gizemini sürüngenler bildiği için de bu ayinlerle sapkın bir yansıtışa dönüştürmüşlerdir. (Reptilyanlarda olduğu gibi.)Gelelim şimdi kan ile Hayat Ağacının ilişkisine.Nedir Hayat Ağacı?

Çoğu insan Hayat Ağacını meyve veren bir şey sanır. Resimde gördüğünüz hayat ağacıyla tanışın

Plasenta…Biraz önce ki genişçe bahsettiğimiz kan ve sperm karışımından oluşan kutsal iksir işte bu hayat ağacının yasaklanan meyvesini getirir bize. Kan.Eski zamanlarda bu meyvenin Tanrıçanın kanı olduğu bilinirdi. Buydu Hayat Ağacının meyvesi. Tanrıça kanını taşıyan plasenta.Şimdi daha net anlamak için bedeniniz ve sinir sisteminizi bir ağaç olarak düşünün. Öyküler ağaçlardaki meyvelerden değil, bedenin meyvelerinden gerçekte tanrıların armağanı olan salgı ve maddelerden söz eder. Çağlar boyunca Tanrılar dikkatimizi bu bilgiden başka yerlere çevirmişti işte. Cennet Bahçesi efsanesinde dişi titreşime Havva adı verilmişti. İlk dişi anlattığımız gibi elbette o değildi. İlk dişi, yaşamı yapan Tanrıçaydı. Öykü daha sonra, erkek titreşimin hayat yapma yeteneğini göstermek için değiştirildi. Yaradılışın bu anlatımında kadın erkeğin kaburgasından çıkar denilerek dikkatler kapatıldı.Kanı taşıyan Tanrıça olduğu için yaşamı ortaya çıkarmayı bilen yaratıcı, yaşamsal güçlerin sahibi her zaman Tanrıçaydı. Fakat Ataerkil hareket Tanrıçayı sürgüne göndermişti. Mit ve efsane masalı şeklinde anlatılarak insanlardan da bu bilgi gizlenmişti.. Böylelikle yaratım hikayelerimiz ve insanlık tarihimizde değişmek zorunda kalmıştı.Şimdi bakın araştırın İncil,Kuran ve Tevratın neresinde Tanrıça ve kanı vardır ? Çünkü Tanrıça ve Ataerkillik arasındaki savaş bugün bile halen sürüyor. Gelelim şimdi yaşamsal güçlerin sahibi olan dişil enerji Tanrıça ve Ay’ın dişil enerji sırrına.Bir zamanlar dişi ilkeleri harekete geçirmek için çalışan dünya dışı zeka güçleri vardı. Bu yüzden Ay, Güneş’in eşi, Dünya’nın kız kardeşi, gecenin, sihrin ve bilgeliğin temsili olarak bilinirdi… Kadim zamanlardan beri günümüze hep aktarıla gelmiştir Ay’ın sırrı. Ay’ın sırrına vakıf olmak, en gizli iç potansiyele kulak vermek demektir, Ay’ı duymak demek geçmişin ve geleceğin döngüsünden çıkıp, gecenin en karanlığında ki bilgelik ışığını taşımak ve hatta bu ışık haline gelmek demektir. Ayla uyumlu olmak, insanın kendi doğasının en gizemli noktalarını açığa çıkarıp, onları tanımak ve bilmek, bunların ötesinde en gizemli sırlarını öğrenmek demektir. . Ay halden hale geçerken, tüm ruhlar takip eder onun seyrini. Çünkü Ayın döngüsü, insanların döngüsüdür. Ve bu seyir bir çemberdir, bu çemberde doğumun ve ardından ölümün ve yeniden doğumun çemberi olarak devam eder.Ay hep dişinin yaşam getirme ve hissetme yeteneğini sır olarak saklamıştır enerjisinde.Ay’ın duyduğumuz gizemli dişi çağrışımı buradan gelmekteydi. Eskiden insanlığın üzerinde Ay’dan gelen ve dişi enerji programını yayan böylesine muhteşem bir etki vardı. Ay büyük bir bilgisayar gibidir. Bu nedenle çeşitli varlıklar ve dünya dışı zeka biçimleri aya sahip olabiliyor ya da ayı simya ile programlama becerilerinde bulunabiliyorlardı. İşte mevcut dönemlerde Ay’ı dişi döngüye göre programlayan varlıklar olmuştur. Bu hatırlanıyor, çünkü aktarımlara göre sevgi dolu, iyiliksever bir zamandı. Sonra elbette her şey birden değişmiş negatif denetleyiciler devreye girmişlerdi.

Aydan Dünyaya çağlardır yayınlanan elektromanyetik frekanslar insanlara bu zamana dek negatif oluşumlarca gönderiliyordu.Fakat şimdi ki gelişen yeni durum da pozitifler negatif denetleyicilerin etkisini yok etmek adına çalışmalar yaparak, negatif denetleyicileri devre dışı bırakıp Tanrıçanın dişil enerjisini tekrar sisteme soktular..Tanrıçanın dişil enerjisi Ay üzerinden elektromanyetik frekanslar ile çifte sarmallı DNA’nın yaşamını koruma amacıyla yeniden gönderilmeye başlandı. Buna sebep olan yine biz insanlardık.Bizi kurtarmaya geldiklerini düşündüğümüz uzaylı dostlarımızla kurulan temaslar sistemin bu yönde yön değiştirip karar almasına neden olmuştu.Bütün bunlar olurken Kadın-Erkek buna hazır mısınız diye sorulmadı size. Çünkü bunun yanlış bir yanı olmadığına karar veren dünya dışı pozitif zeka güçleriydi. Aydan gönderilen yeni elektromanyetik frekanslarda yalnızca dişiler için belirlenmiş yayın programları söz konusuydu. Ay dişilerde bir doğurganlık programı yerleştiriyor. Bu doğurgan döngü, güneş döngüsünden çok daha sık çocuk dünyaya getirme olanağı yaratmak üzere programlandı. Buradan regl kanamasına neden aybaşı kanaması denildiğini ve Ay’ın doğurganlık programımızın ana hatlarını çizdiğini anlayalım. Ancak, bu aşamadan sonra böylelikle yeni bir üreme döngüsüne de girebiliriz .Bu da hızla tırmanan nüfus artışını sınırlamada yardımcı olacak bir türde üreme programı olacaktır.Bence artık yapılan bu çalışmalardan sonra negatif denetleyici Tanrı benzeri bir enerjiyi terk etme zamanı geldi. Çağlar boyunca negatif denetleyiciler yüzünden kadınlara kanlarının lanetli olduğu söylendi.Ve her doğan kız çocuğunun diri diri gömülmesine neden olan sapkın bir inancı yaşattı.Bu sebepten şeriat denilen sapmalarda kadın aşağılandı,taşlandı,öldürüldü. Ve günümüze kadar gelen dayatmalı öğretilerle erkeklerde kadınları bu hususta aşağıladı.Halbuki kadının taşıdığı kan tanrıça kanıydı ve bu zulmü bu yüzden görmekteydiler..Kadınlar çoğunlukla aybaşı kanlarını güçlerinin kaynağı olarak görmek yerine bu yüzden hep kendilerinden tiksinip küçümsenmek üzerine programlanmışlardı.. Ataerkil şiddet; doğan bir çocukta ki kan için “benim kanım,benim soyum” sloganı attırırken, Kadınlarsa dinlerin baskısıyla ve ataerkil dayatmalar yüzünden dışlandıkça kendi kanlarından korkar olmuşlardı. Kanlarının kaynaklarını ve güçlerinin olduğunu bu yüzden anlayamıyorlardı. Oysa kan genetik şifreyi taşıyordu ve Ana Tanrıça her şeyin kaynağı olduğu için genetik kod şifresi de ondan geliyordu.Yani kan kadının kanıydı,soy kadının soyuydu. Öykünün saklı tutulduğu yer işte burasıdır..Kaynak der ki ; Eğer bereketli bir bahçeniz olsun ve bahçeniz şehrin en iyisi olsun isterseniz siz kadınlar sulandırılmış kanınızı kullanın. Bahçeniz çiçek açacaktır. Kanınızın besinin büyümesini hızlandırabildiğini göreceksiniz. Kan çok, pek çok şeyi hızlandıracaktır. Kadınların aybaşı kanaması bir hata,suç değildir. Tanrılardan verilmiş en büyük armağanlardan biridir. O Tanrıların güç kazanmak için kullandığı bir iksirdir.Bu konuda Aborijinli kadınların davranışlarını incelemenizi öneririm.Onlar aybaşı kanlarını torbalarda saklar, yaraları iyileştirmede kullanırlardı. Eğer gezegendeki her kadın ne kadar güçlü olduğunu bilecek olsaydı ataerkilliğin hali ne olurdu sanıyorsunuz? Biliyorum ki böyle bir bilginin kadınlar için güçlü bir varlığın kendilerine benzer bir şekilde kendi kanlarında aktığını düşünme fikri çok zor gelecek. Erkekler içinde, her şeyin ardında dişi bir titreşim olduğu düşüncesi çok çok sarsıcı gelecektir.Kanın gizemlerini bir ortak yaşam süreci olarak inceleyin.Göreceksiniz öyle bir zaman gelecek ki, yaşam büyük değer kazanacağı için kadının aybaşı kanaması topluluğun çok önemli bir parçası haline gelecek.Yakın zamanda kadınlar kanlarıyla yapabileceği çok şey olduğunu öğrenecekler. Ve kanlarını korumayı da bilecekler.Kan korumak da neymiş derseniz ; önünüze gelen her erkekle birlikte olmaktan ve hamile kalmaktan sakınacaksınız.Regl kanlarınız o kadar kıymetlidir ki, duymuşsunuzdur aybaşı kanının büyülerde bile yeri vardır ve kullanılması bu yüzden şiddetle yasaklanmıştır ve hiç affı yoktur. Çünkü kişisel, gezegene ait ve göksel deneyimin arşivlerini barındırmaktadır ve özellikle rahim kanı şifresi çözülen derin bilginin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.Bu yazıyı sabırla okuyup buraya kadar bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim..Beyniniz yanmış ve sarsılmış olabilirsiniz..Şimdi gözlerinizi kapatıp burnunuzdan derin derin nefes alıp ağzınızdan verin.Bunu 3 defa tekrar edin…Hep beraber daha aydınlık günlere diyelim….

SEVGİYLE VE IŞIKLA KALIN


Cansel Işık/Manyakaşkıngelini/11.05.2019

Paylaş

Şeytan Kedileri Sevmez …Çünkü ;

Siyah kediler oldum olası batıl inanca göre sevilmezler.Uğursuz görülürler.Önümüzden siyah kedi geçtiği zaman başımıza bela kaza geleceği sanılır.
Aynı zamanda bazı kesimler siyah kedileri Şeytanın kedisi olarak düşünür.Bu yüzden geçmişten bugüne resimli tefsirlere göre büyücülerin ve cadıların yanında hep siyah kedi figürü olur..Halbuki şeytan hiçbir kediyi sevmez.Çünkü kedilerin gözlerinde iki ayrı perde vardır.Kediler bu tarafı da diğer tarafı da gören gözlere sahiplerdir.Kediler kendini sevmeyen şeytanı gördüğü için şeytani varlıklara kafa tutan canlılardır.
Şeytan kedileri sevmez, çünkü siyahı da beyazı da dahil her renkten kediler şeytanın çocuklarına saldırır ve sahiplerini ifrit enerjilerden korurlar.
Tutun ki sizin kendi içinizde var olan şeytani enerjiyi ( yani kötü kalpliliğinizi) bile hissettiği an size karşı tüylerini kabartır tavır alır.Size yaklaşmaz tıslar.Çünkü her insan biraz şeytan biraz melektir.Ve insanın şeytanı da meleği de özündedir.
Bir diğer hurafe de Allah’ın insandan önce yarattığı enerjisel boyutsal varlıkların kedi ve köpeklerin içine girdiği konusudur.
Burada gizli ilimlerin kapısını aralamayacağım tabi ki ,korkuya neden olan, bilinen yanlışları düzeltmek amacıyla konumuzla ilgili kısmından doğru bilgileri aktaracağım.Yaratılmış hiçbir kafir enerjisel varlık evlerde yaşayan kedi ve köpeklerin içine girerek sahibine karşı saldırganlaştırmaz..Sadece sokaklarda kılığına girer,kedi ve köpeklerle cinsel münasebette bulunmak adına sadece kedi ve köpeklere gözükürler,sonra da çekilip giderler..Bu gelişen durumu ise insanlar 3 boyutlu gözleri perdeli varlık oldukları için göremezler.
Kedilerimizin evlerimize gelen insanların bazılarına hırçınlık yaptığını rahatsız olduğunu biliriz.Bu durumda da kediler bu tür bir varlığın sinyalini aldığı için tüylerini kabartır hırçınlaşır ve o gelen insanı evi sahiplendiği için o evde istemez.Evlerimizdeki kediler bu durumlar için bir tür radar görevi görürler.
İmanı sağlam insanlar içinse bu durumlar korkulacak bir durum değildir.Kedilerde bu özellikleriyle korkulacak ya da sevilmeyecek canlılar değillerdir.
Bir diğer konu da kedilerin gözlerinin karanlıkta ya da düşük ışıklı ortamda parlaması ya da kırmızılaşması durumudur.Bu durum bazı insanları ürkütür.Halbuki bu durum ürkülecek bir durum değildir.Kediler noktürnal yani gündüzleri dinlenen, geceleri faal olan canlılardır.Alacakaranlık kuşağı canlılarıdır.Kedilerin gözünde tapetum lucidum adı verilen ve ışığı yansıtan bir tabaka vardır. Bu tabaka kedilerin çok düşük ışıklarda bile görebilmesini sağlar.Gözleri bu yüzden parlar..Kedinin retinasında insanlara kıyasla daha fazla sayıda çubuksu retina hücresi vardır. Bu hücreler görüş açısının yanı sıra gece görüş yeteneğini de artırır. Bir kedinin gece net olarak gördüğü bir cismi insanın aynı netlikte görmesi için 6 kat daha fazla ışık gereklidir.
Neymiş o zaman ; “tapetum” denilen organ gece görüşünü ve gözlerin parlamasını sağlıyormuş.Yani öyle bilindiği üzere kedilerin gözlerinin parlaması içine herhangi bir varlık kaçtığı için değilmiş.
Bazı insanlar kedilerin gözlerindeki göz bebeğinin şeklinden korkarlar ve vampiri andırdıklarını söylerler.Bizler gibi dairesel bir göz bebeği yerine, kedilerin göz bebekleri dikey bir elips şeklindedir.Kedilerin gözlerindeki ortada duran vampir gözünü andıran elips şeklinin büyümesi durumu ise bir kedi bir av belirleyip atağa geçtiği zaman,birde ışık yetersizliğinde kendini güvende hissetmediği zaman büyür.
Dedik ki kediler bu dünyayı da diğer boyutları da görebilen gözlere sahiptir dedik.Fakat bu demek değildir ki kediler karanlıkta her şeyi görebilirler..
Tam aksine siyah perdeli bir oda da zifiri karanlıkta kapalı kaldıkları zaman hiçbir şey göremezler,bu yüzden zifiri karanlıklar her kediyi korkutur, strese sokar.Bulundukları ortamı işaretlemek ve kokusunu bırakmak içinde oda içinde dışkılama yaparlar.Yani bir kedi besliyorsanız terbiye ve ceza sistemi olarak bu sistemi sakın ama sakın denemeyin.
Toplumca bilinen bir diğer yanlış bilgi de kedilerin nankörlüğü konusudur.Kediler diktatörlüğe gelemeyen,ceza sistemine ve şiddete uyum sağlamayan,tıpkı Ahmet Kaya gibi kurallara baş kaldıran canlılardır.Çok üstüne giderseniz de Che Guevara gibi kendi devrimini uygulayacaklardır.Bu yüzden de insanlar tarafından hep yanlış anlaşılmışlar ve nankör olarak tanınmışlardır.
İşinize gelirse arkadaş, siyahı da,beyazı da,sarısı da her renkten ve cinsten yaratılmış olan kankalarımız böyle yaratılmışlar işte.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Elementlerin Dansı

Yeryüzünde var olan dengesizlikleri herkes görür ve ifade eder.Aslolan dengeyi sağlamak için ne yapılması gerektiğini bilmektir.Bunun içinde elementleri fark etmemiz ve görmemiz gerekir.Elementlerin dansını tanımlamak güzel bir şey olsa gerek.
Düşünsenize Ağaç,Ateş,Toprak,Su ve Metal renkleriyle,şekilleriyle ve özellikleriyle bir kombinasyon altında birleşerek bizlere bir ifade dili kullanıyorlar.
Biz çevremizde var olan dengesizlikleri görürken onlarda bize dengeyi sağlayabilmek adına yapılması gerekenleri bu ifade diliyle aktarıyorlar.
Tabi ki bunun için elementlerle iletişim içinde kalarak seslerini duymak gerek.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Tarafını Seç ! Şeytan mısın, Melek mi ?

Hiç düşündünüz mü bilmiyorum.Çok sık duymaya başladığımız hayvanlara tecavüz ve şiddet hikayesi
İnsanlar arasında yaşanan tecavüz ve şiddet hikayesi İNSAN IRKININ ele geçirilmesi sonucu
yani aynı frekans enerjisiyle gerçekleşmektedir.
2000 li yıllardan bu yana yeryüzünde negatif enerji dalgası pozitif enerjiyle çarpışıyor.
İnsan düşünce gücüyle kendini yönetebilecek bir varlıktır. İnsanların % 45 i son 10 yılda bunun farkında olarak pozitif enerji dalgası altında kendini negatif enerjiden korumaktaydı.%45 bunun için birbirini bu yönde eğitti,terapiler,uyumlamalar yapıldı.
Ve bu %45 canla başla %55 i pozitif enerji dalgası altına almaya çalıştı.Fakat insanların içindeki inanç kırıklığı,güvensizlik,olumsuz düşünceler sayesinde pozitif enerji gücü kırıldı,negatif enerji yeryüzünde baskın kaldı..
Geriye kalan % 55 in bu farkındasızlığı yeryüzüne negatif enerji dalgasını gün geçtikçe daha da yoğun bir şekilde çekmeye başladı.
Tabi bu oranlar sadece Türkiye için değil dünyada yaşayan herkes için geçerli.
Negatif enerji bilindiği gibi kötülük enerjisidir,bunu nasıl algılarsanız algılayın.
Ama iblisin,ama şeytanın ama kötülük tanrısı Hades’in enerjisi nasıl derseniz artık,negatif enerji kötülük enerjisidir.
Pozitif enerji de negatif enerjiye karşı güç kullanan meleklerin enerjisidir yani iyilik enerjisi.
%55 in içinde yaratıcıya inancını kaybetmiş olanlar;
Paraya tapanlar ve bu hırsla vatanını, annesini,evladını satanlar,
Para için savaşlar çıkartıp kan dökenler
Şeytana tapan satanist ayinleri yapanlar,
Enerji vampirleri(İyiliği sömürür kötülüğü bırakır)
Cinni varlık edinip yolunu kaybetmiş kalbi mühürlü insanlar,
Ruh çağırma seanslarında bulunup kötü enerji darbesi alanlar,
Sapıklar,
Madde kullanarak farkında olmadan perdesini yırtmış musallat alanlar,
Nekrofililer,
İnsan eti yiyenler,(Yamyam,Zombiler)
Pedofililer ve daha gün geçtikçe hikayesini duyacağımız nice kötü insanlar.
Şimdi düşünün,anlattıklarım arasında hangi enerji altındaki insanlar kızlı erkekli çocuklara,kadınlara,hayvanlara tecavüz edip,ölmesinde katkıda bulunuyor ?
% 45 e inanmayanlar yeryüzünü % 55 in zulmüne teslim ediyorlar,inanç kırıklığı,güvensizlik ve olumsuz düşünceler,vesvese,korku ile dünyanın kötülerin elinde, kan revan içinde yok edilişine sebep olacaklar.

“SEN YERYÜZÜNE KENDİN İÇİN GELMEDİN,BU GEZEGENDE TANRI’YA VE YARATTIKLARINA HİZMET ETMEK İÇİN GÖREVLİSİN,BU HUSUSTA BİRİNCİ İLKEN SEVGİ ” derken işte biz buna dikkatinizi çekmek istemiştik.Bugünlerin kötülük enerjisi ile kuşatılacağını bildirmek,ve bu gücü ancak ve ancak meleklerin enerjisi, yani pozitif enerji,yani sevgi enerjisi ile daha açık söylemek gerekirse yaratıcıyla birliktelik sonucu yenebileceğinizi ifade ettik.
Ama kötülük bulaşıcı bir hastalık gibi ondan ona yayıldı,tıpkı vampir gibi , vampir tarafından ısırılan birisi başkasını ısırarak,kanını içerek  hayatını sürdürür,toplumda insanlar tıpkı bu şekilde yaşıyor artık…Kötülük enerjisinden beslenerek yaşıyor.
Kan içiyorlar,can alıyorlar,onların DNA larında artık kötülük var.
Yeryüzündeki insanlar birbirine iyilik yapmadığı sürece,birbirine nurani bakmadığı ve nurani sarılmadığı,sahip çıkmadığı sürece kötülük enerjisinin, bu kan ve can alanların gücü kırılmayacak.
İşte burada duyuyorum. ” İyi ama korkuyoruz,kime iyilik yapacağız ,iyilik yaptığımız yerden kötülük geliyor” diyorsunuz.
İşte korku….Sizi bitiren bu korku…İşte olumsuzluk….Sizin gücünüzü kıran bu olumsuzluk.İşte güvensizlik…Sizi onlara karşı yenik düşürüp bitiren bu güvensizlik.
Bir kötülüğe karşı lanet okuma…Bela okuma…Beddua etme…Onlar senin lügatınla beslenir ve kırılır.Dilini düzgün kullan.
Onlar senin yapacağın kötülükle beslenip,iyilik,şefkat,merhamet ve sevginle kırılıp ızdırabından sayıları azalır.
Hem “Her istediğini yapacak güçte olan, galip ve hâkim.” kimdir ki sen korkuyorsun iyilik yapmaktan,merhamet etmekten.İyilik onun emri değil midir ki,onun tarafı saf sevgi değil midir ?
“O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ve insanlar bir ve kahredici (her şeyin üzerinde yegâne hakim) olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.” diyen ayetlere inan
Senin bu kötülere karşı tek silahın EL-KAHHAR.
“Kahhar isminle Kahru perişan et ” de
Ve iyilik yapmaktan artık korkma!!
Onlar zaten senin iyilik yapmaktan korkmanı istiyorlar.
Durumun ciddiyetinin halen farkında değilsen fark et,İnsan ırkı gün gün ele geçiriliyor.
Korkarak,inanç kırıklığı,güvensizlik ve olumsuz düşünceler,vesvese ile % 55 in zulmüne artık teslim olma.
Dünya kan revan içinde kötülerin elinde,elin kolun zulüm görenlere uzanamıyorsa,hiçbir şey yapamıyorsan,
Allah için düşüncelerinle başla işe..
Bunu huzuruna çıkacağın yaratıcın için yap…
Neden bu kötülüğe izin veriyor deme ..
Onun karşısında şeytan da sensin melekte..Kötülüğe sen izin veriyorsun.
O sadece yaratılıştan bitişe kadar ki olan süreçte senin bu savaşta tarafını seçmeni,
Saf sevgiyle hareket ederek kendisine ulaşmanı bekliyor…

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Kısırlaşan Ve Karnı Doyan Köpek Saldırmaz.

İnsan doğaya yaptıklarının karşılığında bir gün doğanın insanlardan intikamını öyle ya da böyle alacağını bilseydi dünyada kendinden başka canlı bırakmazdı..
Bunu bugün Kayseri’de yaşanan olayda gördük.
Camide hayvan hakları ile ilgili vaaz veren müftüye bile tepki verildi.
Tabi tepki verirsin çünkü sen insansın.
Canın yandı mı kimsenin seni zaptetmeye hakkı yoktur.
Kim ki senin canını yakmışsa bu hayvanda dahi olsa ona ateş püskürürsün,
Biraz empati yapmak lazım.
Bugüne dek onca hayvanlara zulüm ve işkence edildi. Köpeklerin ve kedilerin yavruları çok vahşi şekillerde insanlarca öldürüldü. Sonra adı barınak olan, günlerce temizlenmemiş,dezenfektesiz virüs saçan 4 köşe buz gibi, pislik yapılarda aç susuz barınılması imkansız yerlerde insanlardan uzak tutuldular.Açlıktan insanların olduğu yerlere gelip birer parça yemek umdular. Ama çoğu kapıdan kovulup aç bırakıldılar.
Yemek bulamadılar hayvanlar birbirlerini yediler.
Çünkü hayvanların şikayette bulunacakları belediyeleri yoktu insanlar gibi.
Şayet olmuş olsaydı ve dile gelselerdi “Toplayın şu insanları,çocuklarımıza zarar veriyorlar,tecavüz ediyorlar,öldürüyorlar,yakıyorlar,yaşamamızı engelliyorlar,suyumuza,yemeğimize zehir katıyorlar,rızkımızı vermiyorlar,onların yüzünden açız ” diye sokaklara döküleceklerdi.
Kim bilir belkide insan denilen canlının yaptığı gibi onlarda insanoğluna ders vermeyi kafaya koydular, yavaş yavaş gruplaşarak köpek diliyle kendi aralarında konuşup hayatta kalabilmek için anlaştılar.
Şu bir kere gerçektir;
Doğadaki bütün canlıların fıtratında vardır, kimin elinden ekmek yerse oraya vatanım der hayvanlar. Özellikle köpekler kendilerine yemek verip dost eli uzatanlara sahip çıkarlar ve korurlar, köpeklerde insana karşı büyük bir sadakat ve hizmetkarlık vardır. İnsanlarla sokaklarda iç içe olan ve kısırlaştırılmış köpeklerde asla saldırganlık içgüdüsü yoktur.
Tıpkı yazıya eklediğim fotoğraftaki  gördüğünüz manzara gibi.
Eğer bir köpekte saldırganlık içgüdüsü varsa bu ancak sonradan katıştırılmış,eğitimle sağlanmış ya da travma ile oluşmuş saldırganlıktır.
Köpeklerle yakın dostluk kuranlar ve onların dünyalarında yer alan insanlar çok iyi bilir. Sokak köpeklerinin doğal hayatlarına müdahale edilmedikçe, insanlar ile bir arada yaşamalarına izin verildikçe, vahşileşmeye zorlanmadıkça, saldırmazlar.
5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu‘na göre, yerel belediyelerde kurulan hayvan barınakları ve rehabilite merkezleri görevlerini doğru şekilde yapmalılar. Olası bir hayvan saldırısında Kayseri’de olduğu gibi ölümle sonuçlanan durumda neyin ne olduğunu bilmeden bütün hayvanları öldürmek,katletmek,besleme yapanları karakollara çekip ifadelerini almak çözüm değildir.
 
Şimdi size soruyorum; nüfusu 19.920 olan Hacılar ilçesi gibi yerde yaşıyorsunuz,uzunca zamandır, köpeklerin rahatsızlık verdiğini duydunuz ya da biliyorsunuz.Havaların en bozuk olduğu kar da kışta evinizden 300 metre mesafeli bir okula çocuklarınızı başıboş mu okula gönderirsiniz yoksa tedbir amaçlı okula giden çocukların başında birer büyük olarak her gün biriniz mi yanlarında gidersiniz ?
Ben kendi adıma söyleyeyim ; köpeklerin saldırılarından okula gitmeye korkan çocuğumu ciddiye alır,yanıma da olası saldırı durumunda havaya ateş edip korkutmak için tüfek alır okula giden çocuklara eşlik ederdim.
Kayseri’ de yaşanan köpeklere mal edilmiş bir çocuğun ölüm hikayesi var.Fakat kafa karıştırıcı bir durum daha var..
 
25 tane köpeğin saldırısında ölen çocuğun iç çamaşırını köpekler mi soydu da tek parça parçalanmamış halde bıraktı ? 25 köpek çocukları parçalayacak ama nedense külotu sağlam olarak soyulmuş olacak.Çok ilginç geldi bana.Burası Türkiye nitekim.Türlü türlü akıla gelmez yıllar sonra aydınlanan,parçaları eksik kalmış tuhaf cinsel içerikli cinayet hikayelerine şahit oluyoruz.
Dilerim bu olayla ilgili sır perdesi varsa aralanır.
Her şey otopside belli olacak denilse de olayın görgü tanığı olan diğer yaralı ve travmalı çocuğun açıklayamayacağı durumlar var mı yok mu bilinmez.
Bizler için her canlının ölümü ne sebeple olursa olsun üzücüdür.Hele bu yavruysa ve çocuksa daha da çok üzülürüz.
Bu işler sadece STK lar ile yürümez, lütfen artık yerel belediyelerde kurulmuş hayvan barınakları ve rehabilite merkezleri görevlerini iyi yapsınlar. Hayvanlar düzgün ve kontrollü şekilde kısırlaştırılsınlar.Daha geçenlerde duymadık mı bakanlık hayvanların kısırlaştırılması için bütçe ayarlamış ve belediyelere göndermişti.Fakat bundan sorumlu olan yetkililer bu görevi yerine getirmeyip bütçeyi ceplerine indirmişlerdi.
İşte biz hayvanlar kısırlaştırılmalı ve iyi şartlarda yaşamalı diye bu yüzden yırtınıyorduk. Kısırlaştırılan hayvanların çiftleşme kaygısı olmadığı için, karşısındaki canlılara güç gösterisi yapma gereksinimi duymazlar.
Aç bırakılmasınlar Aç kalan köpekler, hayatlarını sürdürebilmek için avlanmak zorunda kalacaklar.Avlanan hayvanlar daha da vahşileşerek kasabalara,şehirlere gelerek insan hayatına tehlike saçacaklardır.
Rehabilitesi tamamlanan hayvanlar insanlar arasında yaşamalılar.
Toplumda herkes kendine düşeni yapsın ki
İnsanların yavrusu da ölmesin.
Hayvanların yavrusu da…
Cansel Işık/Manyakaşkıngelini
Paylaş

Evimizde Yavru Kedi Spazmı(1)

13 Eylül Perşembe günü sevgili annemle aramızda bir telefon konuşması geçti..Benim annem namazını aksatmayan,Kuran-ı Kerimi hatmetmiş bir insan..Genellikle perşembe geceleri kabirdeki yakınları ve ailesi için yasin okur..Yine muhtemelen okumuş olmalı ki beni aradı.”Ne yapıyorsun kızım hiç ulaşamıyorum sana”.
Oysa 2 gün önce görüşmüşüz. ? Anlattım ne yapıp ettiğimi,konuştuk oradan buradan.Konu evdeki 5 aylık kedime geldi.”Sen hiç kedi değil beslemek,elleyemezdin bile.Nereden çıktı bu kedi sevdası ? Hastalık filan bulaşır,hem senin alerjin yok muydu? Evde beslenmez kedi, ciğerlerine tüyü kaçar,gönder ver bahçeli evi olan birine” dedi.Annem konuştukça boğazım şişti,yutkunmaktan.Gönder ver dediği andan sonra film şeridi gibi gözümün önünden geçti.5 aylık boncuk boncuk bakan,her attığı adımda emeğim olan o tertemiz şehzadeyi vermek fikri bir an göğüs aramı daralttı.”İyi de anne doğar doğmaz benim elime geldi,ne sokak gördü ne başka bir canlı,ne hastalığı ?” dedim.”E kızım kedi apartman dairesinde beslenmez,bahçeli evin olsa hadi neyse,hem evin bereketini kaçırır,rızkın kesilir.Bak zaten işsizsin o kediden sonra hepten parasız kalacaksın..Peki ne yediriyorsun kediye? ” dedi..
Söyler miyim hiç ? Araya laf karıştırdım.Hele anneme desem tüyleri dökülmesin diye tavuk yedirmiyorum,sindirim hastalığı olmasın diye baharatlı yemek yedirmiyorum,soğanlı yemek yedirmiyorum,kör olmasın diye makarna ve şekerli asla yedirmiyorum,bağırsağında parazit olmasın diye süt içirmiyorum. Sokaktaki kedilere bunları yediriyorlar, hatta bayatlamış yemeklerini döküyor şerefsiz insanlar ,zavallılarda bağırsak kurdu (coccidia) oluşuyor.Sonra bütün kediler hastalanıyor ve ölüyor.Bizim ki kuru mama ile yavru olduğu için aralıklı içinde kuzu eti olan ıslak mama yiyor,ton balık yiyor desem,kendin bunları bulup kansızlığını tedavi ettin de onlara mı yediriyorsun diye gelip kafamı kırar.
Anneme günümüz insanlarının kulaktan dolma bilgileri ve kötü davranışları yüzünden kedi sevgisini yüklemek biraz zor gözükünce peygamber efendimizin kedi sevgisinden, Muezza isimli kedisinden ve kedilerin sırtını okşamasından bahsettim. Hatta peygamberimizin kedisinin de sokak kedisi olduğunu, Muezza adlı kedinin Mekke’nin kavurucu sokaklarından Hz. Muhammed’in ilgisi ile kurtulmuş olduğundan bahsettim.”Hem anne,babam anlatmıştı ya babannemin de kedisi varmış üstelik sırtını çiğneyip masaj yapıyormuş kedisi,bende bunu masöz yapacağım bana masaj yapacak” dedim.
“İyi de ben kedi kötü demiyorum apartman dairesinde ev içinde besleme, yedir, içir,sev ama dışarıda bak.”
“Dışarıya alışkın değil bu kedi doğduğunda beni gördü ,dışarıda canavar gibi zebani insanlar var,kim buna sağlıklı yemek verecek? Anne sen beni kedi için mi aradın? Konuyu kapatsak diyorum.”dedim.Baktı baş edemeyecek “Amaaan ne yapıyorsan yap tamam ama hastalanma” dedi.Bildiğin kızdı bana.Her anne doğanın kanunu olarak yavrusunu koruyor düşünüyordu işte.
Ertesi gün günlerden Cuma ve mübarek gün.Büyük caminin bahçesinden geçiyorum.Aman Tanrım ne göreyim. Gözlerim fal taşı gibi ayrıldı. Üç,beş çocuk avuç içi kadar yavruyu plastik bir kapta süt içireceğiz diye avuçlamışlar.Yavrucak artık nasıl korkmuşsa küçücük sivri tırnaklarıyla çocukları tırmalamış.Bir o yere atıyor el kadar yavruyu,bir öbürü sütün içine kafasını sokuyor.Aklım çıktı,çığlık attım bağırdım,hemen koşup yavruyu ellerinden aldım.Bıraksam öldüreceklerdi.Yavru kedi çığlık çığlık miyavlıyor ve hıçkırıyor avucumda,evet yere attıkları için gözlerinden yaş akıyordu.İçim parçalandı,o cahil çocukları geride bırakarak yavruyla oradan uzaklaştım,kara kara düşünüyorum.Yavru için ne yapabilirim diye, fakat aklıma annem geliyor.Bunu da alırsam annem saçımı başımı yolar,evime gelmez diye korktum.Çok çabuk karar vermem lazımdı,kedi iyi değildi.Küçücük bedenine pireler üşüşmüş belli ki ısırıyorlardı, çok fena ciyaklıyordu.Yere bıraksam arabanın altında kalacak, ya da cani birine rast gelecek.Anne sütü içmesi lazım,nereden bulacak,annesini aradım sordum maalesef zehirlemişler.Vicdanım elvermedi.Mecburen getirdim eve.Dış parazit için petshoptan aldığım ürünü kimyasal da olsa tarifine göre uyguladım, banyosunu yaptırıp,iyice temizledim yavruyu.Evimi pireler basacak diye korkmadın mı derseniz hayır korkmadım,her şeyin sonuçta bir çaresi vardı.Fakat yolu artık benimle kesişmişti,hayatı bana emanetti,onun yaşaması hayatta kalabilmesi daha önemliydi.Bu artık benim vazifemdi.Anne sütüne eş değerde yavrular için özel süt tozu aldım.Daha 15 günlük ya var ya yok.O kadar aç ki şırıngadan içemiyor,içmek istiyor nefes alamıyor.O kadar da yorgun ki küt diye uykuya düşüyor.Kızım yardımcı oldu ,evdeki diğer kedimiz Erik şehzade yavruyu kıskandı mı, hem de nasıl kıskanmak. ?.Ev curcuna.Erik şehzade kendinden başka ilk defa bir canlı görüyor.Delirdi.Deli fişek gibi kızdı ,köpek yavrusu gibi hırlıyor,tıslıyor,yılan gibi ses çıkartıyor.Köşe bucak kaçıyor,aaa deli mi ne çocuk gibi küstü bize.Kucağıma aldığım sırada bana okkalı bir tokat attı patileriyle.Tırstım vallahi.Zor şartlarda da olsa yavruyu gıdım gıdım şırıngadan besledik.Erik efendiyi sakinleşene dek kafese koyduk.Benim aklım yavru kedi de tabi,kafam karışmıştı,nefes alışı bir tuhaftı.Nefes almasını engelleyen burnuna kaçan bir şey mi vardı acaba,çok da küçüktü burun deliği. Sonuçta süte sokmuşlardı kafasını.Sanki sol gözünde de küçülme ve kızarıklık,akıntı vardı.Belli ki darbe almış enfeksiyon kapmıştı.Saat gece yarısı olduğu için ertesi güne kadar bir şey yapamadık.Sabah baktığımda yavru kedinin gözü yapışmıştı.Çok üzüldüm,gözünü kaybedecek diye veterinere gönderdim,muayene ettiler fib virüsü almış mı,sıkıntısı var mı her yerini kontrol ettirdim.Burun tıkanıklığı için antibiyotik hap , gözündeki enfeksiyon için de antibiyotik damla ve merhem vermişti veteriner.Kızım telefonda bilgilendirdi beni,veterinerle konuşturdu.”Kaç lira?” dedim.Toplam 50 TL. olduğunu öğrendim. “Mecbur muyuz kullanmasak ne olur?Başka bir yolu var mıdır” dedim.”Kullanılması gerekir tedavi olmalı bağışıklık sistemi düşmüş,biraz kendini toparlasın getirin aşılarını yapalım” dedi.Aşılarını sordum.”70 TL” dedi.Neyse aşılara daha vakit vardı.Mecburen çok zorda kalmadan kullanmayacağıma yemin ettiğim kredi kartımı kızımla göndermiştim, o an ilaçları ödedim. Lakin ilaçlar elime geldikten sonra içim daraldı,daha 1 aylık bile değil, ne antibiyotiği anne sütü bile alamıyor, dokunmaz mı diyorum içimden.Bir yandan da tarifine göre istemeden uyguluyoruz.İlaçtan sonra hayvan iyiye gideceğine sanki kötüleşiyor gibi.Nefes alamadığı için de fazla yiyemiyor.Bir halsiz,bir halsiz.Kımıldamıyor yattığı yerden kalkmıyor…Allah’ım aklımı yiyeceğim.Avucuma aldım.”Oğluum,boncuğum” tık yok.Boş boş bakıyor.Derken kafa düştü elimde, sağa büküldü kafası.Küçük bir havlunun üstüne bıraktım.İçimden sövüyorum,”sana sebep olanların Allah belasını versin” diye. “Ne istediler bir lokma varlığından” diye diye ağlıyorum.“Kalk oğlum,hadi biraz yürü lütfen” diyorum.Sesim titriyor ,gözlerim görüyor çünkü yürüyen yavru kedi yürüyemez halde sürünüyor.Panikledim.Allah’ım ben de bir çığlık,bir çığlık ağlama başladı,öyle ağlıyorum ki hayatım boyunca hiçbir şey beni böyle ağlatmadı.
Kızım gözüme bakıyor,“Anne sakin ol antibiyotikten ötürü uyuşmuştur kalkar şimdi” diyor.”Hayır kalkmayacak,bu ölüyor can çekişiyor,yarabbim yardım et ne yapacağım,yol göster “diyerek ağlıyorum, avuçlarımda hık mık diye yutkunan el kadar yavruyla bakışıyoruz.Ciyak ciyak miyavlayan yavrunun miyavlaması da içine kaçmıştı,miyav sesi kısıktı,nokta kadar bir iniltinin en düşük tonu çıkıyordu.
Facebookta hayvan sahiplendirmeden Nur Özdemir isimli arkadaşa yazdım.Aslında tanımıyorum etmiyorum fakat yaşadığım şehirden biri olmakla beraber facebookta hayvanlar için emeklerini ve kutsal çabalarına şahit olduğum için numaramı verdim “acil yardıma ihtiyacım var” dedim.(Adına düşen Nur gibi kalbine de Nur düşen bu kızcağızdan ve emeklerinden başka bir yazımda bahsedeceğim) Allah razı olsun kız bana döndü,araç temin edelim,şunu yapalım,bunu yapalım derken “videosunu at bana yavrunun” dedi. Attım.”Bu yavru gidici, hemen Petical Hayvan Hastanesine götürün,nerede oturuyorsunuz” dedi.Adresi tarif edince gideceğimiz yerin bize yakın olduğunu belirtti.Gecenin bir vakti,araç yok,kimse yok,cepte para yok,beynim durdu.O an düşündüm o bir yavru,elimdeki benim doğurduğum babası ölmüş bir bebekte olabilirdi,o an bir anne olarak ne yapmam gerekiyorsa onu yapmalıydım.Kızımın arkadaşını çağırdık,çok şükür geldi,gittik.Hemen aldılar, hayvan hastanesinde muayene edilirken veteriner “vücut ısısı 35 e düşmüş,bazı organları kendini kapatmaya başlamış.Bu gece kritik gece,sindirim sistemine ağır gelenler parazit yapmış hastalanmış” dediğinde o sahne aklıma geldi,yavruyu bulduğumda insanlara bile hazmı zor olan, güneşte beklemiş pislikli bozuk inek sütünün içinde boğuyorlardı yavrucağızı,muhtemelen an ki maruz kaldığı durumların neticesiydi bütün bunlar.
Veterinerin sesiyle bir an kendime geldim,”karar verin vakit yok,bu geceyi atlatması lazım,eve götürecekseniz sıcak su torbasıyla vücut ısısını yükseltmelisiniz,yalnız her an her şeye de hazır olun yani bu gece ölebilir”şunu şöyle bunu böyle yapmalı,şu şekil yemeli dediğinde “Hayır ben o riske giremem,bir şey yediremiyorum,nefes alamıyor eve gidince elimde ölür,ben aklımı yerim” dedim, başladım daha da sesli hıçkırıklarla ağlamaya.Veteriner akan gözyaşlarıma bakınca kötü oldu ”tamam üzülme halledeceğiz.O zaman burada kalsın,serum takalım tedavisini yapalım,artık Allah’a ve bize emanet,siz gidebilirsiniz.” dedi.
Onu rahatlamış halde görmeden gider miyim hiç? Hemen enseden bir iğne yaptı.Sonra ağzından zorla vitamin renginde koruyucu sıktı,yutturdu. O veteriner gibi ne yalan söyleyeyim ben kıyıp da ağzını açıp bir damla yutturamazdım panikten.Tedaviyi görünce hastanede bırakmaya karar verdim.Yoğun bakıma küveze aldılar.İğnelerden sonra ayaklanmak için çabalayıp ciyaklamaya başladı.Sesi yükselince biraz rahatlamıştım.Ayrılacağım sıra ücret mevzusu geldi. “İki ya da üç gün gözetimde kalmalı,gelip ziyaret edebilirsiniz yarın,hastanemizde sokak hayvanları için indirimli tedavi yapıyoruz kullanacağımız tedavi masrafı 150 TL ” dedi.İlaçlar her yerde olduğu gibi yine pahalıydı malum.Sokak kedilerinden sadece ilaçların masrafını almak zorundalardı.
Cepte kuruş yok ,iki tur attım,düşündüm.Başkası olsa o yavruyu hayvan hastanesine getirerek insanlık görevini yaptığını düşünüp, nasıl olsa sağlam ellerde diyerek gerisine karışmayıp,devamını getirmezdi.Vaktiyle beynimde tümör olduğu için,öleceğim endişesiyle sevdiğim adam tarafından hastane odasında terk edilmiş bir kadındım ben.O yavruyu bu yüzden hastanede bırakıp, arkamı dönüp gidemezdim.Bunun ne demek olduğunu biliyordum.Bana o anımı saniyesi saniyesine anımsatmıştı.Onu sağlama almadan gider miyim hiç?
Allah beni sınıyor dedim içimden.Cami bahçesinde eziyet gören yavru,ayrıca günlerden Cuma mübarek gün ve annemle de konuştuklarımız aklımda.Evet evet, Allah beni sınıyor.Kızım ve arkadaşı bana kafası karışmış halde bakıyorlar, paramın o an üstümde olmadığını,bu durumda kredi kartına borç yapacağımı da bildiği için “ama ölecek,ölebilirmiş sende duydun,iyi de anne ben ünv. kazandım,iki gün sonra bize para lazım olacak iyi düşün” diye mozurdandı.”Ya yaşarsa 150 TL yi vermediğim için elimde ölürse, ben belki bir ay sonra 150 TL den fazlasını bulacağım ve kartı ödeyebileceğim,ama vermediğim için bu bebek ölürse ,hayır o yaşayacak ve direnecek,hem Allah senin de rızkını verir böyle düşünme.Ben de bu yavrunun rızkıyım. “ dedim.Gözümün önüne tonu düşmüş miyavlayışı ve aşağı düşmüş küçük el ayakları geldi.Felçli gibiydi, kafasını taşıyamayışı beni bir ağlattı ki susamıyordum.Bana sağlam kalan diğer gözüyle boncuk boncuk bakıp duruyordu.Dayanamayıp çıkartıp ödemeyi yaptım. Kedinin adını sordular.Daha henüz adı bile olmayan kedi için kızım “Limon bebek” dedi.Kaydını yaptılar.Bilgi vermek için numaram alındı.Geriye kalan sadece beklemekti.O gece nasıl sabah olacaktı bilmiyordum.Çok ağladım.Hiç uyuyamadım.24 saat açık olan kliniğin kapısında beklemek bile aklımdan geçmedi değil.Sanki bu halimi dışarıdan insanlar görürse,bana bir kedi için ne hallere düştü, deli kadın diyecekler diye de endişeliydim.Benim o anımı ve gecemi sadece bir tek kişi anlardı.O da Nur Özdemir.Kedilerin Ana Kraliçesi Nur, yavru kedinin durumuyla ilgili gelişmeyi sorarak yine göstermeye devam ediyordu ilgisini.Nur Özdemir ki sokak hayvanlarının tedavisi için veteriner kliniklerine 6000 TL borç yapmış bir öğrenciydi.Onun yaşadıklarının sadece 1 gecesini yaşamıştım ben.Benim ki onun 6 yıllık çabasının ve 6000 TL borcunun yanında nokta kadar da olsa burada bir can bir candı işte.Kalbi Nurlu Nur’dan bahsetmişken onun en çok hoşuma giden sözü ve fotoğrafını da gurur duyarak kendi izniyle şuracığa iliştireceğim.
Ben ki bir zamanlar hiçbir kediyi elleyemezdim.Üstelik etrafımda kedi anneliği yapan kadınları görürdüm.Yalanım yok aynen şunu derdim “Manyak mı bu kadınlar,nedir bu kedi sevdası,çok saçma,abartıyorlar” derdim.Şimdi ben o sevdanın nirvanasındayım.Anlamak için mevzunun içinde olmak gerekiyormuş.Üstelik kediler hakkında bilmediğim neler neler varmış.Meğer bizler hep kulaktan dolma uyduruk anlatımlarla kedileri nankör diye etiketlerken çok yanlış yapıyormuşuz bunu da anladım. Bu tarif edilemez bir duyguymuş, merhametten yoksun olan,vicdanı tavuk vicdanı olanlara anlatılamaz bambaşka bir duygu.Kolay kolay ağlayamayan ben sanki kollarımda sevgilim ölüyormuş gibi ağlayınca, bilen bilmeyen etrafımdaki herkes donakalmıştı.
Kızım ; “Anneme bak sen,eve 5 ay önce Erik şehzadeyi getirirken annem eve asla kedi sokmaz diye ödüm kopmuştu,kadın aşmış mevzuyu.Kedi elleyemeyen kadın sokaktan kedi toplar bakar oldu” dedi.
Arkadaşı da şaşkın şaşkın bakarak ;” Cansel teyze ilk defa bu kadar duyarlı birini görüyorum,şaşkınlığım bu yüzden,merak ettim sadece Allah aşkına kedi de bu kadar çıldırmış gibi ağladın,kızına Allah etmesin bir şey olsa seni düşünemiyorum” dedi.
“Bence de düşünme ,Allah etmesin zaten ben o yavruyu kendi yavrumun yerine koyduğum için bu haldeyim” dedim.Sustular.Eve geldikten sonra çekildim odama.Sürekli gözümün önünde o yavru kedi. O vakit iç sesim, gıcık gıcık yalpalamaya başladı.Kulağıma biri durmaksızın aynı papağan gibi bir şeyler fısıldıyor, bir türlü susmuyor.” ya ölürse, ya ölürse,ya ölürse,ya ölürse.bak göreceksin ölecek,paranda boşa gidecek”.
İçimle konuşuyorum “Kes zırvalamayı o çok güçlü ,ölmeyecek, aynı benim gibi hayata tutunacak sende göreceksin.”diyorum.O gece kedinin ölmemesi ve hayata tutunması için sabaha kadar ağlayarak dua ettim.Evet komik gelecek çoğunuza,hatta abartılmış bile bulanlarınız olacak biliyorum,fakat gerçekten dua ettim.Genellikle genç kızken, sınavlara girerken 7 AYETİ KERİME’yi okurdum ve arkadaşlarım;“ Senin işin 7 ayete kaldıysa demek ki bu Türkiye birincileri sınavlara girerken tüm kutsal kitapları okuyarak giriyor “ diyerek gülerlerdi.O zamanda ciddiye alınmazdım,alay konusu olurdum.Ben yine de 7 ayeti okudum ve Allah’a havale ederek hayırlı haber için ertesi gününü bekledim.
Doğumundan henüz 15 gün geçmiş yavru kediyle hayatta kalmak için verdiğimiz mücadelemizin ve zorlu maceramızın ilk gününü okudunuz. Daha paylaşacaklarım bitmedi.Evimizde Yavru Kedi Spazmı (2) ise devamında gelecek.
Selametle Kalın.
To be Contınued….
Cansel Işık/Manyakaşkıngelini
Paylaş

Arka Balkonun Poklu Bahçesi

Arka balkona çıktığımda son zamanlarda muhteşem kuş sesleri duymaya başladım.Arka balkonumun baktığı yer 10 ya da 15 binanın karşılıklı ve yan yana dizilimiyle oluşturduğu, dikdörtgen uzunlamasına çıkışı olmayan bir bahçeyi görüyor,bahçe de ne bahçe poklu bahçe.Bahçeye fare düşse cennete düştüm sanır o derece.Neyse uzun zaman önce yan binanın zemin katına bir adam taşındı,o daire binalar arasında en şanslı olanı.Vaktiyle ilk oturan peyzajını yapmıştı.Bu adam da sonradan o daireyi satın aldı.(İtiraf ediyorum o evde gözüm vardı ?)
Her sabah ve gün içinde duymaya başladığım kuş sesine kulak verir oldum.Meraklıyım hani bu muazzam çoğul konçerto nereden geliyor. Poklu bahçeden gelmesi imkansız.Bakınca insanın şevki kırılıyor.Duyduğum sesler sıradan doğa kuşları değil, kanarya,muhabbet,bülbül ne ararsan karışık sesler.Bir ara baktım zemin kattaki adam güvercin uçuruyor , ama öyle böyle değil tanesi 50 binlik cins güvercinler, şöyle 12 tane var.50 binlik güvercinler ben 5 ci katta olduğum için gelip gelip benim camlarıma sıçıyorlar. Hani hayvan severiz ya ” olsun 50 binlik güvercin boku bu götlerine sağlık” diyerek temizliyorum. Adam güvercin zengini. Ne var bir tanesi de kazara evimin içine girse ,burada kötü niyetliyim vallahi,içeri girdi mi bitti.Talih kuşum gelmiş diye götürüp satarım şerefsizim.?? Dokunmaz güvercin zenginine.
Ben halen kuş seslerindeyim tabi, nereden geliyor bu sesler.Bazen kuş sesleri de aralıksız çoklu duyulunca melodi olmaktan çıkıyor,beyin yanıyor. İnsanda ters etki yapmaya başlıyor.Yaktım bir sigara,çektim taburemi.
Yerde ufak yavru kedi bileklerimi tırmalayarak antrenman yapıyor.
Derken kuş sesleri bir yükseldi, bir çoğaldı. Arada karışık insan sesleri.Bir yerde bir şeyler oluyor kesin.
Aşağıda ki güvercinciye seslendim,”kuşlar” dedim, ” kuşlar sizin mi ?”
“Evet benim” dedi.
“Hayır güvercinleri kastetmedim,şu susmaksızın öten kuşları diyorum, duyuyor musunuz?”
” Ha onlar mı,onlar bu evin kuşları ” dedi benim çaprazımdan bir balkon gösterdi.
İyice baktım dikkatlice, ne göreyim adam dizmiş kafesleri, cik cik cik meğersem konçerto oradan gelirmiş ? Öyle bir kaç kuş değil söylediğim.
Dedim ki ” kuşçu mu bunlar? Evlerinde kuş mu satıyorlar? ” dedim.
” Hayır adam satmıyor,zevkine besliyor da,daha doğrusu karısının çenesi açılınca ötüyor bu kuşlar, adam karısının çenesine çare olarak en son bunu bulmuş.”dediğinde
“Vay be” dedim.
Aklıma geldi bir aralar karısını döven bir adam vardı, her akşam kavga kıyamet kopardı. Poklu bahçe tarafında öyle bir şey ki herkes herkesin evinde ne oluyor,ne bitiyor megafona verilmişcesine ister istemez duyuyor.Aile kavgaları,telefon konuşmaları,ekonomik yetersizlikler,kadınların dedikoduları,çoluk çocuk tantanaları,küfürler,müstehcen iletişim sesleri ne ararsan var,bunlara bu aralar Arapça yayından Suriyeli konuşmaları da dahil oldu..Hepsi sanki aynı çatı altındaymışsın gibi evinin içinde,kulağının içinde.
Güvercincinin demesine göre kuşların sahibi meğersem karısını döven adammış.Kuşlardan sonra dövmez olmuş.Kadın konuşmaya başlayınca kuşlar çıldırmış gibi ötmeye başlıyormuş ve adam kadının sesini duymaz oluyormuş.
Neyse kuşlar işe yaramış,kadın dayak yemez olmuş.Ne güzel.
İyi güzel kuşçu karısının sesini duymaz olmuş da, gel gelelim kuşçunun bilmediği bir şey var; kuşlarda bende insanlar ötünce tüm evleri duyuyoruz.Hele kuşlar Arapların evinde kavga olduğu zaman çıldırıyorlar.
İşte bu sıkıntı.
Nitekim arka poklu bahçede ki evler hiç susmuyor ve susmayacak,e tabi bütün evleri duyan kuşlarda öyle.
Çünkü bu durumdan kuşlarda rahatsız bende.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Hastalık da Varmış,Ölüm de,Kalım da

Hayat her zaman güzel poğaça kokulu çocukluk anılarını getirmezmiş burnuna.
Hastalık da varmış,ölüm de kalım da.
Ben poğaça kokularıyla annemi yad ederken, o vakitlerde babamın yorgun kalbi acıyormuş meğersem.
Cumartesi gecesi sebebini bilemediğim başka bir düşünce hali ve uykusuzluk vardı bende.
Aynı akşam arkadaşımın annesinin Mersin Tıp Fakültesine götürüldüğünü fakat yoğun bakımda yer olmadığı için tekrar ambulansla Toros Devlet Hastanesine götürülürken kalbinin durduğunu öğrenmiştim.Çok şükür ki şok vererek geri getirmişlerdi.
Arkadaşım yaşadığı andan çok korkmuş,panikten cihazların adını unutmuş ağlıyordu.Monitör ekranından bahsediyorken arkadaşıma teselli olması için;
“Korkma babamda aynı rahatsızlıktan iki defa mücadele etti,monitörde kalp ritmini takip ediyorlar,atlatır inşallah,Allah yardımcımız olsun” dedim.
O gece stresliydi,uyuyamadım.Sabaha karşı dalmışım.
En korktuğum; gece çalan telefon ve sabah erken çalan telefondur.Telefonum erken saat çalmaya başladı.Normalde hayatta bakmam.Bakasım tuttu,baktım kızım arıyor.
“Anne ananem aradı dedemi gece ambulansla Mersin Tıp Fakültesine kaldırmışlar,beni çağırıyorlar.Yoğun bakıma almışlar.”
Rüya sandım,dona kaldım,
Yataktan doğrulamadım.
“Ne diyorsun? Ne olmuş?”
“Ananemi ara ben çıkıyorum anne.”
Poğaçaların kraliçesini aradım.Bendeki paniği fark eden annem,hipertansiyon hastası olmasına karşın soğukkanlılıkla
“Dur,korkma.Akşam sol kolu ağrıyordu,kuluncum ağrıyor, biraz ov dedi,ovdum,krem sürdüm,10 dakika geçmedi çok terlemeye başladı.Tansiyon hastalığı yok ama tansiyonunu ölçtüm 16 çıktı.Çarpıntısı da olunca taşikardi ilacını verdim,baktım ağrısı daha da artınca kalk hastaneye gidelim dedim,inat etti.Yav abartma geçer dedi ama ambulansı çağırdım,Geceden beri buradayız.İyi ki de getirmişim”
“Kalp krizi mi?” dedim
“Yok kalbi temiz,yoğun bakıma aldılar.İçeri almıyorlar zaten sen gelme.Ne olduğunu söyleyecekler ararım ziyaret saati gelirsin” dedi.
Ben kalakaldım.Şikayetler kalp krizi belirtisiydi ama annem “kalbine baktılar temiz” demişti.”Romatizmal ağrı mı değil mi ona bakacaklar” demişti.
Temizdi babamın kalbi zaten.Atardı içine,sessiz sessiz,gülümseyerek kürek kürek doldururdu içine.Ve herkes acı dolu,çile dolu,stresten gevremiş kalbinin içini bemberrak sanırdı böyle.
Arkadaşımın annesi geldi aklıma,meğer aynı saatlerde ambulansla aynı hastaneye getirilmişler.Fakat yoğun bakımda yer yok denilmişti onlara,ve onun annesinin kalbi yorgunluğa dayanamayıp yolda durmuştu.Çok şükür geri getirmişler,o güçlü kadında hayata tutunmayı başarmıştı.Dünden beri çok tuhaf duygular içindeyim.
Ya bu nasıl bir şey? Müsabaka gibi.Maraton gibi.
Kalpler yorgun…Yüzler sahte gülümsemeler altında,kürek kürek doluyor acılarla…
Sessiz sessiz gidiyorsun maratona.
O yoğun bakımda yer yok denilen kişi arkadaşımın annesiydi,çok da severdim” pamuk anne” derdim.
Bu babam da olabilirdi.O kadar tuhaf ki ne ağlayabildim ne de sevinebildim.Dondum öylece.Babamın kızıyım işte dimdik duruyorum,annem ağlıyor.
“Babana bir şey olursa ortada kalırım bana kimse de sahip çıkmaz” diyerek içli içli ağlıyor.İçim parçalanıyor,tepki veremiyorum,yutkunup konuşamıyorum.
Dayanamadım,lavabo bahanesine uzaklaştım oradan.
Telefonum çaldı,kardeşim aradı.
Kardeşlerim İstanbul’da olunca babamın daha önceki doktoruna ulaşmaya çalışıyorlar “takipli hastanızın operasyonunda sizinde olmanızı istiyoruz” demek istemişler fakat ulaşamamışlar.Durumu bildirdiler.
Tekrar geri döndüğümde annem işte organik Anadolu kadını.
Hiç dışarıdan yemek yemez.Tuttu poşetten bir şişe su çıkarttı
“Al su iç” dedi.Aldım içtim,elime tuttu 7 yıl sonra sizlere Cumartesi günü anlattığım poğaçalardan tutuşturdu.
Ah annem ben o boğazıma yumruk gibi dizilmiş bu acıyla o poğaçayı nasıl yiyeceğim ki şimdi.Poğaçaları görünce bir yumruk daha dizildi.
Derken yoğun bakımın kapısı açıldı.Babamı kısa süreliğine görün diye getirdiler.Elimde poğaçalar,sol yanımda poğaçaların kraliçesi, sağ yanımda kod adı “Angel” kanatsız meleğim.Daldık içeri,sedyede ameliyattan çıkan babam, hiç ağlamayan çınar ağacı gibi adam, başladı ağlamaya.Sol elimde kaldı poğaça,nereye de koyacağımı bilemedim, sağ elimi tuttu babam.Buz gibi elleri,benimse yanıyor ciğerim.
Annem ağlama niye ağlıyorsun derken o da ağlıyor.Dedesini babası gibi gören kanatsız melekte ağlıyor.
Babam şunu diyor;
“Geceden beri dua ettim,inşallah daha önceki ameliyatımı yapan doktor rast gelir dedim.Allah’ım dualarımı kabul etti,kendi doktorum geldi” diyor ağlıyor.
Sol elimde poğaçalar sağ elimde buz gibi babamın eli.
Tuttum ilk defa öptüm alnından..
Ağlayan babam tıpkı ben…Ağlayışını daha fazla görmemizi istemediği için suratını çevirdi ve sedyeyi götürdüler.
Babam giderken boğazıma dizilen yumruklar açıldı birer birer.
Gözlerim çözüldü aktı ardından damlalar birer birer.
Velhasıl hayat her zaman güzel poğaça kokulu çocukluk anılarını getirmezmiş burnuna.
Hastalık da varmış,ölüm de kalım da.
Her canlı ölümü tadacaktır illaki ama yinede her ölüm erken ölümdür…
Allah ömür versin Annelerimize,
Babalarımıza ve Evlatlarımıza..

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Poğaça Kokuları

Binadan şu an çok güzel poğaça kokuları geliyor.Annemin geçmiş zamanda heyecanla beklediği, misafirleri için özenerek yaptığı poğaçalar aklıma geldi.
Yapıldıktan sonra nefsini ķörelt diye iki tane verilir ve sonra saklanırdı poğaçalar bizim evde. ?
Bilmiyor ki annem, saklanan her şey kıymete biner bende.
Çocuk aklım işte ?? koklaya koklaya gider evin olmadık en ücra köşesinde bulurdum poğaçaları.
Tabi ki tepsiyle olduğu gibi bıraksa poğaçalardan boşluk ve iz kalır diye korkudan yemeyebilirdim.Ama annem tepsiden söküp saklama kaplarına koyarak saklardı.
Bende bu güzelim poğaçaları bulup da yemeyene salak derler diyerek bir güzel afiyetle yerdim. Her an ensemden şaplak da yiyebilirim diye birde korkardım hani.
Sonra misafir teyzeler gelirdi, kahveler,sohbetler derken mutfaktan buram buram çay kokusu gelirdi.
Calıştığım ders masasından tilki gibi yardım etme bahanesiyle mutfağa gider servislere yardım ederdim.
Misafir çocuklarının tabaklarını da verdikten sonra annem ciğer bekleyen kedi gibi suratımı fark edince
” Çocuk bak sen it burunlusun, kime çektiysen artık
nerede bu poğaçaların 5 tanesi ?” derdi ?? ” Bak sen bugünkü hakkını yemişsin yeter, yoksa patates çuvalına döneceksin ” derdi.
Yahu hadi ben it burunluyum,ya anneme ne demeli?
Mübarek KGB ajanı halt etmiş,nereden anladın 5 ini yediğimi? Kadın meğersem üşenmemiş onca poğaçaları sayarak koymuş.?
Patates çuvalı dediğinde balkonda duran patates çuvalına dikilirdi gözlerim, “niye patates çuvalı yahu her yanı delik bunun ne alaka” derdim ? 

Annem misafirlerinin yanına gider gitmez, misafir çocuklarının oynadığı yere gider, pes etmez onların tabaklarından bir tane alır çalışma masama kaçardım.
Yine yakalanırdım,ispiyon ederdi çocuklardan biri ağlayarak gelir beni gösterir şikayet ederdi,bir tanede tokat indirirdi,saç baş girerdik. ??
Sonra ben ağlardım.
Kadınlardan biri gelip benim saçımı okşayarak dedi ki ;
“Güzel kızım, çakır saraylım,senden poğaçaları esirgeyen yok,senin güzelliğin bozulacak diye annen vermemiş,bak kilo alırsan kimse beğenmez seni” derdi.
“Siz niye yiyorsunuz o zaman, çirkin olmak için mi,sizin kocanız sizi niye beğeniyor ?” diyerek ağlamaya devam ederdim.O sorunun cevabı gelmezdi tabi gülerek geçiştirilirdi.
Ne poğaçalardı bee izdiham sebebi, uğruna neredeyse katliam yapabileceğim poğaçalar ?
Ortalık sakinleşince bir kenarda oturup,kaşlarımı çatmış halde bir poğaçalara birde teyzelere bakmaya devam ederdim.
Demek ki derdim; annem beni seviyor, o zaman bu teyzeleri sevmiyor,değilse böylesine kilo aldıracak şeyleri onlara niye yedirsin ? ???
Ulan arkadaş bu nasıl tezatlık, nasıl kokuyor şimdi burnuma.Yapsam kendi kendime şöyle bir tepsi poğaça, kendime mayalarla zarar vereceğim, verdiğim kiloları alıp annemin dediği gibi patates çuvalına döneceğim.
Nasıl verilir o kilolar sonra?
Patates çuvalı şeklinde yürüyen kalçalar geliyor gözümün önüne.
Allah korusun.
Yok iyisi mi kokla kokla otur avucunu yala. ??

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

İncecik,derincik,zekacık,felsefik sonuçlar

 

Bana göre ;gevşek ve sıradan zekaların hayatları daha kolaydır ve aldıkları işleri daha bir kolay sonuçlandırırlar.
Sonuçtan mutludurlar.
Sorsanız “Nasıl yaptın ?” diye, oturup anlatamazlar.
Felsefik ve ince düşüncelerin derinliklerine inenler ise; meseleleri inceden inceye eleyip dokurlar,zekaları kabına sığmaz, çoğunlukta zihinsel tezatlıkların esiridirler,çok derinlere indikleri için de sürekli bir engelle karşılaşırlar ve geneli de sürekli mutsuzdur.
Sorsanız “Neden başaramadın, mutsuzsun” diye,güzel konuşma kabiliyetiyle bir bir anlatırlar.
Fakat sonuca baktığınızda yaşamları boyunca bir çok güzel fırsatları kaçırmışlardır.

Bu gündelik yaşantımızda malesef böyledir.
Bir şey hakkında çok inceler,çok eşelerseniz zihniniz sersemleşir, sonuç hüsran ve karamsarlık olur.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Hızlı Beyin Sendromu

Türkiye’de yaşayan insanların son 10 yılda %80 i Hızlı Beyin Sendromu yaşıyor ve en kötüsü kimse bunu bilmediği gibi de kabul de etmiyor.Daha önce bu oran %8 di.
Hızlı beyin sendromu yaşayanlar aslında yüksek zekaya (IQ) sahipler,fakat duygusal zeka (EQ) sorunları her yerde sorun yaşamalarına ve sorun çıkartmalarına neden oluyor.
Hızlı beyin sendromu olanlar arabanın anahtarını nereye koyduğunu hatırlayamaz,stresten der,zaman kavram ve yönetimi hep baltalıdır,Konuşurken insanların laflarını istemsizce ağızlarına tıkarlar,rutin işlerden ve hayattan sıkılıp kaçarlar,o işlerde kesinlikle başarılı olamazlar,sürekli yenilik peşinde koşarlar.Enerjiktirler,bir bakmışsın kaplarına sığmazlar,bir bakmışsın çökmüşler.Asla sebatlı değillerdir.
Büyüyen kredi kartı borçlarını ve bütçelerini düşünmeden alışveriş yaparlar.
Çünkü dürtüsellik, onları sonuçlarını hesaplayamadıkları davranışlara itmekte.
Ve çevrelerindeki dostları ,arkadaşları, aileleri sürekli bu insan tipini eleştirirler ve genellikle bu insanlara küserler.
Küsmeyin  

Yoğun şekerli gıda tüketimi, hazır dondurulmuş gıdalar,kıvam arttırıcı lezzet odaklı fast food gıdalar, radyasyon ve elektromanyetik alanların çokluğu yüzünden bu insanlar Hızlı Beyin Sendromu yaşamaktalar.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Dolar mı Girmiş Götümüze ?

Hepimiz miniktik bir zamanlar…

60’lı,70’li,80’li,90’lı çocuklardık bu ülkede.
12 – 18 Aralık tarihleri arasında, yıllarca bir haftanın anlam ve önemini öğreten etkinliklerle kafamıza kazımaya çalıştıkları bir mantık vardı.
Yıl 2018 ; Gördük ki 60’lı,70’li,80’li,90’lı çocuklar bu konuda sınıfta kaldı.
Böylelikle topluma kendisine ait olanı koruma ve geliştirme duygusunu aşılamak için çırpınan müfredatların ve öğretmenlerimizin emekleri de boşa gitmiş oldu.
Neydi o Yerli Malı Haftasının mantığı ?
Tükettiğimiz ürünlerin ülkemizde üretilen ürünlerden seçilmesi gerektiğiydi.
Bunun mantığı neydi?
Bilinçli tüketicilik ile ülkemizin zenginliklerinin artmasına katkıda bulunmaktı.
Biz ne yaptık ?
Vakko’dan giyinmeyeni adamdan saymadık,
Parizyen ve Müjde çoraplarını giyince seksi olduk sandık,
Popomuzu kavrayan Levi’s pantolonların buz rengini,501 ni giyince kendimizi bir bok sandık,
Timberland,Lumberjack giymezsek gideceğimiz yere gidemeyeceğiz sandık,
Mutfaklarımıza Danone yoğurt girince,Çorbamıza Maggi eli değince,çocuklarımızın sütüne Nesquik girince,Kahve keyfimize Nescafé eşlik edince, yemeklerimize Rama,Sana,Komili,Sırma derken Kalbimizin damarlarını Becel koruyacak sandık.
Mutsuzken Milkalar bizi mutlu edecek sandık,
Ramazan ayında hatta yerli malı haftasında bile masalarımızı utanmadan Coca Cola,PEPSİ,Yedigün,Sprite,Fantalarla donattık.
Bahçelerimizin meyveleri varken Cappy Meyve Sularına yapıştık.
Elimizde has zeytin bahçeleri ve yağları varken,sabun üretebilme şansımız imkanımız varken biz Hacı Şakir’i bile yerli sabun sandık.
Clear şampuanla kepeklerimizi yok ettiğimizi,Blendax ile saçlarımızı ahenkle dans ettirdiğimizi,Dove ile süt yumuşaklığında bir tene kavuşacağımızı sanırken,
Orkid ile kuru kupkuru dolanacağımızı sanırken elin piç Amerikalısı Türk kadınlarının ve kızlarının yumurtalıklarını kurutarak Türk soyunun üremesini durdurdu.
Et ve Balık kurumundan kıyma alıp evinde çocuğuna,kocana köfteler yapacağına sen McDonald’s ile Burger King’in köfteleriyle Türk çocuklarının neslini mahvettin.
Senin çiftlik tavuklarına bok attıkları için KFC lerin tavuklarıyla zehirlenmeyi tercih ettin.
Sen evinde Air Wick ile havan değişecek sanırken,Alo,
Ariel ile donlarını kar beyazı yapacağını sanırken,Calgon ile kireçlerin pasın çözülecek sanırken oturdun Amerikan Avm si Carrefour’u zengin ettin.
Siz devam edin!
Çocuklarınızı IBM ,Dell, İntel bilgisayarlara oturtup saatlerce oyunlar oynatın,IPhone telefonlar Ipad tabletlerle çocuğunuzun kanser olan hücrelerinin gelişimini alkışlayın.
Türk çocuğu yavaş yavaş ölürken, “Çocuğum çok akıllı amcası maşallah ben bile anlamıyorum bu cihazlardan,zehir gibi zekası var maşallah” diye de hava atın.
Siz 60’lı,70’li,80’li,90’lı ablalar,teyzeler,yengeler, tek rakibiniz olan Köydeki saçlarını zeytinyağıyla besleyip,kille yıkayan Kezban yengeye inat, doğuştan sarı saçlı mihribana inat Pantene ile güzelleşmeye,Loreal ile renkten renge girmeye devam edin,
Signal,Colgate,Sensodyne,Ipana,Oral-B ile dişlerinizi parlatarak hayata gülümseyeceğim diye, beyninizin algı bölgelerini felç edip aptal bir toplum olmaya devam edin.
Ülkemizde kendi üretimimiz olan Sleepy (Eruslu Sağlık Ürünleri) Molfix (hayat Kimya) bezleri dururken siz bebeklerinizin popolarını kuru kalsın,geceleri rahat uyusun,pişik olmasın diye Türk düşmanı piç Amerikalıların Prıma beziyle sarıp sarmalayın çocuklarınızı.
Sonra Canbebe’ler satılmadı diye iflasa gelsin, Nasıl olsa Türkler bir bok işletemez diye onu da yabancılar satın alsın.
Yumoşlarla çamaşırlarınızı yumuşatın,Viledalar ile evinizde dans edin.Veet hazır ağdalarla tüylerinizi yolup kaymak gibi bacaklarınızla havuz,güneş, deniz sefası yapın.
Ah canlarım benim Amerika’nın Vaseline merhemi ile de epey bir yumuşamışız demek ki ;
Baksanıza elin piç Amerikalısı yıllarca vaselinle yağlamış bizi, koca ülkeye hiç hissettirmeden yıllarca sokmuş da sokmuş.
Farkında değil misiniz halen?
Ne mi sokmuş?
Viledanın sapını ayrı, ucunu ayrı dolar bazında Ekonomik saldırılarıyla götümüze kadar sokmuş.
Allah Allah Amerikanın ağzımıza soktuğu Falım sakızlarında onca fal açıp okumuştuk oysa, bize hiçbir fal bunu söylememişti bak sen şu işe.

Şimdi gözünü aç ve iyi bak, ağzımızdan götümüze kadar girenlerin hangisi YERLİ MALI ?
Senin derdin halen DOLAR 7 TL olmuş “Oooo battık Allah Belanı versin Tayyip Senin !!”
Tayyip mi vardı lan 60’lı,70’li,80’li,90’lı yıllarda, bunları Tayyip mi alın kullanın dedi size?
Titre ve kendine gel Türk vatandaşı dışarıya kendin kendini bağımlı ettin.
YAN GELİP YATTIN,ÜRETMEDİN,ÜLKENDE ÜRETEN VARKEN ÜRETENDEN ALMADIN,
DIŞARIDAN GİREN MALLARDAN HAZIRI YEDİN,İÇTİN,SIÇTIN,
Sen Yerli Malı haftasının mantığına ihanet ettin!!
Dolar mı girmiş götümüze ?
Yapma ya hiç hissetmedik,
Yalamaya dönmüş vaselinli götümüzle.

Günaydın Türkiye uyanın da balığa gidelim.
Birazda kendi denizimizin balığını yiyelim.
Dikkat edin,onları da vaselinlemiş olabilirler.
Kaçırmayın balıkları, haydi rastgele

Paylaş

Çalınmış Hayat ve Çalınmış Düşünce Yoktur

Kendinizi yaşadığınız acılar ve mutluluklar ile kenara çekip sınıflandırmayın.
Yaşadıklarınız sadece size özel değil,farkında değilsiniz belki ama ,aynı hayatın 5 sahne eksiğini ya da fazlasını yaşayanlarla yaşıyorsunuz bu kainatta.
Ünlüler ve ünsüzler,ezikler ve güçlüler diye bir kavramda yoktur aslında.Bu kavramı destekleyenler hep aldananlardır.
Yaşanmış hayatın bilançosuna göre sağlıklı ve sağlıksız insanlar vardır sadece.İhtiyaçlarımız aynıdır,
Mücadelelerimiz bile aynıdır.
Çünkü insan olanın mutlak benzeşen bir hayatı ve vermesi gereken sınavı vardır.
Herkes; sınavı seçtiği bölüme göre değil,yaşadığı çizgiye göre değerlendirilir.
Dolayısıyla bir gün; başkalarınca yaşanmış bir hayatın,ve başkalarınca yazılmış bir kitabın da özet kısmında rastlayabilirsiniz kendinize.Rastlamadıysanız henüz sizin hayatınızı yaşayanlar daha sizi yazmamışlardır.
Çalınmış hayat ve çalınmış düşünce yoktur.
Yazılmamış hayatlar ve hayata geçirilmemiş düşünceler vardır.

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Kuantum Murphy’i Hep Geçer

İyi şeyler düşünün iyi şeyler olsun dediklerinde, düşüncelerinizle yönetmeyi öğrenin dediklerinde çevremde gözlemlediğim şu ki; bu konuda birçoğunca eksik yapılan bir şeyler var.

Birçok insanın son zamanlarda ekonomik sıkıntısı mevcut olduğu için, bunu maalesef sebepli olarak, çoğunlukta para üzerinde uyguluyorlar.

Eksiklikleri açıklamam gerekirse şöyle ki; siz cüzdanınızda olmayan 1000 TL yi düşünmeyi seçiyorsunuz ve sonra kalkıp cüzdanınıza baktığınızda o sahip olmak istediğiniz 1000 TL yi orada görmek istiyorsunuz…

Göremeyince sisteme küfredip, umudunuzu kırıyor negatif düşünmeye başlıyorsunuz. Çark duruyor ve doğurganlığını başlatamıyor. Sistem yaratıcının sistemidir oysa. Dualar gibi düşünün sistemi. Kâinatı yaratan yaratıcıya vefalı bir aşkınız ve inancınız olmalı öncelikle. Yaratıcınıza inanmadan kendinize inanmanızın mümkün olmadığını da düşünün. Kendinize inanıyorsanız yaratıcıya da inanıyorsunuzdur. Çünkü evrenin gücü ve düşüncenin gücü yaratıcımızın gücüdür.

Şunu en başta bilmekte fayda var;

Anında o 1000 TL yi sihirli bir el ya da görünmeyen bir canlı gelip sizin cüzdanınıza koymaz, ama iste ve sahip ol kuralına göre zihniniz istediğiniz şeyi size getirir.

Bunu daha çok olaylar ve çevrenizdeki enerjiler vasıtasıyla yapar.Denemelisiniz,deneyimleyince  bana hak vereceksiniz.

Şöyle ki; Bir arkadaşınıza daha önce borç vermişsinizdir, siz cüzdanınızda olmayan parayı düşündükçe, bir kaç gün içinde  o vaktiyle ödemediği para ile çıkıp gelebilir. Ya da bir arkadaşınıza ziyarete gittiğinizde orada hayırsever birinin olduğunu ve size işlerinizde destek olmak istediğini, size para kazandırmak istediğini görebilirsiniz.

Hedefleriniz bu şekilde, ne istediğinizi bildikçe ve en başta vesveseden uzak, sabırla sükunet içinde gerçekleşecektir.

Mesela bu konuda ben sizlere kendi deneyimimden bir bölüm anlatabilirim. Günlerden bir gün gerçekten param kalmamıştı, hayat arkadaşım iflas etmiş, benimse sağlığım bozulmuş, işsiz kalmıştım.

İnternet üzerinde stres atmak için  başka konular üzerinde araştırmalar yaparken, kafam karışıktı, fark ettim ki   https://www.hayatimdegisti.com/ adlı sitede dolaşmaktayım. Bu arada  yazıda mecburen sitenin de reklamını yapmış oluyoruz ama olsun,insanlara faydalı bilgiler ve rehberlik edecek ise sistemi incelemeniz de de fayda vardır.

Moralim bozuktu işte. Hangi ara o siteye geldiğimin bilincinde bile değildim. Önüme çıkan öyle bir başlıktı ki gerçekten çok enteresandı. Para ve bolluk kategorisi altında birçok telkin cd leri vardı.

Evet, istem dışı https://www.telkincd.com/105-para-&-bolluk-kategori.html sayfasındaydım.

Baktım değişik telkin programları var ve ücretliler. Zaten sıkıntım parasızlıktı, yani bunları parasız temin edemezdim, fakat pes etmedim, o sayfa zihnime, bu konuda başka yerlerde bu yolda bir ışık olabileceği sinyalini vermişti.

Youtube üzerinde gördüğüm ışığın doğrultusunda ilerleyerek, bu konuda videolar aramaya başladım. Bu konuda sayısızca bilgi veren ve uygulatan videolar vardı. Herhangi birini uyguladım.

Sonra ertesi günü facebook platformunda listemden bir arkadaşım, bana merhaba dedikten sonra ne tesadüf ki hiç konusunu bile etmediğim halde, tam da o sayfadaki telkinlerden bahsetmeye başlamıştı bile.

Ne yalan söyleyeyim, yukarıda verdiğim linklerde ücretli satılan telkinleri içimden çok istemiştim, ihtiyacım olanı belirlemiş ve sahip olmak istemiştim. Lakin keşke demedim, ya da mümkün değil alamam gibi negatif düşüncede bulunmadım.

Evet, param yoktu ama bu hiçbir zaman olmayacağı anlamına da gelmezdi.

Çok enteresandı gerçekten 🙂 arkadaşım ne verdi dersiniz?

Tam da o sayfadan temin etmek istediğim telkin dosyalarından bir kaç tanesini vermişti. Bu bir tesadüf değil asla.Düşüncemin çekip getirdikleri diyebilirim.

Kendisi ücretli aldığı için başkalarına vermememi, bana bunu içinden gelerek hediye etmek istediğini söylemişti. O an dünyalar benim oldu tabi ki. “Parayı kendine çek” adlı telkinleri artık  almıştım, geriye uygulayarak hayata geçirmek kalmıştı.

İlk başta çok istediğim bir şeyin başka kanalla bana ulaşmasına şahit olunca, aynen tarif edildiği gibi inanarak 21 gün niyetiyle uygulamaya başladım, o kadar çok istiyordum ki, biraz da meraktan dolayı derinden inanarak dinlemeye başladım.

Telkin müziklerini ev içinde sesini açıp bırakıyordum, sonra bilgisayarımda çalışırken kulaklık versiyonunu dinliyordum.

Evet, beklediğim ama kendi haline bıraktığım isteğimde, daha ilk günlerde tuhaf bir gelişmeyle karşılaştım, telkinlerin bana geliş durumunu ben para olarak değerlendirdim, çünkü onlara sahip olmam için para gerekliydi. Hatta bu gelişmeler karşısında;

“Bu sonuçlar için daha erken değil mi ya ?” dedim içimden.

Ertesi gün öğlene doğru telefonum çaldı, cevap verdiğimde telefonun ucunda Ankara Ziraat bankasından banka genel müdürü vardı. Şaka sanmıştım. Adımı teyit ettikten sonra bankalarına yıllar önce bir miktar para yatırdığımı ve 10 yılı doldurmak üzere olduğunu, yüklü bir miktara ulaştığını, parayı çekmem gerektiğini, çekmediğim takdirde paranın hazineye kalacağını  söylüyordu. Şoka girmiş, ardına da kendimi tutamamış  çığlık atmıştım, o sırada genel müdür de sevincime ortak olup gülmüştü.

“Ya şaka değil, değil mi” dedim.

Genel müdür” neden şaka olsun, siz yatırmışsınız bu parayı, sanırım unuttunuz yatırdığınızı. Yalnız bu parayı alabilmeniz için hesap cüzdanınızla, oturduğunuz şehirdeki bankaya gitmeniz lazım, giderken cüzdanınızı mutlaka götürmelisiniz, unutmayın yoksa alamazsınız” dedi.

“Peki, ne kadar meblağ olmuş” dedim.

“Sürpriz olsun, gidince bir kez daha sevinin, zaten parayı alınca beni bir daha arayacaksınız” diyerek bana mutlu günler dilemiş, kapatmıştı telefonu.

Bir an düşündüm, iyi de çok zaman geçmişti, hesap cüzdanım cidden ortada yoktu. Üstelik kayıptı bile. Sakin olup tekrar düşündüğümde hafızama vizyonlar gelmeye başladı. Tabi hatırladığım her dolaba, çekmeceye bakmaya başladım ve nihayet en son bulmuştum.

Hemen ertesi günü bankaya gidip, konunun detayını gittiğim bankanın müdürüne aktardığımda, bilgisayarının ekranından kontrol edip bana gülümsemişti.

Heyecanla bayan müdürün suratına bakıyordum. Hesap cüzdanımı masaya bıraktığımda bayan müdür  “Aman tanrım bunlar çok eski cüzdanlar, sahiden unuttunuz mu? Çok uzun yıl olmuş, 30 bin TL paranız var şu an, artık yeni cüzdanlarımız var, cüzdanınızı yenileyelim bekleyin” dediğinde gözlerim fıldır, fıldır oynamaya başladı tabi.

Çok mutlu olmuştum. Hâlbuki geçmişte yatırdığım meblağ çok ufak bir paraydı. Orada bana yatırdığım anaparayı verselerdi hiç işimi bile görmezdi.

Anladım ki bir kez daha iste ve sahip ol kuralının çekim yasasıyla işleme sistemi işte buydu.

Hani derler ya ; “Sen doğru istedikten sonra Allah sana neden vermesin? ”

Çok doğrudur bu. Dualarda böyledir işte.

Kural der ki;

Dilemek,

Bir şeyin olabileceğini sanmak,

Arzu etmek ile zihninizin amaçlarını gerçekleştirmesi arasında bir fark vardır.

Yine kural der ki ; “Zihin siz ona inandıkça korkunç derecede itaatkârdır, ondan ne isterseniz yerine getirecektir.

Yeter ki doğru şekilde isteme şekli olsun” der.

Çünkü Kuantum düşünceye göre  ne düşünürsek onu yaşarız ve ne düşünürsek o oluruz.

Mesela olmasını istediklerimiz konusunda  Edward Murphy’nin kanunlarına bakarsak “bir şeyin olma olasılığı, isteme olasılığı ile ters orantılıdır.” der. Ya da “Ne zaman  bir şeyden vazgeçseniz, vazgeçtiğiniz o şey size geri gelir.” der…

Murphy kanunlarını onaylıyor muyum? Hayır, bu sözünü onaylamadığım gibi birçoğunu onaylamıyorum. Neden birçoğunu onaylamıyorum, çünkü  Murphy tamamı ile negatif düşünce sonucu gelişen olumsuzlukların etkisinde kalarak bu kanunları koymuştur. Muhtemelen her deneyim sonrası bunlara kaygılar ve endişelerde eklenmiştir. Bana göre ise;  düşünce bir güçtür, eğer istemlerinizde kaygılar varsa, tüm kalbinizle inandıklarınız ancak o zaman istediğiniz yönde gerçekleşmeyebilir. Yaşamınızdaki olaylar ve etrafınızdaki deneyimler, yaşamınıza sokmayı seçtiğiniz şeylerin sonucudur.

Murphy’nin şu hikayesini genellikle birçoğunuz bilirsiniz. Murphy , gerginlik ölçen algılayıcılar da kablolamadan doğan sürekli hatalardan bıktığı için kablolamayı yapan teknisyene çok sinirlenmiş ve kızmıştır. Teknisyen için “bir işi yanlış yapmanın bir yolu varsa, bu adam onu mutlaka bulur” diyerek öfkesini belirtmiştir. Buradan da anlıyoruz ki öfke ve kızgınlık negatif enerjidir. Negatif enerji de olumsuzlukların ana sebebidir. Murphy için bu teknisyen adam  yapılan hataların kaynağıdır. Ve Murphy’nin bilinçaltında oluşturduğu  çekirdek inancı budur. Murphy çekirdek inancında ki bu olumsuz inancı değiştirmedikçe bu yüzden hata kaynağındaki olumsuzluğu ve o adam üstündeki terslikleri sürekli hayatına çekecektir. Çünkü Murphy istem dışı da olsa zihninden olumsuz sonuçlar beklemektedir. Yani zihin; iste ve sahip ol kuralını devreye çekim yasasıyla beraber soktuğu için Murphy, başarısızlıkları ve şanssızlıkları yine yasanın işleyişine göre yaşamıştır.

Murphy’nin hayatına baktığımız zaman, hayatı genelde başarısızlıklar veya şanssızlıklar üzerine yoğunlaşmıştır ve bu sebepten de olumsuzluklarla dolu olan  kendi hayatından  edindiği tecrübeleri iş arkadaşları ile paylaşmıştır. Murphy  arkadaşları tarafından bu durumlarıyla komedi potansiyeli olarak görülmüştür.Bu sebeple  arkadaşları  Murphy’nin cümlelerine ve çeşitli varyasyonlarına “Murphy’nin Kanunları” adını vermişlerdir.  Çevremizde çoğu zaman olumsuzluk karşısında elinden bir şey gelmeyeceğini düşünen insanlar da kendilerini işte Murphy’nin bu bıraktığı sözleriyle teselli etmişlerdir.

Murphy’e göre;

“Olumsuz beklentiler olumsuz sonuçlara götürür. Olumlu beklentiler de olumsuz sonuçlara götürür.”

Kuantum düşünce ise; olumsuz beklentilerin olumsuz sonuçlara götürmesini kabul ederken, olumlu beklentilerin de yine olumsuz sonuçlara götüreceği konusunda tezat düşer.

Asla kabul etmez.

Kuantuma göre Murphy’nin zihni, Murphy neye inanmışsa artık ona itaat etmektedir.

Bakın aynı zamanda  Murphy’nin altın kuralı şunu da söyler;

” Parası olan, kanunu koyar! ”

Doğru mudur bu?

Günümüz şartlarına göre evet doğrudur 🙂

Ayrıca şunu da belirtmem de fayda var diye düşünüyorum,

Bu sistem sadece para için geçerli değildir. Her ne isterseniz isteyin kaygılarınızı öldürün ve isteklerinize öyle hayat verin.

İstediklerinizi yaratıcımıza ulaştırmanız ve hayat bulması dileğiyle…

Sevgiyle kalın…

 

Cansel Işık /Manyakaşkıngelini

Paylaş

Nerede mi O Eski Ramazanlar

 

“Biz birbirimizi hep düşünürüz,ama ramazanda daha bir düşünürüz.
İftar sofrasını sadece yemeklerle değil sevdiklerimizle donatmayı.
Kendimiz kadar kapı komşumuzu,ihtiyaçlarımız bir yana ihtiyaç sahiplerini de düşünürüz,tokken açın, gençken yaşlının halini.
Fırıncı pideleri yetiştirmeyi,çalışan iftara yetişmeyi,davulcu en güzel manileri söylemeyi,çocuklar çok önceden bayramı düşünür.Biz birbirimizi böyle düşündükçe daha da bereketli olur ramazan…
Sizi düşünen Bankkart Combo “dedi bir titredim.
Bunu alt komşuma sesini açıp dinletsem mi ne yapsam. Kadın bir yemek yapıyor dağlara taşlara her yere kokusu yayılıyor. Daha önceki oturanlar hiç yemek yapmazlar mıydı acep diye düşünür oldum.Bu arada tabi merak da ediyorum kadın yemekleri nerede yapıyor diye.Evinde aspiratör var kokusu benim her odamda. Vallahi canım çekti diye değil hani insanlık olsun diye yaptığım yemekten bir tabak verdim.Daha bekliyorum tabağımı 1 yıl oldu..
Kendimiz kadar kapı komşumuzu,ihtiyaçlarımız bir yana ihtiyaç sahiplerini de düşünürüz, diyor da fakir tesellisi gibi bir şey lan bu…Yalan anasını satim. Yok böyle bir şey.
Gittim gördüm,Ramazan çadırının önü tıklım tıklım insan kaynıyor,çoğu da izdihama girmekten utanıp uzak duruyor.
Mersin de çarşı da bile hiçbir esnaf komşusunu eskisi gibi iftar sofrasına çağırmıyor.
Çalışanlar ise dükkanını bir fazla mal daha satar mıyım derdinde, kapatıp ailesiyle aynı sofrada oturmak için bile can atmıyor.
Eskiden mahallede kocası olmayan kadınlar çalışsa da çalışmasa da zorda olan ailelerin isimleri evleri belirlenir, liste yapılırdı.Durumu olanlar kumanya derlerdi koliler yaparlardı.
Hepimiz çirkinleştik,duyarsız öküzler gibi ruhsuz zombiler gibiyiz artık.Durumu olanlarda belediye kolilerine gözü dikmiş .Garip bir durum.
Fırıncının pideleri para için yetiştirmeye çalıştığının dışında söylediklerinin hiçbirini ramazan girdi gireli göremedim ki.
Anasını satayım reklamı dinleyince bir zoruma gitti ya la .
Sahi neydi ‘bizi düşünen Bankkart Combo’ sende iteleyecek faizini düşünmesen bizi düşüneceğin yok da işte .Teselli metnin güzeldi yine de..
Söylediklerin bir zamanlar gerçekti şimdi ise hayal…Tıpkı Cennet gibi.

Cansel Işık /Manyakaşkıngelini

Paylaş

Medya Deccali

https://www.youtube.com/watch?v=8ipU6vzTOo0

Cem Uzan’ın bu  videoda yeni yeni anlatmaya başladıklarına hiç şaşırmadım,anlattıklarına hak veriyorum. Cem Uzan bana göre yaşadıklarının ağırlığından ötürü ve bulunduğu konum itibariyle bu videoda her şeyi anlatamıyor bile.

Aydın Doğan denilen hainin hünerlerini Star TV satıldığı dönemler duymuştum.O vakitler Kissinger ailesi Aydın Doğan’a ödenekleri perde arkasında verdi, ön panelde kanalın Aydın Doğan’a ait olduğu gösterildi.Aslında kanal Kissinger ailesinin kontrolündeydi. Maaşların dolarla verilmesi kararı alındı.Tüm ikinci sınıf,üçüncü sınıf personeller (bende dahil) işten çıkartıldı.Ama Türk Milleti bunları bilmediği gibi TV de olup biten yayın tuhaflıklarını, birilerinin medyayı  insanları devlete karşı öfke ve kin duygularıyla doldurmak niyetiyle kullandığını   anlayamadı.

Arka perdede Fethullah’ın parmağının olduğu her konu devlete ve Erdoğan’a  mal ettirildi, Fethullah’ın bu arzusunu bilmeden vatandaş televizyonlarda,İnternet de  gördüklerinden etkilenip devlete yüklendi..Ayrıca Aydın Doğan’ın o dönem sadece Cem Uzan’ın üstünde baskısı yoktu ki.Bir çok partide satın aldığı,korkuttuğu yönettiği beyinler vardı.Ve para karşılığı hizmet ettikleri…. Bunları tek başına yapmadı tabi ki..

Nasıl ki Fethullah Masonların Din üzerindeki Baronu ise Aydın Doğan’ da Masonlara çalışan Medya Baronudur.Aynı zamanda dini imanı para,kariyer ve etiket olan, vatan haini listesinde yer alabilecek yavşakların önde gidenidir. Arka perde de dönen bu olaylardan onun sayesinde halk zaten her zaman bihaberdi.
Bu nedenle ülkemizde Millet yerine illet olmasını iyi bilen, devşirmelerden,dönüşümlerden oluşan etnik Türk Milletine, bugün İnternet’te de olduğu gibi her zaman sadece sürü psikolojisinde ihtiyaç duydular.Bu görevi de bu ülkede bugüne dek layığıyla en iyi yapan,Masonlara ve Fethullah’a perde arkasında çalışan Aydın Doğan ve tayfasıydı.
O dönem medya da kimi lanetlediler ve kötüledilerse, halkın karşısında yüz kızartıcı duruma düşürdülerse bilin ki o kişi Mason örgüt sisteminin hedeflerine,hayallerine tersti ve onun kalemi Fethullah’ın köprüsünden medya üstüne Aydın Doğan tarafına ulaştırılır sonrada o şahsın kalemi kırılırdı.

Önce şok ceza ile siyasi hayatı bitebilir rezaletini uyguladılar,sonra ceza evinde hayatına karşılık anlaşmalar yapıp ceza evinden çıkarttılar,istedikleri gibi istedikleri kadar kullanmayı amaçladılar.
“Bu adam bizim umudumuz olabilir,bu adama dikkat etmek lazım,” diyerek ülkede ne kadar etnik kökenli vatandaş varsa onlardan Erdoğan için oy vermelerini istediler.Bir noktaya kadar destekledikleri yükselttikleri ve sonrada porno üstünden çeşitli şantaj ve tehditlerle sömürdükleri Erdoğan’ı enteresan bir gelişmeyle bir noktadan sonra çıkarlarına ters düştüğü için Firavun diye etiketlediler.
Çünkü Milleti Erdoğan nefretiyle oyalamak zorundalardı,buna örgüt sisteminde piyon politikası denir. Bu ülkenin ve bu ülkede yaşayan insanların medyalarla işte böyle böyle sıçıldı zihinlerine.
Bu 5000 yıldan fazla dünyada işleyen sistem; aynı zamanda alt devlet olarak, sadece Erdoğan’ı değil bizleri her dönem yönetmiş olan kişileri de  yöneten sistemdir.

Olur da halkımız gözünü açmazsa, yılanın başına ve hedefine dikkat etmek yerine, sisteme yem olarak kafesledikleri devlet liderlerini yuhalamakla zaman kaybederlerse,gidişatın her daim, her konuda 2023 e dek bu şekilde devam edeceğini unutmasınlar. Çünkü Arzı mevud planı için kazandıkları zaman ve ele geçirilecek yeni şahıslarla güçlenecekler,çeşitli bahanelerle, daha fazlasıyla bizleri işgal etmeye gelecekler.Bu durumda savaş kaçınılmaz olacak. 5000 yıldan fazladır çalışan bu sistemde kişiler değiştirilir, fakat misyon ve hedefler asla değişmez.Erdoğan giderse bu mesele biter mi ? 5000 yıldan fazladır örümcek ağı gibi işlenmiş bu örgütün “böl,parçala,yönet” sistemi sizce pes eder mi ? Etmez. Bence Erdoğan’ da pes etmemeli.
Erdoğan onların hedefleri için son piyondu, fakat şu an kullanılamaz hale gelip,onlar için artık yoldan çıkan,kendilerine kendilerinden öğrendikleri sırları koz olarak kullanıp,onları koltuk,konum ve misyon olarak sömürdükten sonra sürekli madik atan bir adam konumunda.Yani tabiri caizse ilk defa kendi besledikleri adam  başlarına bela olmuş durumda.Ben Erdoğan’ı ilk zamanlarda suçluyordum, çünkü öyle sunuluyordu ki gerçeklerden uzak olan zihnim kapılıyordu.Ne zamanki ” Gizli Dünya Devletleri” adlı kitabı okudum, Önce gündemden uzak kaldım. Sonra Fethullah’ın Amerika ile ilişkisini, Tayyip Erdoğan’dan önceki hükümetleri araştırdım, İngilizlerin İslam düşmanlığını ve arzı mevud derken, Kuran-ı Kerime kadar okuduktan sonra sistemi  çözdüm.

Bunu yüzlerce kez her yazımda söyledim yine söyleyeceğim ; Onları koltuk,konum ve misyon olarak sömürdükten sonra sürekli madik atan Erdoğan; Türkiye üzerinde de hem ülkemiz için, hem de kendi güvenliği sebebiyle parelel yapıya karşı almış olduğu tedbirlerle, sistem çıkarlarına tehlike arz ettiğinden ötürü  ülkesine karşı diktatör kimliğiyle öne çıkartılmış bir adam olmak durumundaydı. Olması gereken buydu. Çünkü 5000 yıllık sistemin planına göre Türkiye’den de Erdoğan’dan da kurtulmak zorundalar.Türkiye’den kurtulmak istedikleri için  Arzı Mevud planı kim gelirse gelsin yine devam edecek,bu plan için seçimle yeni gelenin üstüne de bir şekilde çok sürmeden çökecekler,onun yanına da bir şekilde sızmalar koyulacak.Çünkü vakit azaldı. Bunu kime anlatsam nasıl bir nefret ağı oluşturmuşlarsa artık insanlar ateş püskürmekte, mahalle karısı gibi “ama Erdoğan tek başına iktidar olmak istiyor,ama Erdoğan yolsuzluk yapıyor,ama Erdoğan’ın diploması yok, ama ama ama ama….sonsuz amalar.
Bu seçim süreci boyunca göreceğiz ki yine halk olarak kendi kuyumuzu kendimize kazdırma stratejisi uygulayacaklar. Daha önceki yazılarımda da belirtmiştim.Her tür medya sisteminde İnternet de dahil,kullanılan, kandırılan ve bu işlerin sonunda şuurlarının üstüne çıkamadıkları için sürü psikolojisine yenik düşen, düşünceleriyle,güttükleriyle,seçimleriyle mağdur olan yine halk olacak.

Artık lütfen gözünüzü dört açın.Seçim provokasyonu için servis edilen lanetleme,kötüleme amaçlı yazılı görsellerin İnternet üzerinde servis edilmesinin bir amacı var.Sanmayın ki aydınlık günler ve pırıltılı gelecek için,ülkelerini sevip savundukları için onları sunuyorlar.Bakın ben onlar derken düşman olarak muhalefet parti taraflarından ya da liderlerinden bahsetmiyorum.
Ülke olarak zaten 40 yıldır bu sistemi fark edemediğimiz için bu bokun içindeyiz. Yine bazılarımız halen bir çok şeyin farkında olamıyor.Her seçim öncesi futbol taraftarları gibi bilip bilmeden bir coşuyorsunuz, devlete karşı muhalefet olalım tamam haklarımızı bilelim,bize hizmet etmeyenleri sorgulayalım lakin bir şeyin de farkına varalım artık.Bizim haklarımızı ihlal eden Erdoğan değil, ettirenlerin farkında olalım.Bu kene gibi bize yapışmış kanımızı emen,ülkemizi rahat bırakmayan,yönetimimize sızmış alttan alttan ülkemize ahtapot gibi her koldan sarılmış,liderlerimizi kafesleyen bu sistemin farkında olalım…Mustafa Kemal Paşa’dan tutunda 1. hükûmetten  59. hükûmete kadar herkes bu sistemin kıskacında tehditlerle,suikastlerle,şantajlarla karşılaştılar.Erdoğan’ın bu durumu yaşaması ve Türk  toplumuna bunu yaşatması gayet olağandır yani.Artık her gün kanımız emileceğine,düşman meclis ve partilere sızarak yönetimimize müdahale edeceğine bir gecede ya batacağız ya çıkacağız,bu sistemden bir şekilde Erdoğan’la beraber kurtulacağız.

Büyük Britanya İmparatorluğunun zehirleyerek hasta adam konumuna getirdiği Osmanlı imparatorluğunu, her türlü işgale ve zorluğa rağmen Türkiye Cumhuriyetine dönüştürerek yeniden var eden Mustafa Kemal Paşa’dan sonraki tüm geçmiş hükûmetlerden bir çoğu bunlara  boyun büktüler.Boyun bükmek teslimiyettir.Bizi onlara teslim edenler ise geçmişteki  hükümetlerdir.

Şimdi 59 cu hükümetten 64 cü hükümete kadar bu örgütsel sistem tam deşifre olmuşken, bokun içinde çırpınarak da olsa aslında onların sistemini onlara giydirdiğimiz bir dönemdeyiz ,bu dönemler sonrası ülkemizi bu işlerde tecrübesi olmayan,şahsi büyüme hırsıyla kolay satın alınabilecek ve şantajla yönetilebilecek aciz kişilere teslim etmeyin .
Tabi bu noktadan sonra buna gücünüz yetiyorsa..

Gücünüz yetmiyorsa bu ülkenin bekası için sır gibi saklanan, sürprizle doğacak olan Kuvayi Milliye ruhunun hortlaması için dua edin.Kuvayi Milliye sistemi için çalışın.Yakındır zaten, ülkemizde sır gibi saklanan çalışmalar işte bu yönde.
Yan yana görünce tuhaf bulduğunuz,sunduramadığınız,anlamlandıramadığınız hakaret ettiğiniz bazı kişilerin işte bu konu üzerinde sizin bilmediğiniz birleşik bir planı var.
Ülkenin bekası için bu planın deşifre edilmemesi gerekiyor. Çünkü kendi ülkemizde ve meclisimizde halen muhalefet ayağına ortalıkta satın alınmış hain çok. Türkiye’nin aleyhine kullanmamaları için de alenen bilinmemesi gerekiyor. Bu plan halkımıza işte bu sebeple söylenmiyor, lakin idrakı sağlam olanlar ve perdesi açık olanlar bunu çoktan kaptı.

Particilik zihniyetinizi bırakın.Ülkenizi pasta olarak düşünün, 24 haziranda öfkenizle yapacağınız her seçenek Milletçe bu pastadan bir dilim kaybettirecek. Bana sorarsanız “sen olsan ne yapardın ?” diye,ben derdim ki ;

Bana düşmanımı iyi tanıyan,onlarla oturup kalkmış,onlarla yemiş içmiş,ve hatta onlara kullanıldıktan sonra onlar tarafından hain ilan edilmiş,onların sistemiyle ölüm emri verilmiş,5000 yıllık sistemle mücadele etmiş,düşmanımın yok etmeye çalıştığı adam gerek derdim. Çünkü esasında amaç Erdoğan değil ülkemiz yok edilmeye çalışılıyor,bu saatten sonra parelel yapıya ters gelen biri ülkemiz için idealdir.

Sıfırlanmış yeni bir isim, zaten 5000 yıllık sistemin piyonu olarak gelecektir.Bu durum Türkiye için zaman kaybından başka bir şey olmaz.

Gözünüzü açın;

Tamam mı Devam mı oyunlarıyla gaza gelip,seçimlerinizle pastanın dilimlerini parelel yapıya yediren bir ülke olmayın artık.

https://www.youtube.com/watch?v=U10wXZMSe4s

Ve Türkler hakkındaki şu hadisleri de hiçbir zaman unutmayın.

*Türkler size dokunmadıkça sakın sizde TÜRKLERE dokunmayınız. Çünkü , Allah”ın ümmetine vermiş olduğu bu mülk ve saltanat nimetini ilk defa bu Kantura Oğulları onların elinden çekip alacaklardır” ( et- Taberani)

*Yakın bir gelecekte Kantura oğulları (RUSLAR) ırak ahalisini ıraktan çıkaracaklardır. Sanki ben bunu gözlerimle görür gibiyim. Onlar kısık gözlü , yassı burunlu , değirmi yüzlü insanlardır (ebul-Kemal)

*”Ey Ali ! sizler beni asfar ( Ruslarla) çarpışacaksınız. Oysa sizden sonra onlarla asıl çarpışacak ( bir millet ) “İSLAMIN YÜZ AKLARI” uluları (TÜRKLER) gelir. Onlar öyle kimselerdir ki Allah yolunda cihad etmekten ; ne bir kınayanın kınamasından ve nede onların dedikodusundan asla çekinmezler” ( ibn Kesir )

*TÜRKLER size dokunmadıkça sizde TÜRKLERE dokunmayınız. Zira onlar çok sert ve haşin tabiatlı insanlardır (el-Cüveyni)

*Allah bu ümmete mevalilerden bir ordu gönderecektir. Onlar ata binmede Araplardan çok üstün silah kullanmada onlardan çok daha mahirdir. İşte Allah bu dini onlarla yeniden ihya edecektir! Çok yakın bir gelecekte Allah (C.C) ellerinizi (yurt ve yuvalarınızı) bazı yabancılar (TÜRKLER)’le dolduracaktır. Onlar aslanlar gibi cesurdurlar. Harpler de düşmandan yüzgeri edip kaçmazlar. İşte bunlar ; daha önce sizin harp ettiğiniz kavimlerle harp edecekler ve sizin ganimetlerinizi de onlar yiyeceklerdir. (harplerde aldığınız ganimetler bundan böyle onların eline geçecektir) ( et-Taberani)

Yüce Rabbim Britanya İmparatorluğunun şekillemiş olduğu İslamın değil de, gerçek Türk İslam Birliğinin hakkında hayırlısını versin.

Selametle kalın…

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Son Kapı

“Kendilerine resul gönderdiğimiz insanlara, resullerinin çağrısına uyup ona göre amel edip etmedikleri hakkında elbette hesap soracağız. Gönderilen o elçilere de, tebliğ edip etmediklerini soracağız.” Araf, 7/6).
 
Eğer siz yaratıcınız olan Allah’ı (Tanrı’yı) biliyorsanız insanların yaratıcısıyla arasına girmeyin.İnsanın Allah’la iletişimlerini kesecek,soğutacak eylemlerden kaçının.Nitekim 4 kitap adına yaratılmışlara gönderilmiş elçiler gerçeği vardır.Elçisini bilen bırakın kainatta elçisinin peşinden gitsin.Çünkü kişinin kavmini bilip de sevmesi Allah katında suç teşkil etmez,bilakis insanın kavmini sevmesi ve sahiplenmesi güzel bir şeydir.
Ve şunu hatırlayın ki her canlı için son kapı Allah’ın huzurudur.
Lakin yaratıcı, insanın kavmine ve inancına olan sevgisi için ; “Kim ki kendi kavmine(soyuna) olan sevgisinden ötürü başka kavimlere asabiyet,ırkçılık ve zorbalık yapıyorsa onu kavminizin içinde  uyarın,durdurun.Durduramıyorsanız sahip çıkmayın,destek olmayın ve dışlayın.
Aksi takdirde sahip çıkarsanız, onun kendi soyu ve inancı için,kendisi dışında yarattığım ve farklı elçiler gönderdiğim, farklı soylara sahip olan kullarıma zulmetmesine yardımcı olmuş olursunuz.” diyor.
Ayrıca herhangi bir konuda yaratıcısına karşı isyan edip kendi nefsine zulmetmiş bir yakınını sevip sahip çıkmakta iman kardeşliği için pek selametli davranış değildir.
 
Bu sebepten ben kimselerin ırkına ve inançlarına saldıranları hoş karşılamayan biriyim.
Elçisini bilen bırakın kainatta elçisinin peşinden gitsin.
İnançlarının uğruna başkalarına zulmetmedikçe elçilerinin getirdiği amelleri yerine getirsinler.Karışmayın.
Elçilerinin peşinden gitmeliler,soylarına ve inançlarına sahip çıkmalılar.
Çünkü bunu çeşit çeşit ırktan yarattığı ve peygamberler gönderdiği insanlardan,
kainatın yaratıcısı istemiştir.
Ne dedik ; HER KAVİM VE CANLI İÇİN SON KAPI ALLAH’IN (TANRI’NIN) HUZURUNA AÇILACAKTIR.
Cansel Işık/Manyakaşkıngelini
Paylaş

Bir Ayrılık Şarkısı Seç

 

Misketlerim vardı benim,toplarım,topaçlarım.
Birde babamın verdiği harçlıklarım.
Kaybettiğimde; kulağımın dibinde patlayan annemin sesiyle başlardı hıçkırıklarım.
Yediğim zılgıtlar öğretti bana işte o kaybetme korkularının lezzetini.
Büyürken tanıştım Bergen anamızın acılarıyla ve öğrendim ölümüne aşkın acılı tadını.
Dedim ya çocuktum…Sonra kimi kaybetmekten korktuysam kaybeder oldum.
 
İyi kaybediyordum işte.
Neşe Karaböcek’in göz yaşlarında gördüm, kardeş kalleşliğiyle birleşen o  ihanetin soğuk yüzünü,
Ve bende öğrendim artık sevmemeyi.
 
Sınavlarda öğrenmiştim 1 ile 0’ın birbirine nasıl da yakıştığını.Yarı yıl tatilinde karnemde ikisini yan yana görünce, sanki iki aşık kavuşmuş gibi sevinirdim.
Sene sonunda 1 terk ederdi 0’ı.
Sıfırda kaybederdi  tüm değerlerini.Kalırdı dımdızlak ortada…Aynı benim gibi.
 
Nereye gitsem kaybederdim işte. Kaybettikçe çoğalır sanırdım ama büyüdükçe azaldı kulağımın dibinde annemin o zılgıtlı sesi.Çocukken sokakta oynadığım topumu,topaçımı kaybettiğim gibi  bir süre sonra kaybettim anneminde sesini.
 
Aylardan Nisan’ı çok severdim.Yine Nisan gelirdi.Kalması gereken herkes giderdi.Gidenlerin ardından yağmurlar yağardı,ben Nisan ayında kaybettim tüm sevdiklerimi.
 
Ferdi Tayfur başlardı ;
 
“Yine nisan yağmurunda ıslanacağım,
Yine sensiz bulutlarla dertleşeceğim,
Farkında olmadan üşüdüğümün,
Hasret ateşiyle kavrulacağım” derdi.
 
Gider ıslanırdım,Ferdi Tayfur’un Nisan yağmurlarında gözyaşlarımı saklaya saklaya.Ve kimselere gösteremezdim kayıplarımın çetelesini.Kaybetmekten utandım belkide kayıplarıma  ağlamaktan utandığım gibi.
Kaybettikçe sarılmayı öğrendim işte şarkıların nakaratlarına.Sarardı beni şarkılar, anne kucağı gibi.
 
Korkularım titreşirken,acılarım depreşirken,sevdiklerim bir bir giderdi.Ben babama dertlerimi utanıp da söyleyemezken, şarkılarda baba bellediğim adamlar çekti  işte kulaklarımı.
“Eyvallah Müslüm baba” dedim,Ferdi baba,Orhan baba derken bir imparator geldi taht kurdu şarkıların nakaratlarına.
Ve öğretti bana ağlata ağlata
Gidenlere “BİR TEK DİLEĞİM VAR,MUTLU OL YETER” demeyi.
 
İşte sevgili; kaybettikçe öğrendim mutlu etmeyi,
Mutlu ettikçe de kaybettim.
İllaki birinin mutlu olması gerekiyorsa o sen ol sevgili.
Haaa pişmanlık duyup da bir gün anarsan,
‘Nerededir, nasıldır,mutlu mudur’ diye sorarsan,
Bir ayrılık şarkısı seç, onu da İbrahim Tatlıses söylesin.
 
Tüm kaybedenler için…
 
Ama önce bizim için…
 
Cansel Işık/Manyakaşkıngelini
Paylaş

Terörist Kalpli Adam

 

Biliyor musun mevsimlerden kış ve ben ilk defa üşümüyorum Anne.

Oysa üşürdüm ben, hemde çok üşürdüm. İliklerim donardı.Soğuktan ağlardım.

Gözyaşlarım pınarlarında donardı.

Sanırsın Cudi dağında bir teröristin kalbine kapatmışlar.

Gözyaşlarım içime akardı korkudan.İçime akan içimde boğardı beni.Dışarı aksaydı da değişen olmazdı ki.
Celladım gözyaşlarımı doldururdu bir cezveye, kaynatıp yine dökerdi gözlerime.


Kurtulamazdım onun ne ayazından, ne de kan kokan odalarından.

Bütün şiddetini kusardı,kalbinin soğuk odaları.
İlk defa üşümüyorum biliyor musun Anne.

Sabah Nur dağına götürecekler beni.Üzerime Nur yağacakmış öyle dediler.Ve kucağıma düşecekmiş Güneş.
DüŞünsene sarılıp yatacağım ona.

Sen beni merak etme Anne.
Nasıl olsa o soğuk, kan kokulu odalardan kurtuldum.


Bak her yer toprak kokuyor…
İlk defa üşümüyorum Anne.
İlk defa…

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş

Ahdin Bozulması

Ülkemiz Feto denilen Deccal ile 43 yıldır iç içe yaşarken,Bop (Büyük Ortadoğu Projesi) doğmuştu ve bizler ülke olarak içimizdeki zehirleri,toksinleri dışarı atıp temizlenme mücadelesi verirken Firavuna tapan ve tapınakçılara hizmet edenlerde bu süreçte, dingonun ahırı gibi kapısı herkese açık olan Türkiye’de din istismarcılığı yapabilecek modelleri satın alarak ,halkı en aşağısından en üstüne kadar gerçek din ve iman yolundan saptırmayı başarmıştır..Bütün bunlar olurken BoP canlandı,kanlandı ve uzun süredir hayatta…
Suudi Arabistan’ın Lübnan’a saldırmasının arkasında da yine İsrail çıktığı gibi,şu son dakika Irak’ın güneydoğusunda yer alan Süleymaniye’de gelişen depremin de yine doğal değil jeolojik savaş olduğunu hatırlatırım.Belki aranızdan bir kaçınız bu depremi Saddam Hüseyin’in kadir gecesinde asılmış olması musibetine bağlayabilir.
7.2 şiddetinde olan deprem az bir şiddet değildir…Kandilli Rasathanesi bu deprem şiddetini 7.1, merkez üssünü ise İran olarak açıkladı.
Hatırlıyor musunuz ülkemizde Van depremi ne zaman olmuştu ?
2011 yılında olmuştu.Daha dün gibi oysa hafızalarımızda..
Van depremi olmadan hemen önce ABD,İngiltere ve İsrail’e Mahmud Ahmedinejad ne diyordu ?
“İran’ı Haarp ile sallıyorsunuz,bu bulutlar doğal bulutlar değil,siz sürekli fay hatlarıyla oynayarak bizlere jeolojik olarak saldırıyorsunuz” demişti ve elindeki nükleer, kimyasal başlıkları kullanmakla da tehdit etmişti.
Bugün İran-Irak sınırındaki depreme bakarsak,Ahmedinejad’ın o zamanki bu sözlerine de kayıtsız kalmamak lazım derim.

Ortadoğuyu kısmen Müslüman ülkeleri stratejik olarak savaştırarak,kısmen terör ile,kısmen de jeolojik saldırılarla yıkacaklar..Birde işin içine biyolojik savaş olarak hastalık mikrobunu sokarsalar işte o zaman Ortadoğu yeni ismiyle hasta Ortadoğu olarak ele alınacak ve Büyük İsrail olarak yeniden yapılanacak..Biyolojik savaş ; Canlı mikropların insan, hayvan ve bitkilerde hastalık meydana getirmek veya ölüme yol açmak üzere kullanılmasına “biyolojik savaş” denir.
Tabi ki bu proje Türkiye’yi de içine alıyor diyoruz ve kendi içimize dönüyoruz.

Aslında esas tehlike bugüne kadar ülkemiz için oldum olası neydi biliyor musunuz ?

Kendisini ve şuurunu,bilincini hep açık sanan şu ortalıkta devletine karşı atıp tutan,çok konuşan geveze halkımız..Çatışırlar,kapışırlar üstün siyaset kavgaları hiç bitmez.Hep bir kendi bilmişlikleri,kendi inandıkları,zekalarıyla tespit ettiklerini doğru sandıkları kavramlar yüzünden perdeleri kapandı ve yollarını kaybettiler..
Yolunu kaybetmiş olanlar o kadar çok ki ,yaratıcısını Allah’ını unutanlar aşırı hırslarınızla devam edin çok şeyi değiştirdiniz.Kutsal kitap bile yazıyor sizlerin kavgasını..
Hadisler;
“Yakında büyük fitneler olacak,o fitnelerde yerinde oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar.” demiş..Bu günleri nereden bilmişler değil mi ?

Hadislerde geçen alametlerin zaten çoğunu yaşamadık mı yaşadık ve yaşıyoruz da..Bahsedilen alametlerden bir iki tanesi dikkatimi çekti.
“Dine tercih edilen dünya.” demiş.Ve durum aynen bu.

“Rey sahiplerinin ( Oy sahiplerinin ) kitaba, sünnete, icma-ı ümmete, sahabe akvaline bakmadan kendi görüşünü beğenip ona tabi olması” demiş.

Evet evet ,tam da bu durumda değil mi İnsanlar ?

O zaman Resûlullah’a (aleyhissalâtu vesselâm) kulak vermek gerekir ; Fitneler patlak verdiğinde “Marufa sarılın…” diye boşuna emretmemiş demek ki.
Nedir Ma’ruf ? Güzel kabul edilen, meşru olan Allah’ın beğendiği, uygun gördüğü ve buyurduklarıdır.Düşünün anımsayın,her iki kişiden biri “çivisi çıktı bu dünyanın” diyor sürekli. Neden çıktı ?
Cevabı bilenin perdesi açıktır.Perdesi kapalı olan zaten Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) dediğimizde “üff sende mi” “bırakın Allah aşkına bu şeriat kokulu kelimeleri,ne geldiyse onlardan geldi” diyecektir.Ben buna çok bilmişliğin cahilliği diyorum.

Allah’ına her gün dua edip şifa dileyen,rızk isteyen kul,şeriat kelimesine gelince sanki azılı bir canavarla karşılaşmış gibi tepki vermekte.Halbuki Ali İmran Suresi 103 cü ayet der ki ;
“Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. ”

Hadislerde yine dikkatimi çeken ışık şu ki ;
Resûlullah bir gün soruyor “Ey Abdullah İbnu Amr! Ahidleri bozulup şöyle karmakarışık hale gelen bir kısım ayak takımı (hezele) kimselerle baş başa kalırsan ne yaparsın?” diyor.”Ne yapmamı tavsiye edersiniz, Ey Allah’ın Resulü!” diyor Abdullah İbnu Amr.

Şakası yok bu işin, Ahdin bozulması demek, güven ve emniyetin kalkmasıdır..Ahdin bozulmasıyla vicdanlara baskı artar, inançları sebebiyle gerçek dindarlara saldırma, sataşma artar ve bu durum tahammül edilmez hale gelir.Ahdin bozulması bu sebepten din ve vicdan hürriyetinin de ortadan kalkacağını ifade eder.İster mal, ister can, isterse ırz emniyeti olsun, hepsinin emniyeti kalkar.İşte Milletçe ve Ümmetçe böyle bir süreçteyiz.

Peki böyle bir durumda sen ne yaparsın ey cemaat-ı Müslimîn ?
Resûlullah bugünler için söyleyeceğini söylemiş ve aklı kemale rehberlik etmiş ; “Güzel bulduğun şeyi yaparsın, kötü bulduğun şeyi de terk edersin. Kendi yakınlarının (hallerini düzeltmeye) yönelirsin. O hezele takımı (ile de), onların cemaati ile de (uğraşmayı) terk edersin.” [Buhârî, Salat 88, Fiten 13; Ebu Davud, Melâhim 17, (4342); İbnu Mace, Fiten 10, (3957).]

 

Cansel Işık/Manyakaşkıngelini

Paylaş